Biz de, elimizden geldiği kadar, konuya bir sanat tarihçi ve arkeolog gözü ile bakarak, kıyıda köşede kalmış efsanevi özellikler saklayan bazı ilginç söylentileri yaptığımız araştırmalar sonuçunda yayınlamaya çalıştık. Bunlardan bazıları şöyledir; Alaaddin Tepesi Üzerindeki Eflatun Kabri, Konya’nın Su İle İlgili Efsaneleri, Bir Eflatun Efsanesi, Sille’nin Efsanelere Konu Olmuş Eflatun Manastırı, Eski Zamanlarda Oluşan Konya İç Denizi ve Hakkında Anlatılan Efsaneler,
Konya’da Aya Thekla Efsanesi.
Yukarıda isimleri zikrettiğimiz çalışmalardan Aya Thekla Efsanesi Konya’nın Antik Çağ’daki şehir tarihinin karanlıkta kalmış bazı sayfalarını aydınlatmaktadır. Bu efsane ile Konya’nın Roma dönemindeki insanların duygu ve davranışlarını ile şehir dokusu üzerinde önemli bilgilere sahip olmaktayız. Ayrıca bu dönem insanlarında Yahudilik ve Hıristiyanlık arası ilişkinin bütün acımasızlığına şahit olmaktayız.
Eski Dünya üzerinde, Anadolu’dan Suriye topraklarına, oradan Roma’ya kadar olan geniş bir saha içinde Aya Thekla Efsanesi’nin çok çeşitli versiyonlarına rastlanılmıştır. Biz de yerel Konya gazeteleri üzerinde yaptığımız bir araştırmada, Thekla Efsanesi’nin biraz daha değişik bir versiyonuna rastladık. Şimdi anlatacağımız bu efsane Sille’de geçmektedir. Rahmetli Araştırmacı-Yazar Mahmut Sural’ın Yeni Konya Gazetesi’nde, 15 Nisan 1975 günü başlayıp, 3 sayı süren “Şu Sille’den Dün Gece Geçtim, Sille’de Bir Gün” adlı dizi röportajının ikincisinde, adı geçen efsane muhtemelen ilk defa derlenerek yayınlanmıştır. Efsane şöyledir; Havarilerden Paulus Miladın 47. yılında Konya’ya da uğrayıp, Hıristiyanlık dinini ilan eder. Bu sıralarda 18 yaşında bir bakire Hıristiyanlığı kabul eder. Fakat baskılara maruz kalır. 90 yıl yaşadığı halde baskılardan kurtulmak şöyle dursun, Antik Çağ’daki Konyalılar bu bakirenin “Taife-i Cin”den olduğu kanısına varır ve kendisini kovalarlar. Bakire kaça kaça Sille’nin ay şeklindeki bir dağına kadar ulaşır ve orada Tanrı’ya iltica eder ve kendisini koruması niyazında bulunur. Bu yalvarma sonunda dağ yarılır, bakire içine girer, yarık tekrar kapanır. Fakat bakirenin eteği dışarıda kalır ve bu etek miladın 200. yılına kadar dışarıda kalır ve sonra kaybolur.
Bu efsanenin menşei şöyledir; Havarilerden Paulus’un işlerini anlatan ve zamanımıza kadar üç parça halinde gelebilen yazılardan birinci ve en önemlisi Paulus ve Thekla hikayesi olarak tanınır. Çeşitli devirlerde çok değişik dillerde muhtelif versiyonları yazılmış bu hikaye çok eski zamanlardan beri Hıristiyan yazarları tarafından biliniyordu. Hatta o kadar ki, çok değerli olduğu kabul edilen bu yazı, Hıristiyanlığın resmi kitabına alınan yazıların dışında kalmakla beraber, onları takip eden en değerli eser olarak görülür. Efsanenin konusu kısaca şöyledir; Havari Paulus Konya’ya Hıristiyan dinini yaymaya geldiğinde, Aya Thekla adında bir genç kız Paulus’un söylemlerinden etkilenir ve Hıristiyanlığa girer. Bütün zorlamalara karşı girdiği yeni dini terk etmez ve hatta bu sebepten dolayı yakılmayı bile göze alır. Yakılma badiresinden Allah’ın inayetiyle-Meram Deresi’nin getirdiği sel taşkınıyla kurtulur. Ve böylece Aya Thekla Hıristiyan Dünyası’nda aziz mertebesine ulaşır.
Konuyu buraya kadar getirmişken Konya’nın hem ilk Hıristiyanlar, hem de Hıristiyanlığın oluşumu için ne kadar önemli olduğunu belirtmemiz gerekmektedir. Çünkü Hıristiyanların kutsal Kitabı olan İncil’in Bap: 13.-14.-15.-16. kısımlarında Konya bölgesindeki pagan halkın ve Yahudilerin Hıristiyan dinine davet edilişi açıkça anlatılır. Bu da Erken Hıristiyanlık döneminde, Hıristiyanlığın kuruluş sürecini izleyebilmek açısından Konya’nın ne kadar önemli bir tanık olduğu hakkında bize bilgi verir. Bu konunun da Konya turizmi açısından çok büyük önemi vardır. Çünkü Konya Turizmi denince son zamanlarda çok moda bir söylem olan “inanç turizmi” kavramı akla gelmektedir. Elbetteki inanç turizminin Konya’daki bel kemiği “Mevlana ve Mevleviliktir”. Yalnız bunun yanında Konya’nın gelişme davasında lehimize kullanabileceğimiz, Çatal Höyük gibi argümanların da bulunduğunu ve bu gibi örneklerden yeterince yararlanamadığımızı önemle belirtmek isteriz.
Erken Hıristiyanlık zamanında Konya konusu bu argümanların başında gelir. Buna binaen İncil’in Resullerin İşleri bölümünde Konya’ya ait bir çok bilgi vardır ve pek çok önemli olay efsanevi bir şekilde Konya’da geçmektedir. Kısaca resullerin işleri bölümünde, Konya Bölgesi’ndeki Yahudilerin ve pagan dininden olanların Hıristiyan dinine davet edilişi anlatılır. Hatta Yukarıdaki anlattığımız Thekla Efsanesi de bu davet zamanında gerçekleşmiştir. Ayrıca İncil’de adları geçen Listra ve Derbe yerleşim yerleri Konya’dadır. Her iki yerde bugün Hıristiyanlarca mukaddes yerlerden sayılır. Çünkü Hz. İsa’nın havarilerinden Paulus ve Barnabas bu iki yere gelmişlerdir. Hatta Listra’da çok coşkulu karşılanmışlardır. Çünkü o zamanlar Listra’da Paulus’a Konya’daki gibi muhalefet edecek, bir sinagog ve Yahudi halkı yoktur. Hatta kaynaklara göre pagan dininde olan Listralılar; Paulus’un gösterdiği iddia edilen bir mucizeden dolayı Yunan Dünyası’na yabancı olan kendi dillerinde “Tanrılar aramıza indiler” diye bağırmaları, Antik Çağ tarihçileri için çok önemli bir tespittir. Çünkü halkın yerel bir dille konuşması, bize o sıralarda henüz Anadolu’nun iç kısımlarının ve hele hele kırsal kesimin Helenleşmediğini gösterir. Ama az da olsa Helen etkisinde olan Konya’da ise Thekla Efsanesi’nin de işaret ettiği gibi Paulus ve Barnabas sıcak karşılanmamışlar ve hatta şehirden dövülerek kovulmuşlardır. İncil’de Resullerin İşleri Bab. 14. kısımda bu değindiğimiz efsanevi olaylar şöyle anlatılır;
“…Ve Konya’da vaki oldu ki, Yahudilerin havrasına birlikte girip öyle söylediler ki, hem Yahudilerden hem de Yunanlılardan büyük bir kalabalık iman etti. Ve iman etmeyen Yahudiler milletlerin yüreklilerini kardeşlere karşı kışkırttılar ve bozdular. Şimdi orada uzun zaman geçirip Rab için cesaretle söylüyorlardı. O Rab ki, onların elleri ile alametler ve harikalar yapmak kuvvetini onlara ihsan ederek kendi inayetini belamına şahadet etti. Fakat şehir halkı ikiye bölünüp bazıları Yahudilerle, bazıları ise resullerle oldular”. “…Onları rüsva etmek ve taşlamak için milletler ve Yahudiler ile reislerinin hücumu vaki olacağını bilerek Likonya’nın Listra ve Derbe şehirlerine ve çevresine kaçtılar ve orada İncili ilan etmekte idiler. Listra’da ayakları tutuk bir adam oturuyordu. Anadan doğma topal olup, hiç yürümemişti. Bu adam Paulus’u söylerken işitti; o da kendisine göz dikip şifa bulacağına imanı olduğunu görerek yüksek sesle:
-“Ayaklarının üzerine dikil”, dedi.
O da sıçrayıp yürüdü ve Paulus’un ne yaptığını halk görünce, seslerini yükseltip Likonya dili ile dediler:
-“İlahlar insan suretinde yanımıza indiler”. Barnabas’a Zeus ve söz sahibi olduğu için Pulus’a ermiş dediler. Ve mabedi şehrin önünde bulunan Zeus’un kahini şehir kapısı önünde boğalar, çelenkler getirip halk ile beraber kurban kesmek istiyordu. Fakat resuller, Barnabas ve Paulus bunu işitince esvaplarını yırttılar ve halkın ortasına atılıp bağırarak dediler:
-“Efendiler niçin bunları ediyorsunuz? “…Biz Allah’a dönesiniz diye müjde getiriyoruz. O Allah ki, göğü, yeri, denizi ve içlerindeki, her şeyi yaratmıştır. O ki, geçmiş nesillerde bütün milletlerin kendi yollarında yürümelerine izin vermiştir. Bununla beraber, gökten yağmurlar ve semereli mevsimler vererek ve yüreklerinizi yemek ve sevinçle doldurup iyilik ederek kendisini şahitsiz bırakmamıştır”. Ve bu sözleri söyleyerek kendilerine kurban kesmekten halkı güçlükle alıkoydular. Fakat Konya’dan bazı Yahudiler gelip halkı kandırarak Paulus’u taşladılar. Ve onu ölmüş sanıp şehirden dışarı sürdüler. Fakat şahitler onun çevresinde durmakta iken kalkıp şehre girdi. Ve Ertesi gün Barnabas ile Derbe’ye çıktı…”
Sonuçta Aya Thekla Efsanesi ve Hz. İsa’nın havarilerinden Paulus’un Konya ve çevresine yaptığı geziler; gerek erken Hıristiyanlık tarihi açısından, gerekse bölgenin Hıristiyanlığa ait bir dini ziyaret merkezi olarak kabul edilmesinden dolayı, Batı Dünyası için çok önemlidir. Ayrıca bu bölge; Hıristiyanlığın erken oluşma sürecinde içinde Havari Paulus’un, Hz. İsa’nın gerçek öğretilerinden ayrılıp, dine pagan geleneklerinden alınma unsurları katmasıyla; özüne aykırı yeni bir din oluşturma sürecinde bir çalışma sahası, daha doğrusu bir deneme yanılma alanı olmuştur. Uzun sözün kısası yazımızın başından beri anlattığımız gibi Hıristiyanlığın oluşma sürecinin geçtiği coğrafyalardan birisi, belki de en önemlisi Konya bölgesi olmuştur. Ve günümüzde, o günlerden kalma taşınır veya taşınmaz kültür varlıkları olarak elimizde bir sürü eski eser bulunmaktadır. Lakin biz bunları yeteri kadar “İnanç Turizmi” adı altında Konya’nın kalkınmasında kullanabiliyor muyuz?. Böyle bir soruyu kendimize sorduğumuz zaman eminim ki bir çoğumuzun yüzü ekşiyecektir. Ama İnanıyorum ki vakit daha çok geç değildir. Biraz gayret ve ilgiyle, Hıristiyanlığı ilgilendiren efsaneleşmiş tarihi olayların ve mahallerin, akıllı bir şekilde Konya kalkınmasında kendi lehimize kullanabilmemiz için hem alt yapı yatırımlarında kararlılık gösterilmesi, hem de halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi sanıyorum yeterli olacaktır.