Ahmet Altan ile Konya'yı gezen Yasemin Çongar, gözlemlerini Taraf'taki köşesinde anlattı. İşte o yazı...
Orta Anadolu’nun başörtülü kadınları “Ekonomimize dokunma” diyorlarsa...
Orta Anadolu’da o eski ağırkanlı, durgun halini çoktan üstünden atıp kanatlı bir yaratığa dönüşmüş zaman. Hayatın hızı, sokakların hareketi çarpıyor insanı.İstanbul’un, New York’un, Londra’nın curcunasını yaşamış ve çok seven biri 160 bin nüfuslu Aksaray’ın çarşısında sıkılmaz mı?Sıkılmıyorsunuz.80 bin nüfuslu Nevşehir uykulu bir kasaba gibi gelmez mi Batı’nın uyumayan şehirlerine alışık birine?Gelmiyor.Kayseri’yi, Konya’yı defalarca görmüşseniz, bir zaman sonra bu kentlere döndüğünüzde yolunuzu bulabilmeniz gerekmez mi?Öyle olmuyor.Eğer o “bir zaman” benim için olduğu gibi on yılı aşıp onbeş yıla dayanmışsa, yepyeni şehirler karşılıyor sizi; şaşırıyorsunuz.Kayseri eskiden tanıdığınız Kayseri, Konya bildiğiniz Konya değil artık.Zamanın kanatlarında uçmuş bu iki şehir.Gözle görülür bir zenginleşme, bayındırlaşma içinde, yerinde duramayan iki metropole dönüşmüşler.Ve bu kıpır kıpır hayatın her parçasında kadınlar var.Şehirlileştikçe sekülerleşen...Sekülerleştikçe dünyalılaşan...Çeşit çeşit, kıpır kıpır kadınlar. * * *Ahmet Altan’la birlikte pazartesi İstanbul’dan yola çıktık.Kayseri, Göreme, Uçhisar, Nevşehir ve Aksaray’da kâh sokaktaki insanlarla, esnafla kâh buraların önde gelen işadamlarıyla konuşa konuşa ilerleyen bir araba yolculuğu...İki gündür Konya’dayız.Bu sabah çaylarımızı, Bedesten’in çıkışında, Aziziye Camii’nin şerefeleri olağanüstü bir incelikle tasarlanmış kısa, kalın, 350 yıllık minarelerine bakarak sokakta içtik.Nasip Çayevi’nin hemen karşısındaki kalaycıda bakır bir bakracı döven ustanın tak tak’larıyla sırtımızı dayadığımız duvara iliştirilmiş hoparlörden gelen tasavvuf müziği birbirine karışıyordu.Sesleriyle, nefesleriyle ilk anda eskilere ait sanılabilecek bir köşe bulmuştuk kendimize.Öyle değildi.Önümüzden geçen kadınlara bakmak yetiyordu zamanın kadrini anlamaya.Çeşit çeşit, kıpır kıpır kadınlar.İki genç kız kolkola, bizi gözleriyle selamladıktan sonra gülüşerek geçti. Biri başını buralarda çok sık rastladığımız gibi parlak kırmızı bir ipek eşarpla örtmüş, diğerinin kumral saçları, açık ve sarı röfleli...Ellerinde “Boyner” torbalarıyla üç kadın izledi onları. Aynı aileden olduklarını düşündüm; aynı kara boncuk gözler, aynı kemerli burunlar.Yaşlıca olanın başında kahverengi mütevazı bir örtü vardı; önden bağlanmış.Yanındaki gençlerden biri abartılı göz makyajının rengine uygun mavi bir türban takmış.Diğer kız daha koyu bir maviden eşarp örtmüş, perçemlerini de önden bırakmış. Ben kadınlara bakarken Konyalı gazeteci Mustafa Kara da şehrinin değişimini anlatıyordu:“Eskiden kadınlar pek çıkmazdı sokağa. Şehir merkezine gelmezlerdi. Hayata bu kadar karışmazlardı.” Mustafa haklı.On-onbeş yıl önce bu bölgenin kentlerini gezdiğinizde, sokakta, çarşıda, iş yerlerinde bu kadar çok kadına rastlamazdınız.O zamanlar, nüfusunun yarısı kayıp bir bölge gibiydi Orta Anadolu. Kadınlar için hayat daha ziyade evlerin içindeydi.Son yıllarda, bölgenin büyüyen ekonomisiyle birlikte bu da hızla değişiyor.Kayseri’de, Nevşehir’de, Aksaray’da, Konya’da sokaklardan ultra-modern alışveriş merkezlerine, lokantalardan holding binalarına her gittiğimiz yerde gördük ki bölgenin hayatında artık kadınlar da var.İhracata dönük ekonomisi ve yarattığı dünya markalarıyla tam bir Anadolu kaplanı olan Kayseri’de üretim ve hizmet sektörlerinin hemen her alanında kadınlara rastlanıyor.Konya’nın Selçuk Üniversitesi’nde başörtüsü yasağına rağmen onbinlerce kız öğrenci okuyor; örtülüler derste başını açıyor ya da peruk takıyor.Nevşehir’de eczanelerin camlarında ABD’de bile elit diyebileceğim bir kesimin kullandığı bir Amerikan kozmetik markasının reklâmları dikkatimi çekiyor.Konya’nın koca bir gökdelen olan Kule Alışveriş Merkezi’nde, belli ki akıllara fikir düşürme amaçlı bir mizansenle vitrinde yerini almış dantelli, tüllü, fiyonklu iç çamaşırlarını türbanlı kadınlar satıyor.Arkadaşları, Konya’daki bir başka dev alışveriş merkezi olan Kipa’daki rinkte buz pateniyle kayıyor.Aksaray’da insanın yüzüne gülümseme konduran güneşli bir ikindide, çarşının cümbüşünde dövmelerini sergilemek istercesine kolsuz bluzlar giymiş genç kızlar geziniyor.‘Muhafazakârlaştı, içine kapandı, mahalle baskısından nefes alamıyor’ denen bu bölgeyi dolaşırken, kaç-göçün değil, tam tersine ortak bir hayatın giderek canlandığını seziyorum.* * *Dindar kesimdeki sekülerleşmenin bence en güzel özetini, Kayseri’nin Avrupa ve Ortadoğu pazarlarına girmiş markası İstikbal’i yaratan aileden Mustafa Boydak yaptı: “Beş vakit namazımı kılarım,” dedi, “bana günlük maliyeti 20 dakikayı geçmez. Yoğun iş ortamımı bozmaz.”Orta Anadolu’da sekülerleşme, erkeğiyle kadınıyla bölge halkı iş hayatına daha fazla karıştıkça artıyor.Çimenler üzerinde yediğimiz geç bir öğle yemeğinin ardından, başkanı olduğu Kayseri Sanayi Odası’ndaki randevusuna giderken Boydak’a eşlik ediyoruz.Yönetim kurulu salonunun kapıları açıldığında bizi karşılayan manzara görülmeye değer. Zaten Ahmet Altan’ın tepkisi gecikmiyor: “İşte olmak istediğim yer bu.”Büyük oval toplantı masasının çevresine dizilmiş tam 18 kadın.Sarışını var, esmeri var.Türbanlısı, başörtülüsü, röflelisi, afrolusu var.Ortak özellikleri Kayseri Kadın Girişimciler Kurulu üyesi olmaları; kimi işveren, kimi şirket kurucusu, kimi genel müdür.Makine, metal, otomotiv, inşaat, bankacılık, tekstil, turizm, mobilya gibi çok farklı sektörleri temsil ediyorlar.Mustafa Boydak’tan sonra benim de kısa bir konuşma yapmamı istediklerinde, Taraf’ta Ankara-İstanbul’un ötesini göremeyen bir gazetecilik yapmamaya niyetli olduğumuzu anlatıyorum onlara.Zaten hemen o noktada sözü alıyorlar.“Fransa’dan, Almanya’dan gazeteciler gelip Kayseri çok muhafazakârmış görelim, dediler. Ben şirket başkanıyım, konuşunca, ‘Bizi kandırmışlar,’ diye ayrıldılar yanımdan. İstanbul medyası ne zaman görecek bizim içe kapalı değil, dünyaya dönük olduğumuzu,” diyor başörtülü, beyaz tenli, hiç makyajsız bir kadın.Sonra diğer üyelerden, Orta Anadolu’da sadece erkeklerin değil kadınların da “Ekonomimize dokunmayın” feryadını paylaştığını dinliyorum.Bölgede Ak Parti’yi kapatma davasını eleştiren, başörtülülere üniversiteye gitme hakkı verilmesinin kavgaya dönüşmesine içerleyen herkesten aynı şeyi işitmek mümkün:“İşlerimiz bozulur, ekonomiye zarar gelir. Yazık değil mi?”Ya da Kayserili kadın girişimcilerden birinin ifadesiyle söylersem:“Biz türbanmış, başörtüsüymüş aştık bunları. Hep bir arada iş yapıyoruz. Laiklik-şeriat derdimiz değil, çalıştırdığımız işçinin SSK primini nasıl ödeyeceğimizin hesabındayız.”İşte bu kadar.Kayseri ihracata dönük ekonomisiyle, yarattığı markalarla tam bir Anadolu kaplanı.
TARAF
Orta Anadolu’da o eski ağırkanlı, durgun halini çoktan üstünden atıp kanatlı bir yaratığa dönüşmüş zaman. Hayatın hızı, sokakların hareketi çarpıyor insanı.İstanbul’un, New York’un, Londra’nın curcunasını yaşamış ve çok seven biri 160 bin nüfuslu Aksaray’ın çarşısında sıkılmaz mı?Sıkılmıyorsunuz.80 bin nüfuslu Nevşehir uykulu bir kasaba gibi gelmez mi Batı’nın uyumayan şehirlerine alışık birine?Gelmiyor.Kayseri’yi, Konya’yı defalarca görmüşseniz, bir zaman sonra bu kentlere döndüğünüzde yolunuzu bulabilmeniz gerekmez mi?Öyle olmuyor.Eğer o “bir zaman” benim için olduğu gibi on yılı aşıp onbeş yıla dayanmışsa, yepyeni şehirler karşılıyor sizi; şaşırıyorsunuz.Kayseri eskiden tanıdığınız Kayseri, Konya bildiğiniz Konya değil artık.Zamanın kanatlarında uçmuş bu iki şehir.Gözle görülür bir zenginleşme, bayındırlaşma içinde, yerinde duramayan iki metropole dönüşmüşler.Ve bu kıpır kıpır hayatın her parçasında kadınlar var.Şehirlileştikçe sekülerleşen...Sekülerleştikçe dünyalılaşan...Çeşit çeşit, kıpır kıpır kadınlar. * * *Ahmet Altan’la birlikte pazartesi İstanbul’dan yola çıktık.Kayseri, Göreme, Uçhisar, Nevşehir ve Aksaray’da kâh sokaktaki insanlarla, esnafla kâh buraların önde gelen işadamlarıyla konuşa konuşa ilerleyen bir araba yolculuğu...İki gündür Konya’dayız.Bu sabah çaylarımızı, Bedesten’in çıkışında, Aziziye Camii’nin şerefeleri olağanüstü bir incelikle tasarlanmış kısa, kalın, 350 yıllık minarelerine bakarak sokakta içtik.Nasip Çayevi’nin hemen karşısındaki kalaycıda bakır bir bakracı döven ustanın tak tak’larıyla sırtımızı dayadığımız duvara iliştirilmiş hoparlörden gelen tasavvuf müziği birbirine karışıyordu.Sesleriyle, nefesleriyle ilk anda eskilere ait sanılabilecek bir köşe bulmuştuk kendimize.Öyle değildi.Önümüzden geçen kadınlara bakmak yetiyordu zamanın kadrini anlamaya.Çeşit çeşit, kıpır kıpır kadınlar.İki genç kız kolkola, bizi gözleriyle selamladıktan sonra gülüşerek geçti. Biri başını buralarda çok sık rastladığımız gibi parlak kırmızı bir ipek eşarpla örtmüş, diğerinin kumral saçları, açık ve sarı röfleli...Ellerinde “Boyner” torbalarıyla üç kadın izledi onları. Aynı aileden olduklarını düşündüm; aynı kara boncuk gözler, aynı kemerli burunlar.Yaşlıca olanın başında kahverengi mütevazı bir örtü vardı; önden bağlanmış.Yanındaki gençlerden biri abartılı göz makyajının rengine uygun mavi bir türban takmış.Diğer kız daha koyu bir maviden eşarp örtmüş, perçemlerini de önden bırakmış. Ben kadınlara bakarken Konyalı gazeteci Mustafa Kara da şehrinin değişimini anlatıyordu:“Eskiden kadınlar pek çıkmazdı sokağa. Şehir merkezine gelmezlerdi. Hayata bu kadar karışmazlardı.” Mustafa haklı.On-onbeş yıl önce bu bölgenin kentlerini gezdiğinizde, sokakta, çarşıda, iş yerlerinde bu kadar çok kadına rastlamazdınız.O zamanlar, nüfusunun yarısı kayıp bir bölge gibiydi Orta Anadolu. Kadınlar için hayat daha ziyade evlerin içindeydi.Son yıllarda, bölgenin büyüyen ekonomisiyle birlikte bu da hızla değişiyor.Kayseri’de, Nevşehir’de, Aksaray’da, Konya’da sokaklardan ultra-modern alışveriş merkezlerine, lokantalardan holding binalarına her gittiğimiz yerde gördük ki bölgenin hayatında artık kadınlar da var.İhracata dönük ekonomisi ve yarattığı dünya markalarıyla tam bir Anadolu kaplanı olan Kayseri’de üretim ve hizmet sektörlerinin hemen her alanında kadınlara rastlanıyor.Konya’nın Selçuk Üniversitesi’nde başörtüsü yasağına rağmen onbinlerce kız öğrenci okuyor; örtülüler derste başını açıyor ya da peruk takıyor.Nevşehir’de eczanelerin camlarında ABD’de bile elit diyebileceğim bir kesimin kullandığı bir Amerikan kozmetik markasının reklâmları dikkatimi çekiyor.Konya’nın koca bir gökdelen olan Kule Alışveriş Merkezi’nde, belli ki akıllara fikir düşürme amaçlı bir mizansenle vitrinde yerini almış dantelli, tüllü, fiyonklu iç çamaşırlarını türbanlı kadınlar satıyor.Arkadaşları, Konya’daki bir başka dev alışveriş merkezi olan Kipa’daki rinkte buz pateniyle kayıyor.Aksaray’da insanın yüzüne gülümseme konduran güneşli bir ikindide, çarşının cümbüşünde dövmelerini sergilemek istercesine kolsuz bluzlar giymiş genç kızlar geziniyor.‘Muhafazakârlaştı, içine kapandı, mahalle baskısından nefes alamıyor’ denen bu bölgeyi dolaşırken, kaç-göçün değil, tam tersine ortak bir hayatın giderek canlandığını seziyorum.* * *Dindar kesimdeki sekülerleşmenin bence en güzel özetini, Kayseri’nin Avrupa ve Ortadoğu pazarlarına girmiş markası İstikbal’i yaratan aileden Mustafa Boydak yaptı: “Beş vakit namazımı kılarım,” dedi, “bana günlük maliyeti 20 dakikayı geçmez. Yoğun iş ortamımı bozmaz.”Orta Anadolu’da sekülerleşme, erkeğiyle kadınıyla bölge halkı iş hayatına daha fazla karıştıkça artıyor.Çimenler üzerinde yediğimiz geç bir öğle yemeğinin ardından, başkanı olduğu Kayseri Sanayi Odası’ndaki randevusuna giderken Boydak’a eşlik ediyoruz.Yönetim kurulu salonunun kapıları açıldığında bizi karşılayan manzara görülmeye değer. Zaten Ahmet Altan’ın tepkisi gecikmiyor: “İşte olmak istediğim yer bu.”Büyük oval toplantı masasının çevresine dizilmiş tam 18 kadın.Sarışını var, esmeri var.Türbanlısı, başörtülüsü, röflelisi, afrolusu var.Ortak özellikleri Kayseri Kadın Girişimciler Kurulu üyesi olmaları; kimi işveren, kimi şirket kurucusu, kimi genel müdür.Makine, metal, otomotiv, inşaat, bankacılık, tekstil, turizm, mobilya gibi çok farklı sektörleri temsil ediyorlar.Mustafa Boydak’tan sonra benim de kısa bir konuşma yapmamı istediklerinde, Taraf’ta Ankara-İstanbul’un ötesini göremeyen bir gazetecilik yapmamaya niyetli olduğumuzu anlatıyorum onlara.Zaten hemen o noktada sözü alıyorlar.“Fransa’dan, Almanya’dan gazeteciler gelip Kayseri çok muhafazakârmış görelim, dediler. Ben şirket başkanıyım, konuşunca, ‘Bizi kandırmışlar,’ diye ayrıldılar yanımdan. İstanbul medyası ne zaman görecek bizim içe kapalı değil, dünyaya dönük olduğumuzu,” diyor başörtülü, beyaz tenli, hiç makyajsız bir kadın.Sonra diğer üyelerden, Orta Anadolu’da sadece erkeklerin değil kadınların da “Ekonomimize dokunmayın” feryadını paylaştığını dinliyorum.Bölgede Ak Parti’yi kapatma davasını eleştiren, başörtülülere üniversiteye gitme hakkı verilmesinin kavgaya dönüşmesine içerleyen herkesten aynı şeyi işitmek mümkün:“İşlerimiz bozulur, ekonomiye zarar gelir. Yazık değil mi?”Ya da Kayserili kadın girişimcilerden birinin ifadesiyle söylersem:“Biz türbanmış, başörtüsüymüş aştık bunları. Hep bir arada iş yapıyoruz. Laiklik-şeriat derdimiz değil, çalıştırdığımız işçinin SSK primini nasıl ödeyeceğimizin hesabındayız.”İşte bu kadar.Kayseri ihracata dönük ekonomisiyle, yarattığı markalarla tam bir Anadolu kaplanı.
TARAF