Tarihe karışan kültürel değerlerimiz: Kapı Tokmakları

Türk kültüründe "ev",yurttur, yuvadır. Huzur ve sükûn mekânıdır. Maddi ve manevî güzelliklerle bezenerek, donatılmıştır.
Göktürk anıtlarında "ev", "bark" diye de anılır. Selçuklular'da "ev", "bark" ile beraber kullanılmıştır. Ev ile çadır ve otağ kapıları aynı manayı taşır.(1)
Peygamber Efendimiz (S.A.), dünyadaki üç saadet göstergesini: "iyi bir ev, iyi bir aile, iyi bir binek" olarak ifade buyurmuşlardır.
Ev, insanın namusudur, haremidir, mabedidir. Dolayısıyla mukaddestir. Bu sebepledir ki eve giriş - çıkış sağlayan "kapı" mübarektir. "Eşik" de muazzezdir. Bunun için "eşik"e son derece saygı gösterilir. Üzerine basılmaz; hafifçe atlanarak geçilir.
Ev, kale, saray, bahçe kapıları ayrı ayrı özelliktedir. Mimari eserlerde kullanılan kapıların büyüğü, küçüğü; tek kanatlı, çift kanatlısı; Kuzulusu, parmaklısı; kafeslisi, asmalısı vardır.
Hepsinin de görevi giriş-çıkışı sağlamak, kontrol etmek ve emniyet altına almaktır. Ama üzerlerinde bir unsur vardır ki, bütün dikkatleri üzerine çeker. Bu göz alan aksesuar, "Kapı tokmakları"dır.
Kapının kullanıldığı yer, yerin sahibinin sosyal, kültürel ve estetik duyguları hakkında birçok anlamları dile getirirler. Yurdumuzun değişik yörelerinde, çeşitli zevk ve kültürleri yansıtırlar. Selçuklu, Beylik ve Osmanlı ev, camii, medrese ve imaret kapılarında genellikle klasik özelliklere sahiptir. XV. yüzyılda doruk noktasına ulaşır. XIX. yüzyıllardan itibaren ise, batılılaşma akımından dolayı kapı tokmaklarında bile farklılaşmalar görülür. Kalıp, model, şekil, bezeme, süs, motif ve figürlerinde daha çok Barok, Rokoko ve Ampir üslupları egemen olur. Bu bir moda ve zenginlik olarak düşünülebilir.
Nitekim Divriği'den Safranbolu'ya; Trabzon'dan, Mardin'e; İstanbul'dan, Erzincan'a kadar bütün yörelerde büyük özen, zevk ve emekle yapılmış kapı tokmakları gayet bol, zengin ve değişik örneklerle kapılarda yerini almışlardır. Bunların çoğu kaybolmuştur. Bazıları son temsilcileriyle yaşamlarını sürdürmektedirler. Bir kısmı da müzelerde, kaybolan kültürel değerlerimizde elde kalan mahdud örnekleri olarak sergilenilmektedir.
"Kapı" kapalı mekânın dışa açılan yüzüdür. Tatlı dil, güler yüz bizim milli kültürümüzdendir. Misafiri, güler yüz ve tatlı dille karşılamak ise daha kapıda iken başlar. Bununda ilk mümessili "Kapı tokmağı"dır. Bu ince düşünceden dolayı kapı tokmaklarına büyük değer verilmiştir.
"Kapı" sevgidir, merhamettir, cömertliktir, devlettir, nimettir, sığınaktır, barıştır, bağıştır. Bunun için "kapı" son derecede değeri haizdir. Dolayısıyla kapı tokmakları da; Devlet dairelerinin, mabetlerin, medreselerin, imâretlerin kapısı gayet muhteşem ve muazzamdır. Çünkü görevleri, halkı kucaklamak, bağrına basmaktır. Kapı tokmakları da kapıya göre şekil, ebat, süsle, vakar ve ululuk ifade edecek tarzda yapılmışlardır.
Çok çeşitli şekil, model, kompozisyon ve motiflerle meydana getirilmişlerdir. Demir, gümüş, altın kaplamalı, nikel, tunç ve ahşap malzemeli olurlar. Sade görünümlerinin yanı sıra daha çok, bitki, geometri, yazı motifleriyle bezeli, Rumilerle donatılmış olanlar tercih edilmişlerdir. İnsan, hayvan figürleri olanları da görülür. Bunlar genellikle stilize edilerek kullanılmışlardır. Bunların her biri tipolojik gruplaşma gösterirler. Yazılı olanlarda "Ya Fettah", "Lâilâhe İllâllah", "Besmele-i Şerif" ibareleri çok görülür. Süsler, aynasında, tablasında, tokmağında veya bileziğindedir. Tutulacak, ses çıkarılacak kısımlardadır.
Kadın eli, haç veya altı köşe yıldızlı tokmaklar, gayr-i müslim yapılarının kapılarında görülür. Buraların satılıp Müslümanların mülkü olmalarından sonra da kullanılmasında bir sakınca görülmeyenler de olmuştur. Bunlar arasında; insan, aslan, kuş, ejder gibi hayvan; üzüm, armut, elma, nar gibi meyve motifli olanlara da bol bol rastlanır. "Hanım eli" tarzındaki tokmaklarda el, bilekten aşağı kısımdır. Avucunda bulunan top, ses çıkarır. Bilek kısmında daha çok batılı kadın kıyafetlerinin büzgülü dantelâlı kol ağzını hatırlatır. İnce veya kalın; tek veya çift bileziklidir. Bir parmağında gösterişli bir kaşlı yüzük göze çarpar.
Beş, altı köşeli yıldız (Mühr-ü Süleyman), Hilâl, bilezik, Kandil motifli olanlar da vardır. Mitolojik ve sosyal anlamlar içerirler
Bunların her birisi, sosyal, ekonomik ve kültürel anlamları, inanç ifadelerini taşırlar. Nazarlık, tılsım, bereket sembolü olarak kullanılanları da bilinmektedir.
Tokmaklar arasında son derece enteresan olanları vardır. Bazıları iç içe, büyüklü, küçüklü iki bilezik halkası tarzındadır. Bazıları da altlı, üstlü iki tanedir. Üstteki kalınca, ağırca olup dövme demirden yapılmıştır. Diğeri ise ince, zarif, hafif, sarı metaldendir. Yukarıdaki tokmağın altında, tablaya yerleştirilmiş bilezik şeklindedir.
Kapıya gelen erkek ise, iç içe olanın dışındaki büyük halkayı, hanım ise içteki ikinci halkayı kullanırdı. Altlı üstlü tokmaklı kapılarda ise gelen erkekse yukarıdaki ağır tokmağı, hanım ise alttaki bileziği kullanırdı. Kapı sesi duyan ve gelenin kim olduğunu anlayan ev sahibi erkek veya hanım tarafından açılırdı.
Kapı tokmaklarının bir diğer enteresan yönü de ip bağlanılması idi. Evin sahibi kısa bir süre sonra döneceği bir yere giderken tokmağa, ince, sarkık bir ip. Uzun bir süre kalacağı yere, yatıya gitmişse kalın ve iki düğümlü ip bağlardı. Kapıya gelen durumu anlayarak buna göre hareket ederdi.
Görülüyor ki halkımızın ince düşüncesi, nezaketi, izanı, kapı tokmaklarına, buraya bağlanan ipin şekline kadar sirayet etmiştir. Bunların her biri, asil duyguların, köklü bir irfan ve faziletin çarpıcı tezahürleridir.
Bilezik tarzındaki, sarı metalden halkalı çalacaklar, dövme olanları varsa da daha çok dökmedir. Tek veya çift halka şeklindedir.
Bunların altında bir de küçük metal halka bulunur ki buna "çekecek" veya "şakşak" adı verilir. Bunla daha çok açık kapıyı çekerek örtmek içindir. Birde çocuklar geldiği zaman, aşağıda olduğu için bunu kullanırlardı. Bundan dolayı bunlara "şak-şak" denilmiştir.
Görülüyor ki "kapı tokmakları" milli kültürümüzde başlı başına, enteresan bir konudur. Değişik şartlar, kültürel, ekonomik, sosyal zevkler ve değer ölçüleri nedeniyle günümüzde, Türk kültür ve sanatının tarihi içerisinde gayet anlamlı ve değerli bir yere sahip bulunan kapı tokmakları, ne acıdır ki çağdaş yaşama yenik düşmüştür. Yerini zillere ve zilli kapılara bırakıyor. Bize de sadece "Bir zamanlar kapı tokmakları vardı." Demek kalıyor. Bilmem yeni nesiller kapı zilini çalanın kim olduğunu tahmin edebiliyorlar mı? Tokmağı bağlanan ipteki ince duyguları zille yaşayabiliyorlar mı?

Bkz: Prof. Dr. Bahâettin ÖGEL: Türk Kültür Tarihine Giriş; Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara, 1978 III / 47

Hiç yorum yok: