Konya kültürüne hizmet edenler: Hüseyin KÖROGLU

I. HAYATI
1922 yılında Konya'da doğdu. Babası, Kâzım Köroğlu'dur. İlköğrenimini Konya İsmet Paşa İlkokulunda yaptı. Karma Ortaokulunu bitirdi. 1940 yılında Devlet Olgunluk diploması alarak Konya Lisesi’nden mezun oldu. 1945 yılında da İstanbul Fen Fakültesi ve Yüksek Öğretmen Okulu Matematik ve Fizik bölümünü bitirdi. Aynı yıl, Balıkesir Lisesi'nde Matematik öğretmeni olarak göreve başladı. 1946 yılında ilk eseri olan "Cebir Uygulama Kitabı"nı yayımladı.
Askerlik görevini Erzurum'da tamamladıktan sonra, kendi isteği üzerine Konya Lisesi Matematik öğretmenliğine atandı. Üstün başarısı sebebiyle Milli Eğitim Bakanlığı’nca takdirname verildi.
1962 yılında Konya'da ilk açılan 2 yıllık Eğitim Enstitüsü fizik öğretmenliğine tayin edildi. 1964 yılında da aynı Enstitünün Müdürlüğü’ne getirildi. Fizik, kimya ve biyoloji laboratuarlarım kurdu. Kitaplığı hizmete açtı.
Sayıları dokuzu bulan teknik alanda yazmış olduğu eserleri bütün eğitim enstitülerinde ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nda okutuldu. Bunların ikinci ve üçüncü baskıları yapıldı. Eserlerini yayımlamak için Fen Yayınevi'ni kurdu. Fizik Mekaniği’nin bir uygulaması olarak 1954 yılında Konya'da ilk defa çamaşır makinesi yaparak çalıştırdı. Evsiz kişileri konut sahibi yapmak için Yapı Kooperatifleri kurdu.
Ankara Üniversitesi'ne alınacak Fizik Öğretim Görevlisi için başvuranlar arasında bu göreve o seçildi. Bu görevini 1970 yılından 1975 yılına kadar sürdürdü. Üniversite FKB sınıfları için DENEL FİZİK' i yazdı ve yayımladı (1975). 1973-1975 yılları arasında Konya Mimarlık ve Mühendislik Akademi'sinde Fizik Dersleri verdi. 1975 yılında 30 hizmet yılım doldurduğu için kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Hizmet gördüğü 30 yılda binlerce öğrenci yetiştirdi. Milli eğitimimizin unutulmaz isimleri arasında yer aldı.
Konya'da mahalli gazetelerde yazıları yayımlandı. Araştırmalar yaptı. Kitap çalışmalarında bulundu. İlerlemiş yaşına rağmen, gençlere örnek olarak, araştırma ve ilmi çalışmalarına devam etmektedir.

II. KİTAPLARI
Hüseyin Köroğlu'nun lise ve yüksek okullarda okutulan sayısı dokuzu aşan,fen eserleri dışında yazdığı eserleri şunlardır:
1. Konya Lisesi Tarihi, Konya 1990.
2. Konya ve Anadolu Medreseleri, Konya 1999.
3. Türk Dili ve Edebiyatı, Konya 2000.
III. BAZI MAKALELERİ
1. "Konya Halkı", Yeni Konya, 19 Şubat 1950
2. "Dârülmuallimîn", Yeni Konya, 19 Mart 1950.
3. "Halkevleri", Yeni Konya, 4-6 Haziran 1950.
4. "Meram'ın Hayali ve Kendisi", Yeni Konya, 15 Haziran 1955.
5. "Ferit Paşa'nın Heykeli Dikilmeli", Yeni Konya, 17 Kasım 1956.
6. "Konya Lisesi'nin Projesini Yapan Mimar Muzaffer Bey",Yeni Konya, 4-5 Aralık 1957.
7. "Meram Gerçeği", Yeni Konya, 13 Nisan 1958.
8. "Eski Belediye Başkanları ve Cemil Keleşoğlu", Yeni Konya, 24 Nisan 1958 .
9. "Şehircilik Konuları: Anıtların Yerleri", Yeni Konya, 3 Mayıs 1958.
10. "Eski Konya Valileri", Yeni Konya, 25 Ekim 1958.
11. "Kaybettiğimiz Değer; Faik Soyman", Yeni Konya, 26 Mart 1960.
12. "Geçmişte Meram", Yeni Konya, 28 Ekim 1960.
13. "İbni Sina", Yeni Konya,24 Mart 1989.
14. "Türk'ün Derneği Olamaz" , Yeni Konya, 15 Nisan 1989.
15. "Ali Şir Nevaî", Yeni Konya. 2 Ocak 1992 .


KONYA'DA ANTİK ESERLERİN YOK EDİLMESİ

Hüseyin Köroğlu’nun kaleminden…
Yeni Konya Gazetesi -19 Ocak 1993

Eski kültür ve uygarlıklarının bırakıp gittikleri yer altında ya da yer üstünde bulunan eserler değerlerini bilen toplumlar için birer hazinedir. Bu kalıntıları inceleyen arkeoloji denen bir bilim dalı oluşmuştur. Tapınaklar, antik şehirler, (Efes, Bergama... gibi), tiyatrolar (Aspendos... gibi), kervansaraylar... Hitit tabletleri ve anıtları... Bunlar hazinenin mücevherleridir. Eşi emsali olmayan ve paha biçilemeyen eski eserlerin başlıca düşmanları yağmur, güneş, don, fırtına... gibi atmosferik olanları, değer bilmez, çıkarcı iki ayaklı canavarlar yani insanlardır.
İslâm'da olduğu gibi "Basü badel mevt" öldükten sonra dirilme inanışı eski dinlerde de vardı'. Bu nedenle ölünün sağlığında sevdiği eşyalar, dirilince kullanacağı kaplar konuyordu. Emekleriyle kazanmaktan hoşlanmayan bazı kimseler mezar hırsızlığını meslek edinmişlerdi.
Bunlar ve definecilerin kurcalamadığı mezar, tapınak bulmak zordur. Toprağın iki metre altından çıkarılan bir lahitte kapağın zedelenmesinden mezar soyguncularının arama yaptığı anlaşılır. Fransız doğu bilimcisi Huart 102 yıl önce Anadolu'da yaptığı İncelemelerini Konya Dönen Dervişler isimli kitabında anlatmıştır. Adı geçen kitapta "Doğu ülkelerinde olduğu gibi buralarda yaşayanlar da sütunların altında hazineler yattığına inanmışlardır. Kazma kürekle devrilmeyen mermerler çevresinde yakılan ateşlerle patlatılmış ve diplerinde bulunduğu belirtilen altın küpleri boş yere aranmıştır." denilmektedir.
Eski eserlerin acımasızca yok edilişi kimi hallerde eğitimsiz aylak kişilerin harcı olmuyor. Üst düzey yöneticileri, bilgili kişiler hatta arkeologlar da bu suçu işliyorlar. Bir kaç örnek vereceğiz.
Konya da bugün Alaeddin Tepesi dediğimiz tepeyi bir iç kale çevreliyordu. Tepede Roma, Bizans döneminde kalan köşk, saray, kilise., gibi yapılar vardı. Selçuklular Konya'yı başkent yaptıklarında bu yapılar harap durumdaydı. Sultan, sarayın temelleri üzerine yeniden yapı yükseltti. Çan kulesin rasat (gözlem) yeri olarak kullanıldı. Yeni saray da yapıldı. Bu eserler Sultan Süleyman (1520-1568) doğu seferine giderken, Konya'ya geldiğinde vardı. Sefere katılan Matrakçı Nasuh, Konya kalesinin ve içindeki yapıların resimlerini yaptı. Bu eserler 19. yüzyılın başlarında ayaktaydı. Fakat 19. yüzyılın sonlarına doğru (1891) bu eserler yerle bir edilmiştir.
Tepede yalnız Alaeddin Camii ile Konya Köşkünün bîr kaç odası kalabilmiştir. Kale, Vali Sait Paşa'nın oluruyla yıkılmış ve taşlarıyla yeni hükümet konağı yaptırılmıştır (1885).
Anadolu'ya incelemeler yapmak için gelen C. Texier 1833'de Konya'ya geldiğinde sarayı ve ek binaları buldu. Suriye ve Irak Selçuklularındaki eserleri incelemek üzere ayrıldı ve 1837'da Konya'ya döndü fakat sarayı bulamadı. Bu konu ile ilgili olarak eserinde şöyle diyor "Konya Paşaları şehrin ortasında bir tür akrapol oluşturan bu sarayı taş ocağı haline getirmeyi düşündüler. Taşlardan; mermerlerden, tezyinatdan ne koparabildilerse saldırdılar. Öyle ki saray bu gün acıklı bir ören görünümü arz etmektedir,"
Sonunda 400 yıl başkentlik yapan Konya'da ne kalesi ne de sarayı kaldı. Bu Konya için telafisi olanaksız bir yitiktir.

Hiç yorum yok: