Konyalı Yaşayan Bir Âşık: ÂŞIK MERAMÎ VE ŞİİRLERİ

Gerek yetiştirdiği âşıkların çokluğu, gerek geleneğin beslendiği kaynakların zenginliği ve bir dönem burada faaliyet gösteren âşık kahvelerinin varlığıyla Konya ilimiz, Anadolu âşıklık geleneği içerisinde müstesna bir yere sahiptir. Konya’nın tarihî ve dinî kimliği uzun yıllar boyunca bir arada yaşamış ve bu mozaik de, burada gelişen âşık edebiyatına, sanatkârların eğitimleri ve konu dağarcıkları ölçüsünde yansımıştır. Öyle ki, burada gelişen âşık edebiyatı; tarihî devirlerden gelen ozanlık geleneğinden, burada filizlenip tüm dünyaya yayılan ve halkla iç içe yaşayan Mevlevî geleneğinden veya bu geleneğin çevresinde gelişen dinî-tasavvufî Türk edebiyatından ve Konya’ya özgü olan mahallî eğlence kültürü olarak adlandıracağımız âşık meclisleri ve oturak âlemlerinden beslenmiş ve bu kaynak zenginliği de, bu çevrede gelişen âşık edebiyatının şekil ve muhteva açılarından zengin bir birikime kavuşmasını sağlamıştır. Sonuç itibariyle; Konya bu tarihî, dinî ve mahallî kimliğiyle özgün bir âşıklık geleneği merkezi olmuştur. Konya; bu tarihî misyonunu, 1966 yılından beri, 41 yıldır süregelen Âşıklar Bayramı’yla bugün de yaşatmaktadır. *** Konya’da âşıklık geleneği tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak Mahmut Ragıp Gazimihal’in görüşleri dikkat çekicidir. Gazimihal, Konya’da âşıklık geleneğinin zenginliğiyle ilgili olarak Konya’da Musiki (1947) adlı eserinde şöyle demektedir: “Selçukî Konyası’nda kopuzlu ozanların şölenlerde erlik destanları okuduklarını en eski kaynaklara dayanarak kitabımızın ikinci bölümünde söylemiştik. Henüz o asırlarda Türkçe sözlerle perdesazlık etmek geleneğini yaşatmış olan işte bu ozanlar, asıl Oğuz halk musikisinin yolunda yürüyor, uğurunda çalışıyorlar. Var olsunlar. Yaşama gücünü kendi iç zenginliğinden ve güzelliğinden alan bir varlık… Coşkun âşıklar Konya bölgesinde hiçbir asırda eksik olmamış. Geçen asırdan Koca Ahmed, ustası olduğu sazını boynuna vurarak diyar diyar dolaşmış. İmam Yahya’ya vurgunluğundan Kerbelâ’ya kadar giderek orada ölmüş… On iki yaşındayken saz çalıp şiirler söylemeye başlayan Emine Hanım daha seyrek yetişen kadın saz şairlerindendi… Parmaksız lâkabıyla tanınan şair Cemalî (Ahmet), Cevlanî, Feşânî, Gufranî, Hasan Hüseyin, Hikmetî, Kemterî, Kenzî (ki sazıyla diyar diyar dolaşarak daimî surette âşıklarla temasta kalan iyi bir Karamanlı sazcıymış), Lokmanî, Merdanî, Bektaşi nefesleri bulunan Rıza Efendi, Âşık Mehmet, Şevkî, eşsiz sazını padişaha da beğendiren Şem’î, keza padişahın beğendiği Silleli Surûrî, kardeşi kör Zehrî hep şiirler bırakmış, sazdaki ustalıkları hatıralarda yaşamış halk musikicileridir. Birtakımları da, başka çalgılar kullanarak okumakla tanındılar. Düğünlerde tef çalarak ağıt söyleyen Saliha Abla (Seydişehirli), gençliğinde keman çalarak güzel sesini kullanmış olan Nigârî (Silleli), Gülizar Hanım bu cümleden olan halk şairlerindendi… Şiir söylemedikleri için unutulup giden sazcıların sayısı şüphesiz ki daha da çoktu. Halk şairinin kendi şiirlerini sesle okuyarak tanıtması, bunun için de, sesine kendi sazıyla yoldaşlık etmeye koyulması biraz da ümmîliğin icaplarından olarak doğmuş ve tutunmuş bir gelenektir. O bölgedeki saz şairliği yalnız Konya merkezinin inhisarında kalmamış, görünüşe göre, hele Sille her nedense pek verimli olmuştur. Konya bölgesinin yanık gönüllülerle dopdolu bulunması sanat ilerisi bakımından pek önemlidir.” (Gazimihal, 1947: 45-46). Konya’da âşık ve saz ustaları yüzyıllar boyunca varolagelmiştir. Gazimihal bu konuda, “Görülüyor ki unutulmuş veya ikinci kuvvette görülmüş olanların adları eksik kalmış bulunmasına rağmen, Konyalı âşıkların ve saz ustalarının listesi -birçok asrı saran hâliyle- oldukça uzun sürebilmektedir.” demekte ve Konya’daki âşıklık geleneğinin köklü varlığına ve canlılığına işaret etmektedir (Gazimihal, 1947: 60). *** Biz bu küçük yazımızda, kaynağı Selçuklular dönemine kadar uzanan Konya âşıklık geleneğinin günümüze uzanan bir temsilcisini tanıtacağız. Yazımızı, 2005 yılında, 14 Nisan tarihinde savunduğumuz Konya Âşıklık Geleneği ve Âşık Ataroğlu Hayatı-Sanatı-Şiirleri-Şiirlerinin Tahlili adlı doktora tezimizden ve âşığın kendisiyle yaptığımız röportajımızdan yararlanarak hazırladık. Âşık Meramî (Seyfi YILDIZ): Seyfi Yıldız, 15.02.1965 tarihinde, Konya’nın Kadınhanı ilçesine bağlı Sarıkaya köyünde Alibey Yaylası’nda doğmuştur. İlkokuldan sonra okuma imkânı bulamayan Seyfi, kendi gayretleriyle dışarıdan ortaokulu bitirir. On üç-on dört yaşlarında radyoda dinlediği Karaca Oğlan ve Âşık Veysel türkülerinden çok etkilenen Seyfi, aynı yıllarda şiire ilgi duymaya başlar. Bu yıllarda birçok şiir yazan Seyfi bunların değerini bilemediğini, bu yüzden de yıllarca eline kalem kâğıt alamadığını itiraf etmektedir. 1980 yılında, Konya’ya gelmesiyle hayatında yeni bir dönem başlar ve burada saz dersleri alır, içindeki şiir hasretini yeniden canlandırma imkânı bulur. 1999 yılında, Âşık Zikri Aliyâr’la tanışır ve ondan halk şiiri ile ilgili ilk teknik bilgileri alır. Zikri Aliyâr’dan öğrendikleriyle şiirlerine yeni bir düzen getirir ve âşık meclislerine girmeye başlar. Zikri Alyar’ın, nihayet Feyzi Halıcı ile tanıştırmasıyla Seyfi Yıldız’ın hayatında yeni bir sayfa açılır ve Halıcı’nın takdirini kazanır. Halıcı’nın, Seyfi Yıldız’ın şiirlerini Çağrı dergisinde yayımlatmasıyla âşık, bütün şiirlerini yeniden ele almaya başlar. Kusurlarını düzeltir, kafiye ve redif konularında daha seçici davranmaya çalışır. Bu arada, atışma yapmayı bile öğrendiğini ifade eden Seyfi Yıldız, ustasının verdiği Meramî mahlâsını beğenerek kullanır. Bunun yanında o, Âşık Meramî, Âşık Seyfi Meramî, Seyfi Meramî gibi mâhlasları da kullanmaktadır. Gençlik döneminde yazdığı bir tomar şiiri babasının kızgınlıkla yakmasına hâlâ içerleyen Seyfi, bu sıralar eski tarihli şiirlerini toplayıp düzenlemekle meşgul oluyor. Bu döneme ait aşk ve tabiat konulu şiirlerinin çoğu kaybolmuştur. Konya’da yapılmakta olan Türkiye (Konya) Âşıklar Bayramı’na da ilk defa, 2003 yılında katılmış ve okuduğu Mevlâna adlı şiiriyle jüri heyetinin ve bütün izleyicilerinin takdirini kazanmıştır. Bu şiirin bir dörtlüğü şöyledir: Sözleri dolu mana, Rehber olmuş cihana, Doğru yolu insana, Sunar imiş Mevlâna. (Arşivimizden) Âşığımızın konu dağarcığına gelince, daha çok dinî ve tasavvufî şiirler yazmaktadır. Meramî, tasavvufî konular dışında; aşk, tabiat, gurbet, ölüm, günlük olaylar, millî ve dinî konulara da şiirlerinde yer vermiş ve bu konularda da son derece güzel örnekler vermiştir. Onun üç ayrı şiirinden birer dörtlük verelim: Sonbahar gelince boynunu büker, Yaprağını sessiz sedasız döker, Sanki aşılmaz bir derdi var çeker, Yas mı tutar bilmem güze ağaçlar. (Ağaçlar/8. dörtlük) Sinir sistemine darbe indirir, Kanser diyarın mesaj gönderir, Teselli veririm diye kandırır, Arkadan çelmeyi takar sigara. (Sigara/3. dörtlük) Koskoca bina üst üste yığıldı, Tozu dumanı her yana dağıldı, Enkaz deryasında canlar boğuldu, Her gözden yaş döktü Zümrüt Sitesi. (Zümrüt Sitesi/ 2. dörtlük) Şiirlerini hecenin 11’li ölçüsünde yazan Meramî’nin az sayıda da olsa 7’li ve 8’li hece ölçüsüyle de şiirleri bulunmaktadır. 70-80 civarında şiiri vardır. Evli ve dört çocuk sahibi olan Meramî, merkez Karatay ilçesinde etliekmek fırını işletmektedir. Aşağıda, Meramî’nin üç şiirine yer veriyoruz: 1. EY GÖNÜL Bu fâni âlemde ölüm var, uyan, Gaflet uykusuna dalma ey gönül! Bâkî olan yüce Allah’a dayan, Dünyaya bağlanıp kalma ey gönül! Kapılıp gitme zevk sefa seline, Sonun hüsran olur acı hâline, Arzusu bitmeyen nefsin eline, Kendini bırakıp salma ey gönül! Haram karıştırma helâl aşına, Türlü dertler açar dertsiz başına, Devir döner çıkar gelir karşına, Mazlumun ahını alma ey gönül! İnsanlara yüzün daima gülsün, Sen iyilik yap Hak Teala bilsin, İster dostun ister düşmanın olsun, Hiç kimseye kara çalma ey gönül! Bu hayatın gülü er geç solacak, Herkes ektiğini biçip alacak, Yarın başkasına miras kalacak, Malın ile mağrur olma ey gönül! Çevirme kapına gelen muhtacı, Yetimi sevindir, yoksula acı, Defalarca varıp olsan da hacı, Kalpten merhameti silme ey gönül! Günde beş kez buluş Cenabı Hak’la, Gururdan kibirden gönlünü pakla, Bir derdin var ise kendini yokla, Suçu kaderinde bulma ey gönül! Seyfi Meramî der sığın Mevlâ’ya, Esir olma yalan yanlış davaya, Sırat köprüsünde kalırsın yaya, Aman kul hakkıyla ölme ey gönül! (Arşivimizden)

2. ÇEKTİĞİM Gâhî durulursun gâhî coşarsın, Gönül nedir benim senden çektiğim? Gâhî menzil bulur gâhî şaşarsın, Gönül nedir benim senden çektiğim? Gâhî kâr edersin gâhî zararda, Gâhî buradasın gâhî firarda, Gâhî muallakta gâhî kararda , Gönül nedir benim senden çektiğim? Gâhî avam olur, gâhî Âlimsin, Gâhî merhametli, gâhî zâlimsin, Gâhî zehir olur, gâhî balımsın, Gönül nedir benim senden çektiğim? Gâhî sevda çeker, gâhî nazlısın, Gâhî kış olursun gâhî yazlısın, Gâhî hiç devinmez, gâhî hızlısın, Gönül nedir benim senden çektiğim? Gâhî Meramî’sin, gâhî fırıncı, Gâhî kapkarasın, gâhî turuncu, Gâhî tenekesin, gâhî bir inci, Gönül nedir benim senden çektiğim? (Arşivimizden)

3. KONYAMIZ Güzel Anadolu’m cennet misali, Şu cennetin has gülüdür Konya’mız. Çok şehir gezdim bence yok emsâli, Sevgi muhabbet selidir Konya’mız. Yeri göğü ilâhî feyiz dolmuş, Nice Hak dostlarına mekân olmuş, Yaradana vuslatı hedef almış, Giden kervanın yoludur Konya’mız. Bir zaman payitaht olmuş cihana, Medeniyet bahşetmiş dört bir yana, Adı sanı yazılmış çok destana, Tarihe geçmiş uludur Konya’mız. Her insana umut ışığı yakan, Bize hoşgörüyü miras bırakan, O güzel dergâhı mis gibi kokan, Pîr Mevlâna’nın ilidir Konya’mız. Şifadır suyu, toprağı, havası, Yurdumu besler verimkâr ovası, Takdire şayan biçilmez pahası, Bolluk bereket selidir Konya’mız. Selçuklu’dan bize yadigâr kalan, Şu Âşık Meramî’ye ilham olan, Hak’tan Habibi Ekrem’e sunulan Diyarı hicret elidir Konya’mız. (Arşivimizden) Not: Şiirler, 20.01.2008 tarihindeki görüşmemizde Meramî’den alınmıştır.

KAYNAKLAR AYVA, Aziz (2005), Konya Âşıklık Geleneği ve Âşık Ataroğlu Hayatı-Sanatı-Şiirleri-Şiirlerinin Tahlili, Konya, 2 Cilt, Konya, XXIII + 1196 s. Danışman: Doç. Dr. Metin ERGUN, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi). GAZİMİHAL, Mahmut Ragıp (1947), Konya’da Musiki, 1947.

Hiç yorum yok: