Başlığı okuyanlar hemen merak etmiş olmalıdır. Çünkü bizim sözlü kültürümüzde “Hanya’dan Konya’ya” deyimi çok bilinen ve kullanılan bir deyimdir. Ben de 28 Ağustos-2 Eylül 2007 tarihleri arasında Osmanlı’nın Yunanistan’daki eski topraklarına araştırma gezisi gerçekleştirmiş bulunmaktayım. Gezinin en son noktasını Yanya (Ioannina) şehri teşkil ettiği için böyle bir başlığı uygun buldum.
28 Ağustos 2007 akşam saatlerinde Konya’dan karayoluyla hareket ederek İstanbul-Esenler garajına ulaştım. Henüz hangi otobüs şirketi ile Yunanistan’a ulaşacağını bilmeyen acemi bir yolcu gibi sağa sola soruşturmaya başladım ki birkaç şirketin Yunanistan’a çalıştığını öğrendim. Bu şirketlerden birisiyle akşam 22.30’da Yunanistan’a hareket ettim. Lise yıllarında sürekli gittiğim İstanbul-Tekirdağ güzergahındaki duble yoldan otobüsümüz ilerlerken, bir anda zihnimde yıllar öncesinin daracık yolları beliriverdi. Yaklaşık üç saatlik yolculuktan sonra İpsala sınır kapısından Yunanistan’a geçiş yaptık. Gece karanlığı olmasına rağmen ay ışığından faydalanarak merakımı gidermek için dikkatlice bakıyordum ki ilk menzilin adı Dedeağaç (Alexandroupolis) olmuştu. Bir anda zihnimden hemen şu cümle geçiverdi; “Ne kadar da bize yakınmış”. Sonra biraz düşündüm ki Lozan görüşmelerine kadar Dedeağaç’ın statüsü hep tartışma konusu olmuş, hatta bir müddet Türkiye’ye bağlı kaldığını hatırlayıverdim. Bir sonraki güzergah, Gümülcine(Komotini) olmuştur. Gümülcine’de otobüsümüz büyük oranda boşalıvermişti. Bir sonraki durağımız olan İskece(Xanthi)’de yolcuların bir kısmı daha boşaldığı zaman, artık Türk azınlığın sınırları dışına doğru ilerlemekte olduğumuzu anlamıştım. Sabah 07.30 sularında Selanik (Thessaloniki) şehrine ulaşmıştık. Selanik şehriyle karşılaşınca, 1430 yılındaki II. Murad’ın fethiyle başlayan ve 1924 yılına kadar devam eden tarih silsilesi ve bu süre zarfında hizmet eden onlarca Osmanlı Paşa’sının banisi olduğu yüzlerce eser gözümde canlandı. Belki de bu hususların en önemlisi Selanik, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu şehir olması sebebiyle herkes tarafından iyi bilinen bir şehir olmuştu. Selanik, Ege Denizi’nin kenarında, körfeze sıkışan liman kenti oluşuyla bilinmektedir. Evliya Çelebi’ye göre Selanik’te 32 Cami, 150 Mescit, 1 Mevlevihane, 11 Hamam, 74 Çeşme, 1 Bedesten, 16 İmaret, 16 Han, 2 Bimarhane, çok sayıda medrese ve sibyan mektebi bulunmaktadır. İşte Evliya Çelebi’nin sıraladığı eserlerden sadece Alaca İmaret, Hamza Bey Camii, Yeni Camii, Musa Paşa Türbesi, Alatini Köşkü, II. Murad Hamamı, Yeni Hamam, Paşa Hamamı, Çifte Hamam, Bedesten gibi eserler günümüze ulaşabilmiştir. Bu eserler de bakımsızlık veya dönüşüm sebebiyle yakın gelecekte tamamen yok olacak veya başka bir kimliğe dönüşmüş olacaktır.
Selanik’ten sonra tekrar karayoluyla Yanya şehrine hareket ettim. Yaklaşık 5 saatlik yolculuk esnasında en çok dikkatimi çeken arazinin engebeli yapısı olmuştu. Dağlara tırmanıp vadilere geçerken hali hazırda devam etmekte olan yol inşaatının tabelalarına gözüm takılıyordu. Tabelalarda yeni yol çalışmalarının Avrupa Birliği tarafından finanse edildiği yazmakta idi. Bıkkınlık veren yolculuktan sonra nihayet dağlar arasına sıkışmış durumdaki tabiat harikasının bizi karşılamasıyla bütün meşakkatlerimi unutup heyecanlanmıştım. Yanya şehri, dağları yeşile boyalı coğrafyanın ortasındaki mavi boncuk gibi gölüyle tabiatın incisi gibi duruyordu. Bütün bu duygular içinde şehre ulaştım. Yanya, Batı Yunanistan’ın Arnavutluk’a yakın kısmında, Epirus bölgesinde, 470 m. yükseklikteki Pamvotida gölünün batı yakasına kurulmuş bir kale kenti durumundadır. Göl içinde iki ada dikkati çekmektedir. Bunlardan birincisi, tarihi antik döneme kadar geriye giden ve Osmanlılar tarafından yenilenen kalenin yer aldığı yarım ada; ikincisi ise gölün tam ortasındaki küçük ada parçasından teşekkül etmektedir.
Yarım adanın etrafını saran kalenin güney tarafı karayla bütünleşirken diğer tarafları göl ile çevrilidir. Kale, Osmanlı dönemindeki ihtişamını korur durumdadır. Osmanlı Arşiv belgelerinden edindiğimiz bilgiler sayesinde kalenin bir iç kale ve üç mahalleden oluştuğu anlaşılmaktadır. Şehir zaman içinde kale sınırları dışına taşmıştır. Yanyalı tarihçi Prof. Dr. Melek Delilbaşı’nın, Osmanlı dönemi Teselya Tahrir Defterleri üzerinde yaptığı araştırmalara göre, 1564’te mirliva hassı olan Yanya’da 35 Hıristiyan ve bir müslüman mahallesi bulunmaktaymış, yani 5905 gayrimüslim ve 250 müslümandan oluşmaktadır. XVII. yüzyılın ikinci yarısında Yanya’ya gelen Evliya Çelebi’nin anlattıklarına göre, kale içinde 4 cami, kale dışında 18 cami, kale içinde ve dışında mescitler, 6 medrese, 3 adet darü’l-hadis, 2 tefsir okunacak yer, 11 sibyan mektebi, 7 tekke, 3 büyük han, 2 hamam, 1900 dükkân, 43 mezarlık, 260 cadde, 5000 kişi alabilecek bir kahvehane bulunmaktadır.
Yanya, 1790-1822 yılları arasında Tepedelenli Ali Paşa ve çocuklarının idaresindedir. Tepedelenli Ali Paşa şehri imar ederek güvenliği temin etmesine karşın ayaklanması gerekçe gösterilerek idam edilmiştir. Fransız elçi Pouqeville ve İngiliz elçi Hobhouse ‘un anılarından Yanya hakkında ayrıntılı bilgi elde etmekteyiz. Tepedelenli Ali Paşa’nın kaledeki sarayı, oğullarının sarayları, kalenin dışında diğer korumalı bir alan olan Litharissa’daki saray, gölün kuzeyinde Perame bölgesindeki yazlık saraylar ve ileri gelenlerin yazlık köşkleri hakkında ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. Zaten, Yanya bölgesi İtalya ve Avusturya ile ticaret ilişkileri bakımından bağlantılıdır.
Evliya Çelebi’nin betimlemelerine göre “…göğe baş uzatmış yüksek bir tepenin üzerinde, aşılmaz dayanıklı, sağlam yapılı, beş köşeli…” Yanya kalesi, günümüzdeki iki adet camisi ile oldukça mahzun durumdadır. Arslan Paşa Camii kalenin kuzey ucunda, göle yakın noktadaki konumuyla şehrin her yerinden görülebilmektedir. Arslan Paşa Camii restore edilerek müze haline dönüştürülmüş en azından koruma altına alınmıştır. İkinci cami ise kalenin doğu köşesindeki Fethiye Camii’dir. Fethiye Camii onarılacağı günü beklerken günden güne direnç kaybetmektedir. Kale içindeki yapılar sadece bu kadarla sınırlı olmayıp Arslan Paşa medresesi, kütüphanesi, sarayları ve hatta hamam yapısına kadar mimari örnekleri çoğaltmak mümkündür. Yapılar topluluğunun arasında yerlerde yatan mezar taşları bu mekânın ne kadar uzun bir geçmişe sahip olduğunun masum şahitleri olarak durmaktadır. Kale çevresinde sayıları onları bulan savunma tabyaları, karakollar, tophaneler, cephanelikler hepsi kalenin stratejik noktada olduğunun delilleridir. Hele günümüzde çalışmayan, artık zili çalmayan saat kulesi, bütün sessizliğiyle şehri seyretmektedir.
Doç.Dr. Ahmet ÇAYCI
Konya’dan Yanya’ya
zaman: 23:56
Etiketler: gezi, konya turizmi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder