Mevlâna Dergâhı'nın Son Görevlileri

Asırlarca Türk kültürünü, edebiyatını, sanatını ve irfanını besleyen; bu alanlarda pek çok kıymetli temsilciler yetiştiren mevlevîlik, birçok müessese gibi zamanla yıpranmış, kısmen yozlaşmış ve nihayet 4 Eylül 1925 tarihli Tekke ve Zâviyeler Kanunu ile tarihe karışmıştır.
Mevlâna Dergâhı son postnişinlerinden Veled Çelebi'nin (1910-1919) basımı tamamlanamamış 1910'lu yılların başlarına ait Konya Salnâmesi' ndeki listesine göre, o zaman için Osmanlı topraklarında faal olan 74 adet mevlevîhane bulunuyordu ve bunların hepsi, kuruluşundan beri Konya Mevlevîhanesi (Mevlâna Dergâhı) tarafından idare ediliyordu.
Yine Veled Çelebi, Hatıralarım (İstanbul, 1946) adlı eserinde Dergâh'ın son durumu ve görevlileri hakkında şu bilgiyi veriyor (s.67):
"Konya Mevlâna Dergâhı lâğvedilip, şarkın en büyük âlim ve şâiri olan Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî türbesi kapatılmayarak Dergâh, Konya Müzesi haline konuldu. Bu sırada Dergâh'ta 35 dede vardı. Sertarikatçı Âdil Çelebi, aşçı dede Sertabbah Nizâmeddin Çelebi olup son çelebi, Abdülhalim Çelebi idi. Dedelerin bir kısmı köylerine, bir kısmı da Halep'e gittiler. Yalnız Ankaralı Mehmed Dede Müze'de memur kaldı. Bundan böyle mevlevîlik, tarihin malı olmuştur." (Türkiye'de tarikatler kapatılınca Halep Mevlevîhanesi, 1944 yılına kadar merkez olarak faaliyetini sürdürmüştü.)
Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Merkezi'ndeki Uzluk Arşivi'ni tasnif sırasında tesadüf ettiğim yeni harflerle daktilo edilmiş birkaç sayfalık liste, hem (yaklaşık olarak) Veled Çelebi'yi teyit etmekte, hem de bize Dergâh'ın son kadrosunu bilme şansını vermektedir.
Listenin başında ünlü tıp tarihçisi ve mevlevîlik müntesibi Prof. Dr. Feridun Nâfiz Uzluk (öl.1974) veya ağabeyi mimar, eğitimci ve mevlevîlik araştırıcısı Şahabettin Bey'e (öl.1989) ait bir not vardır ve o notta, bu bilgilerin, şahsî kütüphanelerinde bulunup Sertabbah Nizâmeddin Çelebi'nin hattıyla yazılmış olan Defter-i Dervîşân'dan nakledildiği bildirilmektedir. Bu birkaç sayfalık evrakta bulunan -mevcut kaynaklarda görmediğim bilgileri tek liste haline getirip alfabetik sırayla araştırmacıların ilgisine sunuyorum.
KONYA MEVLÂNA DERGÂHINDA SON GÖREVLİ ŞAHISLAR ve VAZİFELERİ
ABDÜLHALİM ÇELEBİ: Postnişin
ÂBİD EFENDİ (Bahaeddin Efendizade): Âyinhan
ÂDİL EFENDİ (Hacı Arif Çelebizade): Sertarîk
AHMED EFENDİ: Ser-nâyî (İrtihâli üzerine münhaldir.)
ALİ EFENDİ (Aladağlı): Derviş (hücrenişin) ALİ EFENDİ (Celal Efendizade): Âyinhan
ALİ EFENDİ (Karahisarlı Derviş): Meydancı (hücrenişin)
ÂRİF EFENDİ (Şahabeddin Çelebizade): Kemânî
BAHAEDDİN ÇELEBİ (Hüseyin Çelebi hafîdi): Serâyinhan
EMİN EFENDİ (Eberli): Derviş (hücrenişin) GAZİ (Maraşlı Derviş): Âyinhan, aşçı (hücrenişin)
HAKKI DEDE: Türbedar
HALİL RIZA DEDE (Hacı): Şems türbedarı HASAN EFENDİ (Diyarbakırlı Kürt Derviş): Kazancı, baş dede (hücrenişin)
HASAN EFENDİ (Hadimli): Derviş (matbahnişin)
HASAN EFENDİ(Selanikli Derviş): Niyaz penceresi bekçisi (hücrenişin)
HAYRİ EFENDİ (Kürt): Derviş (hücrenişin) KÂMİL ÇELEBİ (Abid Çelebizade, Hacı): Âyinhan
MEHMED EFENDİ (Ankaralı Derviş): Bevvâb-ı evvel, kütüphaneci (hücrenişin)
MEHMED EFENDİ (Karamanlı): Derviş (hücrenişin)
MEHMED EFENDİ (Niğdeli): Derviş (hücrenişin)
MEHMED KELEŞ (Konyalı Derviş): Bevvâb-ı sânî (hücrenişin)
MİDHAT EFENDİ (Memduh Efendizade): Kemânî
NAZIM EFENDİ (Ziya Çelebizade): Âteşbaz türbedarı, ser-semâî
NİZAMEDDİN EFENDİ (Salahaddin Çelebizade): Sertabbah, âyinhân-ı sânî ve kudûmî
ÖMER (Uluırmaklı Derviş): Âyinhân-ı sâlis ve kudûmî
RIZA DEDE (Hacı): Kütüphaneci (hücrenişin)
SADEDDİN ÇELEBİ (Vacid Çelebizade): Vakıf kâtibi
SIDKI DEDE: Mesnevîhan
ŞAHABEDDİN ÇELEBİ (Münib Çelebizade): Dâirezen
VELED EFENDİ (Adil Efendizade): Neyzen-i sânî
ZİYA ÇELEBİ (Osman Çelebizade): Halilezen Yukarıda isimleri geçen şahıslardan bazıları hakkında Hamid Zübeyir Koşay'ın Mart 1927'de neşrettiği "Mevlevîlikte Matbah Terbiyesi" isimli makalesinde verilen malûmat da şöyledir:
"Ser-tarîk: El-yevm ber-hayât olan Âdil Çelebi bu vazifeyi ifa etmekte idi. Ondan evvel pederi Ârif Çelebi ve onun pederi Hacı Eyüp Çelebi'dir ki hâmuşhâne namıyla maruf kabristanda medfundurlar."
"Sertabbah Dede'nin Çelebi Efendi'nin emriyle tayin olması usûlden ise de elyevm ber-hayât bulunan Nizameddin Çelebi'nin büyük pederi Ziya Efendi'den sonra, evlâdı olarak kabul edilmiştir."
"En son ser-kudûmî, el-yevm mûsikî muallimi olan Bahaeddin Çelebi'dir."
"En son ser-nâyî, bundan bir sene evvel(?) vefat eden Sivaslı Ahmed Dede olup vefatından sonra bu makam, bir zaman vekâletle idare edilmiş(tir). (Türk Yurdu, S.27. s.280-281)
Üsküdar Mevlevîhanesi son şeyhi olup Abdülhalim Çelebi'nin ilk zamanlarında Konya Dergâhı'nda bir yıl kadar bulunmuş olan değerli âlim ve şair Ahmed Remzi Dede'nin (öl.1944) Divan'ında, zikredilen şahıslardan Abdülhalim Çelebi (s.242), Âdil Çelebi (s.262), Nizameddin Dede (s.245), Şems türbedarı Rıza Dede (s.258), Sıdkı Dede (s.266); ayrıca Abdülhalim Çelebi'nin babası Abdülvâhid Çelebi (s.61, 204, 225), oğlu Bâkır Çelebi (s. 55), Veled Çelebi (s.43, 45, 100, 251, 282) ve Âteşbaz türbedarı Yakub Dede (s.259) hakkında şiirler bulunmaktadır. (Bkz. Ahmed Remzi Akyürek ve Şiirleri, haz. Hasibe Mazıoğlu, Ankara, 1987)
Son olarak bir hususa temas etmekte fayda görüyorum. Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlâna'dan Sonra Mevlevîlik adlı eserinde (2.bs., İstanbul, 1983) Mevlâna Dergâhı son postnişinleri hakkında şu bilgiyi vermektedir: "Abdülhalim Çelebi, ikinci tayininde çelebilik makamında bir yıl kadar kalmış; 1920'de makama Âmil Çelebi tayin edilmiş, ölümü üzerine üçüncü defa yine Abdülhalim Çelebi Mevlâna postuna oturmuş; 1925'te tekrar azledilmiş; yerine ikinci defa Veled Çelebi tayin edilmiş; tekkeler, bu zatın zamanında kapanmıştır." (s.180-181)
Bilindiği üzere Abdülhalim Çelebi (öl.1925), ilk olarak babasının vefatı üzerine 1907'de posta geçmiş; 1910'da azledilip yerine Veled Çelebi tayin edilmiş; onun da 1919'da azliyle yerine tekrar Abdülhalim Çelebi postnişin olmuştur.
Gölpınarlı sonuncu postnişin olarak Veled Çelebi'yi göstermektedir. Halbuki Veled Çelebi -yukarıda nakle-dilen ifadesinde- açıkça son postnişin Abdülhalim Çelebi'ydi demektedir.
Ben şu ana kadar okuduğum eserlerde ve inceleyebildiğim belgelerde Gölpınarlı'yı teyit eden bir bilgiye rastlamadım. Bu durumda ya merhum Gölpınarlı yanılıyor, yahut da fiiliyâta geçmemiş bir tayin söz konusu olmalı diye düşünüyorum.

Hiç yorum yok: