Bozkır (Konya) Bölgesinin Maden Yatakları Açısından Önemi



Ülkemizin önemli bir bölümü PGM (Platin Grubu Metal) ve Au için kaynak olabilecek ofiyolitik kayaç türleriyle kaplıdır. Bu kayaçların üzerinde gelişen yoğun akarsu sistemleri ve bunların oluşturduğu paleo ve güncel sedimanlar içerisinde çoğunlukla kıymetli metal ve ağır metallerden oluşan “plaser tip” maden yatakları bulunmaktadır. Magmatik, sedimanter ve metamorfik kayaçlarda bulunan ve düşük tenörleri nedeniyle işletilemeyen ağır mineraller; plaser oluşumları içerisinde zenginleşerek işletilebilir konsantrasyonlara ulaşabilmektedir. Bunların bir kısmı ya hiç incelenmemiş veya kısmen incelenmişlerdir.

Bu kapsama giren Bozkır (Konya) yöresinde yüzeyleyen ofiyolitik kayaçlarda bugüne kadar ayrıntılı bir çalışma yürütülmemiştir. Bu çalışmada böyle bir boşluğun giderilmesine özen gösterilerek yörede, yüzeyleyen ultrabazik ve bazik kayaçlar ve listvenitler ile bunlardan veya öteki kayaçlardan türeyen sedimanlarda ağır ve kıymetli minerallerin dağılımı ve ekonomik potansiyeli belirlenmeye çalışılmıştır. Elde edilen sonuçlar, benzer özellikteki kayaçların yüzeylediği Orta Toros ofiyolitik kuşaklarında da Au ve PGM minerallerinin ve diğer ağır metallerin muhtemel varlığı ve potansiyelinin belirlenmesi yönünde bundan sonra yapılacak olan çalışmalara zemin hazırlayacak yeni bir model oluşturacaktır.

Bozkır ilçesi Konya iline yaklaşık 120 km uzaklıkta olup, kuzeyden Çumra ve Akören, güneyden Hadim ve Antalya, doğudan Güneysınır, batıdan Antalya ve Ahırlı il ve ilçeleriyle çevrilmiştir.

Çalışma alanı, Toros kuşağı içerisinde bulunan Bozkır (Konya) ilçesinin doğu, güney ve güneydoğusunda yaklaşık 330 km2’lik bir alanı kapsamaktadır

Bu çalışmada, Bozkır (Konya) yöresinde bulunan maden yatakları ve özellikle de Bozkır ofiyolitik melanjına ait kayaçlar, listvenitler ve bunlardan türeyen güncel plaserlerde ağır mineral (Cr, Ti, My, Co, Ni vb) ve kıymetli mineral (Au, PGM vb) zenginleşmelerinin araştırılmalarının yapılması amaçlanmıştır.

Bölgede, farklı yapısal, stratigrafik ve metamorfik özellikler gösteren Geyikdağı, Bolkardağı ve Bozkır birliği adı alltında üç farklı tektonik birliğe ait birimler bulunur [1][1][1].

İnceleme alanında, Bozkır birliğinin alt kısmını oluşturan ve serpantinit, piroksenit, gabro, radyolarit, çört, kireçtaşı v.b. kayaç toplulukları “Bozkır ofiyolitik melanjı”; çeşitli yaş, litoloji, fasiyes özellikleri gösteren ve en üste bulunan kireçtaşı toplulukları da “Boyalıtepe grubu” olarak tanımlanmıştır.

Bozkır ofiyolitik melanjı başlıca serpantinit, gabroyik kayaçlar, diyabaz daykları ve bunları kesen spilitik bazaltlardan oluşmaktadır. Ayrıca istifin en üst kesiminde derin deniz sedimanları (çört, radyolarit, kumtaşı, şeyl ve kireçtaşı) yer almaktadır. Dolayısıyla sahada tipik bir ofiyolitik istif tam olarak gözlenmemekle birlikte alttan üste doğru serpantinit, gabro, diyabaz/dolerit daykları, spilitleşmiş bazalt ve derin deniz sedimanlarından oluşan ofiyolitik istif bulunmaktadır

Bozkır ofiyolitik melanjına ait gabrolar, siyahımsı yeşil, koyu yeşil renkli oldukça sert-kırılgan yapıda ve masif görünümlüdür. Genelde ayrışma gözlenmemekte, ayrışmanın gözlendiği kısımlar ise kırmızımsı kahve renklidir. Diyabazlar, grimsi-siyahımsı yeşil renkli, masif görünümlü kırılgan bir özelliktedir. Açık yeşil renkli bol çatlaklı serpantinitler çok yaygın değildir. Gabroların içerisinde manyetit oluşumları vardır. Kayaç ve plaserleden derlenen numunelerde yapılan parlatma kesitlerinde manyetit, kromit, kalkopirit ve piritle birlikte damar, damarcıklar şeklinde farklı cevherlere rastlanılmıştır.

Çalışma alanında Bozkır ve Bolkardağı birlikleri içinde ilksel dokusu bütünüyle kaybolmuş cevherli ikinci grup silisifiye oluşumlar (listvenit), birincilere göre daha dar alanlarda özellikle de serpantinit ve spilitler içinde bulundukları kayacın çatlak, yarık ve hatta küçük kırıkları dolgulamış olarak izlenmektedir. Silisifiye oluşumların mostra ve el örneği ölçeğinde gerçekleştirilen incelemelerde bunların muhtemelen bir hidrotermal çözeltilerle ilişkili olabilecekleri düşünülmektedir. Söz konusu hidrotermal etkilerin Bozkır ofiyolitik melanjı içerisinde gözlenen barit, galenit, Au, Mo, Hg, Ag, Sb gibi çeşitli cevherleşmeleri de beraberinde getirdiği düşünülmektedir. Galenit ve baritin yaygın olarak hidrotermal evrede ortaya çıkan mineraller oldukları gerçeğinden hareketle yöredeki epijenetik cevherleşmenin de geç volkanik faaliyetlere bağlı olarak gerçekleşen hidrotermal çözeltilere bağlı olarak yerleştikleri kabul edilmektedir.


Barit Oluşumları


Orta Toroslar’ın Bozkır, Hadim ve Karaman bölgesinde düşük rezervli bir çok barit zuhuru bulunmaktadır[1]. Bozkır ofiyolitik melanjının üst seviyelerinde gri, boz renkli, ince–orta tabakalı kireçtaşı seviyeleri belirlenmiştir. Altere gabro olduğu düşünülen seviyelerle, yer yer silisleşmiş kafaların izlendiği kireçtaşlarının arasında barit oluşumları gözlenmektedir. Baritler küçük mercekler ve parçalanmış bloklar halinde bulunmaktadır. Bu merceklerin boyutları 0.5-4 m arasında değişmektedir. Genel olarak iri kristalli bir yapıya sahip olan barit kristalleri makro düzeyde ayırt edilebilmektedir. Çatlaklarında limonit ağırlıklı mineraller gözlenmektedir. Ofiyolit sınırlarındaki barit damarlarında da yer yer yan kayaçla ilgili kalıntılara rastlanılmaktadır. Bazı numunelerde yan kayaç parçaları çözündüğünden küçük boşluklar oluşmuştur. Genellikle ekonomik değerleri yoktur. Barit merceklerinin gabro ile sınırları nispeten düzgün iken kireçtaşları ile olan sınırları düzensizdir. Bu durum ornatmaya işaret etmektedir (Şekil 3) Ayrıca baritlerle birlikte saçınımlı (dissemine/damarcıklı) galenit oluşumlarına da rastlanmıştır


Mangan Oluşumları

İnceleme alanı mangan oluşumları bakımından önem teşkil etmektedir. Mangan oluşumları, tabanda çörtlü kireçtaşları (Saytepe formasyonu) içerisinde masif ve yoğun bir şekilde, üste doğru gidildikçe saçılımlı ve kırmızı renkli radyolaritlerle karışmış halde bulunmaktadır (Şekil 5). Manganlar genellikle siyah renkli olup, masif bir yapıya sahiptirler. Gelişen kırık ve çatlaklarında ise ikincil demir ve mangan mineral sıvamaları gözlenmektedir. Radyolarit kireçtaşı kontakları izlendiğinde manganların içinde radyolarit parçaları gözlenmektedir. Ayrıca manganlı bölümlerinin kireçtaşları ile kontakları da oldukça düzensizdir ve hatta masif manganlar radyolaritlere doğru onların ince çatlaklarına birkaç cm boyunca yerleşmişlerdir. Her ne kadar masif görünümlü olsalar da yer yer böbreğimsi yapılar da ayırt edilmektedir (Şekil 6). Işıklar Köyü civarındaki oluşumlarda yer yer kafalar ve bloklar halinde, bazen de toprağımsı oluşuklar halinde çörtlü kireçtaşlarıyla Kırmızı renkli radyolaritler içerinde gözlenmektedir.


İnceleme alanında kalın radyolarit seviyelerinin mangan yataklarını örtmüş olması nedeniyle mangan oluşumlarının mostra veren yerlere kıyasla daha yaygın olabileceği düşünüldüğünden özellikle bölgede kırmızı renkli radyolaritlerin bol bulunduğu sahaların bu konu doğrultusunda daha detaylı çalışılmaların yapılması gerekmektedir.


Sonuçlar


Bu çalışma kapsamında yapılan kimyasal analiz, SEM ve cevher mikroskopisinden elde edilen tüm veriler ve arazi gözlemlemeleri sonucunda bölgenin maden yatakları açısından büyük potansiyel içerdiği belirlenmiştir. Ayrıca bu bölgelerde kıymetli ve ağır metal bakımından, yarmalar açılarak ve sondaj destekli daha detaylı jeokimyasal çalışmalar yapılmak sureti ile ülke ekonomisine katkı sağlayacak önemli bulguların elde edilebileceği düşünülmektedir.

Not: Bu çalışma S.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsünde tamamlanan “Bozkır (Konya) Civarındaki Ofiyolitik Kayaçlarda Ve Bunlardan Türeyen Plaserlerde Platin Grubu Elementlerle, Altın ve Diğer Plaser Metallerin İncelenmesi” isimli doktora tezinin bir kısmını oluşturmaktadır.

Aynı zamanda bu çalışma Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından desteklenmiştir.




Alican ÖZTÜRK
Selçuk Üniversitesi, Mühendislik – Mimarlık Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü

Konya'da Iftar Sofralari



Bütün Anadolu’da olduğu gibi Konya'da ramazan sofralarının ayrı bir önemi vardır .Ramazan sofraları iftar ve sahur yemeklerinden oluşur.İftar yemekleri , iftariyelikler ve yemekler olarak iki türde hazırlanır. İftariyelik denilen ilk kısım, insanların oruçtan çıkıp hemen yemek yiyerek rahatsız olmamaları amacına dayanır. Bir anlamda yemeğe hazırlık olarak görülen, mideyi uyaran iftariyelikler, reçel, peynir ve zeytin çeşitleri, sıcak pide, pastırma ve sucuktan oluşur. İftariyelikler tadımlık olarak yenildikten sonra akşam namazı kılınır ve ana yemek yenir .

Konya’da ana yemeğe istenilen çorba olmakla birlikte , genellikle yoğurt çorbasıyla başlanır, sofrada ayrıca su böreği, baklava, bol meyve, hoşaf, sarmalar ve pilav bulunur. Misafir ağırlanıyorsa bütümet mutlaka olur. Kaburga veya kolun haşlanıp ardından kızartılmasıyla hazırlanan bütümet, yazları patlıcan kışları ise patatesle servis edilir.Her zaman olduğu gibi sofradan doymadan kalkmak sağlık açısından yararlıdır.Fazla yüklenmek rahatsızlık vereceği için aşırı yememeli sağlıklı bir ramazan geçirmeye dikkat etmelidir.

Sahur yemeklerine gelince ,genellikle börekle hoşaf veya erişte pilavı ile hoşaf yenilmekteydi. Günümüzde çayla birlikte kahvaltı da yapılmaktadır.

Ramazan’da dört besin grubunu da içeren kızartmalı yemeğin bulunmadığı sağlıklı bir Konya menüsü vermek istiyorum:



İftariyelikler

Tutmaç Çorbası

Kıymalı Patlıcan Söğürmesi

Etli Kayısı Yahnisi

İç Pilav

Armut Kifayesi



Ramazan sadece yemek içmekten ibaret değil elbette…Ramazan’ın manevi havasını çok güzel aksettiren ,Feyzi Halıcı’nın bir şiiriyle ,sözümüzü noktalayalım.Hepinize sağlıklı Ramazanlar, sevgili okuyucularım…



Mübarek Ramazan



Arınmış gönüller durdu secdeye,

İndi kuşlar gökyüzünden müjdeye ,

Bu sabah hüzzamdan okundu ezan,

Aksetti ilahi sesler derinde.

Bir bitmez bereket beraberinde

Yurda burcu burcu geldi ramazan.



Gözler kilit vurur uykusuzluğa,

Çeşmeler yetişmez bu susuzluğa,

Bu o gündür derman bulunur derde,

Bugün artık bütün şüpheler yalan,

Bu o gündür şavkır can evimde can,

Bugün mahya benim minarelerde.



Tertemiz dolaşsam hangi mabedi,

Melekler kıskanır bu ibadeti,

Düşler kubbelerde kucak kucaktır,

Bana madde kadar mana da lazım.

Gürül gürül Kuran oku hafızım,

Bu aşk içerimde salkım saçaktır.





İnancın eriştim saltanatına ,

Dilekçem var bugün Tanrı katına ,

Huzurdan bahseder görürsem kimi,

Yalın duygularım çoğalır daha ,

Bugün kalbim daha yakın Allah’a

Bugün tekmil aşk donatır içimi.



Sular gümüş gümüş akar sebilden,

Ay-aydın ayetler süzülür dilden,

Hak’kın avuçlara sığmaz nasibi,

Cümle saadetler gelir yakına.

Peygamberler peygamberi aşkına

Doğruluk ver,kullarına Yarabbi.



Nevin HALICI

Konya’da Lojistik Koy Kurulsun



Konya Ticaret Odası Başkanı, TOBB Başkan Yardımcısı Hüseyin Üzülmez, Konya’da Lojistik köy kurulmasını önerdi. Konya Organize Sanayi Bölgesi’ne yakın Pınarbaşı İstasyonu civarına kurulacak bir lojistik köyün hem demir yoluna, hem de kara yoluna yakın olduğuna dikkat çeken Üzülmez, projenin Konya ekonomisine önemli katkı sağlayacağını söyledi.

Konya Ticaret Odası Başkanı TOBB Başkan Yardımcısı Hüseyin Üzülmez, Konya’nın 80’nin üzerinde ürün çeşidi ile, başta otomotiv yan sanayi olmak üzere, makine imalat sanayi, gıda sanayi, döküm sanayi, ayakkabı sanayi, ambalaj ve son yıllarda tekstil sanayi olmak üzere bir çok alanda üretim yaptığına dikkati çekerek, Lojistik köyün Konya sanayisi için çok önemli olduğunu bildirdi. Lojistik firmaların kargo ve ambar taşımacılığında hem daha ekonomik, hem de daha güvenli olan demiryolunu tercih etmelerinin teşvik edilmesi gerektiğini ifade eden Üzülmez, “Hizmeti müşterinin ayağına götüren ve adrese teslim eden bir demiryolu kargo taşımacılığı ekonomik oluşu da göz önüne alınırsa sanayicimiz tarafından her zaman tercih edilecektir. Konya hinterlandıyla coğrafik konumuyla lojistik köye en fazla ihtiyaç duyan şehirlerin başında gelmektedir. Lojistik Köyün kurulması için Pınarbaşı İstasyonu yakınlarında, Konya Havaalanı, Konya Organize Sanayi Bölgesi ve diğer özel organize ve sanayi bölgelerine, yakın ve oldukça uygun bir arazi mevcuttur. Bu bağlamda söz konusu araziye Orta Anadolu’nun demiryolu taşımacılık yükünü kaldıracak büyüklükte bir lojistik köy kurulmalıdır.” dedi.

Kurulacak Lojistik Köy ile Konya Organize Sanayi Bölgesini bağlayan bir iltisak hattı kurulmasını öneren Üzülmez, şöyle konuştu:

“Konya Organize Sanayi Bölgesi ve diğer özel Organize Bölgeleri ve sanayilerine yakın bir bölgeye kurulacak olan Lojistik Köyünün aktif bir şekilde kullanımını sağlamak, işletmeleri Lojistik Köyünü kullanmaya teşvik etmek ve Konya Organize Sanayi Bölgesi’nde üretilen başta ağır sanayi ürünleri olmak üzere diğer ürünlerin taşınmasını kolaylaştırmak için Lojistik köy ile Konya Organize Sanayi Bölgesi’nin optimum kullanımına imkan sağlayacak uygun bir yerinden iltisak hattı bağlantısının sağlanması gerekmektedir. Bu iltisak hattının, muhakkak ki demiryolu ve karayolu geçişlerinin hem kısa yoldan, hemde ekonomik olacak şekilde yapılması gerekmektedir.”

Üzülmez, Lojistik köy kurulmasıyla ilgili talebi Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’e “Konya-Karaman İlleri Ekonomik Sosyal Koordinasyon Toplantısında” iletildiğini sözlerine ekledi.

Konya Teknokent’te 'Ar-Ge Proje Pazari'


KONYA Teknokent tarafından ilki 2006 yılında düzenlenen 'Ar-Ge Proje Pazarı' bu yıl da 14 Haziran 2008 Cumartesi günü yapıldı. Proje Pazarı'nda sanayicilerle bilim adamları bir araya gelip, Selçuk Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde ortak projeler konusunda görüş alış verişinde bulundular.

Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu(TÜBİTAK) ile Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı(TEYDEB) tarafından desteklenen 'ARGEPP 2008 AR-Ge Proje Pazarı' Selçuk Üniversitesi, Konya Teknokent, Konya Sanayi ve Ticaret Odası, Konya Ticaret Borsası, KOSGEB, Konya Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü, Makine Mühendisleri Odası'nın ortak girişimleriyle yapıldı.

Bir amacı da Üniversitelerde üretilen bilginin teknolojiye dönüştürülerek ticarileştirilmesi olan ARGEPP 2008 Ar-Ge Proje Pazarı-Poster Sunuş Programında akademisyenler ve araştırmacıların hazırladığı 77 adet Ar-Ge proje önerisi pazara sunuldu.

ARGEPP 2008 Ar-Ge Proje Pazarında akademisyen ve araştırmacılar özgün proje fikirlerini özgün ürünler ve teknolojilere sahip olabilmek için Ar-Ge ortaklığı arayışındaki üretim ve hizmet sektörü temsilcilerine sunma fırsatı buldu. Proje Pazarında Ar-Ge projesi hazırlamak isteyen sanayici ve işadamları ile öğretim üyeleri ile bir araya gelerek müşterek Ar-Ge projeleri üretmek için görüşmeler yapma fırsatı buldu.

Konya Teknokent Yönetim Kurulu Başkanı Prof.Dr. Fatih Botsalı, bu pazarla Ar-Ge projesi yapmak isteyen sanayi ve hizmet sektörü kuruluşlarının temsilcileri ile üniversite öğretim üyelerinin bir araya geldiğini söyledi.

Proje Pazarı'nın sanayicilerin TÜBİTAK-TEYDEB, Teknoloji Geliştirme Vakfı, KOSGEB, Sanayi Tezlerini Destekleme Pazarı, Ar-Ge destek programlarına proje önerisi sunmaları amacıyla düzenlendiğini belirten Botsalı, pazarın sanayiciler için büyük bir fırsat olduğunu söyledi.

Botsalı, “Akademisyen ve araştırmacılar, proje fikirlerini özgün ürünler ve teknolojilere sahip olabilmek için Ar-Ge ortaklığı arayışındaki sanayicilere sunduklarını, Kamu kuruluşlarının ve belediyelerin üniversite öğretim üyeleri ile işbirliği halinde Ar-Ge projeleri oluşturmalarını ve TÜBİTAK'a sunmalarını hedefliyoruz” dedi.

Proje Pazarı'nın 14 Haziran'da Selçuk Üniversitesi'nde proje fikirlerinin poster sunuşu ve ikili görüşmeler şeklinde yapıldığını anlatan Botsalı, "ARGEPP 2008 Ar-Ge Proje Pazarı kapsamında Ar-Ge ile ilgili ürünler sunan, Ar-Ge ile ilgili faaliyetleri olan kuruluşların ürün ve hizmetlerini tanıtmalarına fırsat verilen seminerlerden oluşan 'Serbest Kürsü Sunuşu' isimli bir etkinlik de düzenledik” dedi.

Programın düzenlenmesine katkıda bulunan Konya Ticaret Odası’da Ar-Ge çalışmaları ile ilgili bir sunum yaptı.

KTO Yönetim Kurulu Üyesi Aslan Korkmaz tarafından yapılan sunumda KTO ve çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen Avrupa Birliği projeleri, Dış ticaret eğitim projesi, Verimliliği artırma projeleri, Konya’ya kazandırılacak Vakıf üniversitesi, Kadın Girişimciler Kurulu Projeleri gibi çalışmalar anlatıldı.

Konya'da Universiteli Olmak



Türkiye'de başlı başına bir maceradır üniversiteli olmak. Önce Öss'yi kazanmak için yıllarca hazırlanırız. Gece gündüz ders çalışır, soru çözeriz. Tek hayalimiz istediğimiz bölüme yetecek puanı alabilmektir Öss'den. Gerisini düşünmeyiz, tek hedefimiz hayalimizdeki o puandır.

Sonra günler geçer, sınava girer, sonuçlarını öğreniriz. Belki istediğimiz puanı almışızdır, belkide daha altında. Ama bizden daha düşük alanları düşünüp şükrederiz halimize ve başlarız tercih yapmaya.. Tabii çok düşük puan alıp, tercih yapamayanları saymıyorum bile...

Ve işte mutlu son, üniversiteli olduk artık. İşte bundan sonra, bu zamana kadar hiç düşünmediğimiz konuları düşünmeye başlarız. Örneğin gideceğiniz il nasıl bir yer? Yada burada Kredi Kurtlar Kurumu'nun öğrenci yurdunda mı kalacaksınız? Özel yurtta mı, yoksa kendinize özel bir ev mi tutacaksınız?

Yeni üniversiteli olan bir gencin ev kiralaması neredeyse imkansız. Çünkü genellikle birkaç öğrenci birlikte kiralarlar evi. Ancak yeni kayıt yaptıran öğrencilerin henüz bu üniversitede arkadaşı yoktur neredeyse. Hem en azından ilk yıl herhangi bir yurtta kalıp, bu yeni ili tanımak gereklidir. Bu arada çevreyi, insanları ve arkadaşları tanırız hem...

Şu anda üniversitelerde kayıtlar başladı ve bende Konya'da üniversite kazanan tüm öğrencileri tebrik ediyorum öncelikle. Artık sizde Selçuk Üniversitesi'nin binlerce seçkin öğrencisinden birisiniz.

O merak ettiğiniz, belkide hiç görmediğiniz Konya'ya gelince. Konya'yı tercih ettiğiniz için gerçekten de pişman olmayacaksınız. Çünkü Konya, ülkemizin en güzel şehirlerinden bir tanesi. Bu şehre gelen öğrenciler öyle bir bağlanırlar ki buraya, okulu bitirdiklerinde bile gitmek istemezler çoğu zaman. Eğer gitmişlerse de içlerinde hep bir Konya özlemi olur muhakkak.

Bu güzel şehirde ilk yılınızda yurtta kalmanızı tavsiye ederim, bende o yollardan geçmiş biri olarak. İlk tercihim tabiki Kredi ve Yurtlar Kurumu. Ama eğer bu şansınız yoksa öğrenci yurtları konusunda bir çok seçeneğiniz var Konya'da. Bu alanda 15 kadar şubesi ile şehrin en profesyonel çalışan yurdu ise, Özel İdeal Öğrenci Yurtları. Sanırım Konya'da 5 kadar erkek öğrenci yurdu, on civarında da kız öğrenci yurdu bulunuyor. Kaliteli bir hizmet için tavsiye edebilirim.

Evet, Konya'da üniversiteli olmak bir ayrıcalıktır ve bu ayrıcalığı sizde doyasıya yaşayacaksınız artık. Hoş geldiniz bu güzel şehre.

Konya Selcuk Universitesi Arastirma ve Uygulama Merkezleri



Mevlana Araştırma ve Uygulama Merkezi
Aile Araştırma ve Uygulama Merkezi
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araş. ve Uygulama Merkezi
Bilgisayar Bilimleri Araştırma ve Uygulama Merkezi
Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi
Deneysel Tıp Araştırma ve Uygulama Merkezi
ESWL ve Taş Hastalıkları Araştırma ve Uygulama Merkezi
Kazaları Araştırma, Önleme ve Uygulama Merkezi
Mantarcılık Araştırma ve Uygulama Merkezi
Selçuklu Araştırma ve Uygulama Merkezi
Türk Halk Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi
Türk El Sanatları Araştırma ve Uygulama Merkezi
Konya ve Yöresi Tarih Araştırmaları Merkezi
Uygulamalı Matematik Araştırma ve Uygulama Merkezi
Yabancı Diller Araştırma ve Uygulama Merkezi
İmalat Sis. Otomasyonu ve Bil.Des.Tas.Üretim Araş. ve Uyg. Merkezi

Selcuk Universitesi Yuksekokullar



Adalet Meslek Yüksekokulu
Akören Meslek Yüksekokulu
Akşehir Meslek Yüksekokulu
Beyşehir Meslek Yüksekokulu
Bozkır Meslek Yüksekokulu
Cihanbeyli Meslek Yüksekokulu
Çumra Meslek Yüksekokulu
Doğanhisar Meslek Yüksekokulu
Ereğli Meslek Yüksekokulu
Güneysınır Meslek Yüksekokulu
Hadim Meslek Yüksekokulu
Huğlu Meslek Yüksekokulu
Ilgın Meslek Yüksekokulu
Kadınhanı Meslek Yüksekokulu
Karapınar Meslek Yüksekokulu
Kulu Meslek Yüksekokulu
Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu
Sarayönü Meslek Yüksekokulu
Seydişehir Meslek Yüksekokulu
Silifke Taşucu Meslek Yüksekokulu
Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu

Selcuk Universitesi Enstituler



Fen Bilimleri Enstitüsü
Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü

Selcuk Universitesi Fakulteleri



Diş Hekimliği Fakültesi
Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi
Fen-Edebiyat Fakültesi
Güzel Sanatlar Fakültesi
Hukuk Fakültesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
İlahiyat Fakültesi
İletişim Fakültesi
Mesleki Eğitim Fakültesi
Mühendislik-Mimarlık Fakültesi
Meram Tıp Fakültesi
Selçuklu Tıp Fakültesi
Teknik Eğitim Fakültesi
Veteriner Fakültesi
Ziraat Fakültesi

Konya ve Selcuk Universitesi



Konya'da üniversite açılması konusunun gündeme geldiği tarih 1955 yılıdır. Bu tarihte Konya'da üniversitenin kurulması için TBMM'de bir kanun tasarısı hazırlandı. Tasarı, Milletvekillerinin yarısından fazlası tarafından da imzalandı. Ancak tasarı talihsiz bir şekilde Milli Eğitim Komisyonu'ndan geçemedi. Bu tarihten 7 yıl sonra, 1962'de Konya, M.E.B.'e bağlı olarak açılan Selçuk Eğitim Enstitüsü ve Yüksek İslâm Enstitüsü ile üniversiteye sahip olma yolunda ilk ciddi adımını atmış oldu. Bu ilk adımın güçlendirilerek geliştirilmesi için 1968 yılında Konya'da Üniversite'yi Kurma ve Yaşatma Derneği kuruldu. Nihayet duyulan yakın ilgi, gösterilen üstün gayret ve sarf edilen çabalar boşa gitmedi ve bugünkü Mühendislik-Mimarlık Fakültesi'nin nüvesini teşkil eden Mühendislik-Mimarlık Yüksekokulu kuruldu. Binası, dersanesi, personeli ve bütçesi olmadığı halde Üniversite'yi Kurma ve Yaşatma Derneği'nin gayretleri ile 1970-1971 eğitim-öğretim yılında çocuk esirgeme kurumuna ait bir binada (Gazi Lisesi yanı) hizmet vermeye başlayan bu yüksekokul, 5 Temmuz 1971 tarih ve 1418 sayılı kanunun 9.maddesine istinaden Konya Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi ünvanını aldı.

Üniversitenin kuruluşuna hazırlık safhasını teşkil eden bu üç okuldan asıl üniversiteye geçiş ise, 1975 yılında gerçekleşti. 11 Nisan 1975 tarihinde yürürlüğe giren "4 üniversitenin kurulması ile ilgili" 1873 sayılı kanunla yurdumuzda dört üniversitenin kurulması öngörülmüş ve Selçuk Üniversitesi' de bu kanuna istinaden kurulmuştur. 1976-1977 eğitim-öğretim yılında Fen Fakültesi ve Edebiyat Fakültesi olmak üzere iki fakülte, 7 bölüm, 327 öğrenci ve 2 kadrolu öğretim üyesi ile faaliyete geçen Selçuk Üniversitesi, 1982 yılına kadar kayda değer bir gelişme gösterememiştir.

Selçuk Üniversitesi için atılım yılı 1982 olmuştur. 20 Temmuz 1982 tarih ve 41 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile ilk etapta üniversitenin çekirdeğini oluşturan Fen ve Edebiyat Fakülteleri birleştirilerek Fen-Edebiyat Fakültesi'nin kurulmasına, Selçuk Yüksek Öğretmen Okulu'nun Eğitim Fakültesi'ne dönüştürülmesine, Konya Devlet Mühendislik-Mimarlık Akademisi'nin, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi'ne dönüştürülmesine, Konya Yüksek İslam Enstitüsü'nün İlâhiyat Fakültesi'ne dönüştürülmesine, Hukuk, Tıp, Ziraat ve Veteriner Fakültesi ile Sağlık, Fen ve Sosyal Bilimler Enstitüleri'nin kurulmasına, Yabancı Diller Yüksekokulu'nun kaldırılarak Konya Meslek Yüksekokulu'na dönüştürülmesine, Niğde'de Niğde Meslek Yüksekokulu'nun kurulmasına, Kız Sanat Yüksek Öğretmen Okulu'nun Kız Sanat Eğitim Yüksekokulu'na dönüştürülmesine, Niğde Eğitim Enstitüsü'nün Eğitim Yüksekokulu'na dönüştürülmesine karar verilmiştir. 41 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile bir anda 8 fakülte, 4 yüksekokul ve 3 enstitü seviyesine ulaşmıştır.


Bugün ise Selçuk Üniversitesi 16 Fakülte, 1 Devlet Konservatuvarı, 1 Yabancı Diller Yüksekokulu, 2 Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, 3 Sağlık Yüksekokulu, 25 Meslek Yüksekokulu, 4 Enstitü, 13 Araştırma ve Uygulama Merkezi ve 60.000'i bulan öğrenci sayısı ile ülkemiz üniversiteleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır.

Tarihte Konya ve Havalisinde Yasanan Kitliklar ve Alinan Tedbirler

Günümüzde Türkiye'nin en büyük hububat ambarlarından birisi olan Konya vilâyetinin, 19. yüzyılda sık sık kuraklıkla karşı karşıya kaldığı, hatta bazı senelerde bu kuraklık yüzünden ortaya çıkan kıtlığın bir faciaya dönüştüğü bilinmektedir. Çok sık tekrar eden bu durum, bölgenin coğrafî konumu, bitki örtüsü, iklimi ve toprak yapısından kaynaklanmıştır.

Kıtlık, 1870’li yıllardan itibaren Konya’nın elli yıllık dönemini derinlemesine etkileyen bir afettir. İlk olarak 1290 yılında çıkan kıtlık Konya vilayeti’nde kırk bine yakın insanın açlıktan telef olmasına sebep olmuştur. O dönem Konya nüfusu bir milyon civarındadır.[1] Yaşanan kuraklık da sıkıntıları artırmıştır.

1867 yılında Mahmud Sadreddin Çelebi'nin Dergâh şeyhi olduğu sıralarda bir ihmal yüzünden Konya çarşısı ile çar­şı içinde bulunan Yüksek Cami ile Kapı Cami tamamen yanmıştı. O zamanların Konya Valisi Burdurlu Ahmed Tevfik Paşa ile Mahmud Sadreddin Çelebi el ele vererek, Sultan Abdülaziz ve annesi Pertevniyal Valide Sultan'ın yardımı ile Yüksek Cami yerine, 1874 yı­lında şimdiki Aziziye Cami yaptırılmıştı. Konya bu yangın felaketinin ardın­dan 1873 yılında büyük bir kuraklık teh­likesi ile başbaşa kalmış; 1290 (H.) kıtlığı denilen bu yıl, halk aç ve çaresiz sokak­lara dökülmüştür. Konya Valisi Sakızlı Ahmed Esat Paşa ile Mahmud Sadred­din Çelebi'nin halkın yanında yer alması, yardımına koşması, Dergâh'a saygıyı da­ha çok arttırmıştır. Sadreddin Çelebi 1881’de ölmüş, yerine büyük kardeşi ve Manisa Mevlevihânesi şeyhi Fahreddin Çelebi, Çelebilik makamına atanmıştır.[2]

Konya’da yedi yıldır valilik yapan Sait Paşa, gerekli önlemleri almayı akıl edememiş ve bunun için de görevinden alınmıştı. Onun yerine Mehmet Memduh Paşa atandı. Yeni vali öşür olarak toplanan ayni vergiyi halka geri verdi. Sancak ve kaza merkezlerinde ihtiyaç komisyonları kuruldu. Buralarda aciz ve düşkünler, gece-gündüz incelenip tespit edildi. Bir yıl süreyle, fırınlar açık tutularak ekmeğin her okkası elli parayı geçirtilmedi. Sürekli yardımlar dağıtıldı.

Ayrıca kıtlık dolayısıyla başta Ankara ve Adana Vilayetlerinden olmak üzere dışarıya deniz yoluyla yiyecek satılması yasaklanmıştı. Bu arada Bağdat’tan alınacak yiyecek, gümrük vergisinden de belli bir süre muaf tutulmuştu. Bu durum, kıtlığın sadece Konya ve çevresini değil; güneyi, kuzeybatısı ile Anadolu’yu kasıp kavurduğunu göstermektedir.

Konya Ovası’nın nüfusu, sahip olduğu geniş araziyi işlemeye kafî gelmediği için, her sene binlerce hektar arazi işlenemeyip boş kalmaktaydı. Meselâ 1909 senesinde Konya Merkez kazasında bulunan 710 bin hektar arazinin ancak 147 bin hektarı ekilebilmiş, geri kalan 563 bin hektarı boş kalmıştır. Kaldı ki; hâlâ ilkel yöntemlerle ziraat yapılan bölgede, gereken verim de alınamamaktaydı.

Kıtlıktan sonra bol yağmurla birlikte toprak yeniden canlanmış ve bir rahatlama olmuştur. Yıllar süren kıtlık, çekirge vb. afetler, halkın tutumu ve davranışları üzerinde de etkili olmuştur. Konya Ovası’nı sulama ile ilgili ilk düşüncelerin o yıllar açığa çıkması da bunun en büyük göstergesidir.

1873 kıtlığı henüz atlatılmışken bu kez de Konya civarını 1891’de, “dolu vurur.” Köylerdeki ekinler hasara uğramıştır. Halkın vergi verecek gücü kalmaz. Mültezim’ler de sıkıntıya düşmüştür. 1898’de Konya’da tekrar kıtlık olur. Halk yardıma muhtaç hale gelir. Buna karşı alınan tedbir; vergi mükelleflerinin kıtlık yılına kadar, önceki yıllardan kalan borçlarına kesilen cezadan affıdır.

1303 (1887) KITLIĞI

19. yüzyılda Konya ve havalisinde görülen kıtlık hadiseleri içinde en şiddetlisinin 1887 yılında yaşandığı anlaşılmaktadır. Bu hadise Rumî tarihte 1303 senesinde meydana geldiğinden, halk arasında "1303 Kıtlığı'' adıyla nam salmıştır. Kuraklık sebebiyle ortaya çıkan kıtlık anlamına gelen “1303 Kahtı” adının verildiğine bakılacak olursa 1886-1887 kışının çok kurak geçtiği anlaşılmaktadır.

Geliyorum diyen felaketi çok önceden fark-eden ve 1887 Mayıs ayı başlarından itibaren Dahiliye Nezareti'ne başvuran Konya Valisi Mehmet Said Paşa, ilerisi için bir ihtiyat tedbiri olmak üzere, kuraklığın nispeten daha az görüldüğü Teke, Burdur ve Hamid sancaklarından dışarıya zahire çıkarılmasının yasaklanmasını istemiştir. 30 Mayıs tarihinde konuyu görüşen Meclis-i Vükelâ, bu talebi yerinde bularak onaylamıştır. İngiltere'nin Edinburgh Üniversitesi'nden mezun olup, çok iyi İngilizce konuştuğundan, halk arasında İngiliz Said Paşa adıyla tanınan ve bugünkü hükümet konağını yaptıran Said Paşa'nın bu teşebbüsü sonunda Konya sancağına göre hasat mevsimi daha erken başlayan Antalya Burdur ve Isparta sancaklarından dışarıya zahire çıkarılması önlenmiştir.

Kıtlık hadisesinin baş göstermesi üzerine Konya Valiliği Vali Said Paşa'nın başkanlığında bir "Kıtlık Komisyonu" kurmuştur. Komisyon, her tarafa birer memur gönderilerek, çevreden hasar sonuçlarının alınması ve neticeler geldikçe Dahiliye Nezareti'nin bundan haberdar edilmesi benimsenmiştir. Ayrıca güz mevsiminde yağması beklenen muhtemel yağmurlarla birlikte, ekin ekmeye başlayacak olan çiftçinin tohumluk sıkıntısı çekmemesi için önceden bazı tedbirlerin alınması uygun görülmüştür. Kış mevsiminin çok sert geçmesi ve ilk kar fırtınası ile beraber yolların kapanması halinde, 1290 kıtlığına benzer bir felaketin yaşanmaması için Meclis-i Umûmi'nin toplanarak, olağanüstü bazı tedbirleri alması kararlaştırılmıştır.

O dönem Meclis-i Umûmi’nin aldığı kararlardan bazıları şöyledir:

a. Pek düşkün olan vatandaşların hisseleri, servet sahibi olanların fazladan verecekleri paralardan borçlandırılmak şartıyla, Konya sancağından hâne başına ikişer mecidiye toplanılarak, bir kıtlık fonunun oluşturulması,

b. Şehirdeki menafi sandıkları ile Maarif sermayesi olarak (Osmanlı) Bankası’nın Teke ve Konya şubelerinde tutulan paranın da bu fona dahil edilmesi,

c. Kıtlık Komisyonu'na teslim edilecek olan bu fon ile. dahilden veya hariçten zahire ve un satın alınması.

d. Konya Meclis-i Umûmisi tarafından alınan bu kararların, diğer sancaklarda da emsal kabul edilerek uygulanabilmesi için mutasarrıflara bilgi vermesi.

Meclis-i Umûmi tarafından alınan bu olağanüstü kararlar Meclis-i Mahsus'ta kabul edilerek Sadaret'e sunulmuştur. Sadrazam Kamil Paşa'nın da onayını alan bu kararlar, aynı tarihte kaleme alınan bir belge ile Saray'a arz olunmuş ve Padişah II. Abdülhamid tarafından da onaylanmıştır.

Merkezî İdare Tarafından Alınan Tedbirler

O dönem 93 Harbi'nin yaraları henüz sarılamadığı gibi 20 Aralık 1881'de imzalanan "Muharrem Kararnamesi" ile Devlet'in iflası resmen kabul edilmiş ve aşar dışındaki önemli gelir kaynaklarından çoğu yeni kurulan "Düyûn-u Umûmiye İdâresi"ne devredilmiştir.

Kıtlık, sadece Konya ile sınırlı kalmamış, devlet'in en fazla aşar toplamayı beklediği geniş bir sahada vuku bulmuştur. Daha da kötüsü, kıtlık görülen vilâyetlerin asar gelirlerinden bazıları Rusya'ya ödenmekte olan savaş tazminatına karşılık, daha önceden teminat olarak gösterilmiştir. Ancak bütün bu olumsuzluklara rağmen, gerek Saray, gerekse Babıâli Anadolu'daki kıtlık hadisesi ile yakından ilgilenmiş ve elde bulunan imkânları seferber etmeye çalışmıştır.

26 Haziran tarihinde konuyu görüşen Meclis-i Vükelâ, Dahiliye Nezareti bünyesinde ve eski Bağdat Valisi Rifat Paşa'nın başkanlığında Meclis-i Maliye azalarından oluşan bir "Komisyon-u Mahsus" teşkil ederek, her türlü tedbirin bu komisyon marifetiyle alınması kararlaştırılmıştır. Komisyon, ilk iş olarak hazırladığı bir talimatname ile halkın yardımına başvurmaktan başka çare bulamamıştır. Bu talimatnameye göre; İstanbul'da bastırılacak olan iane biletleri, valilikler, mutasarrıflıklar ve kaymakamlıklar vasıtasıyla bütün memlekete yayılarak halka satılacak ve elde edilen gelirler, aynı yoldan komisyona ulaştırılarak Osmanlı Bankası'nda muhafaza edilecektir.

Konya'da kurulan Kıtlık Komisyonu tarafından yapılan hasar tespitinden sonra, gerek tohumluk, gerekse yemeklik olmak üzere, 500 bin kile (yaklaşık 12.500 ton) zahireye ihtiyaç duyulduğu görülmüştür. İhtiyaç duyulan zahirenin Suriye'nin Havran bölgesinden ithal edilmesi ve bundan da geçici olarak gümrük resmi alınmaması kararlaştırmıştır.

Suriye'den ithal edilecek zahirenin toplam tutarı olan 90 bin lira peşin olarak ödenmedikçe, tüccarların bu işe yanaşmaması üzerine 10 bin lirası Padişah II. Abdülhamid tarafından, 18 bin lirası da iane biletlerinden olmak üzere, toplam 28 bin lira tedarik edilerek tüccarlara verilmiştir. Geri kalan 62 bin liradan 50 bin lirası menafi sandıkların hasılatından ve 12 bin lirası da mühimme-i askeriye için hazinede saklı tutulan 200 bin liradan istikraz olunarak verileceği bildirilmiştir.

Öte yandan, Padişah II. Abdülhamid tarafından ihsan edilen paralarla, Suriye'den 2 bin çuval un alınmış ve aynı tarihlerde Mersin iskelesine sevk edilmiştir. Tüccarlarla yapılan mukaveleye göre, Mersin iskelesinden teslim alınan un ve buğdayın Konya'ya taşınması sırasında da küçük sıkıntılar yaşanmıştır. Çünkü bu iş için ihtiyaç duyulan 30 bin / liradan 5 bin lirasının, kudret sahibi hayırseverler tarafından bağış yoluyla verilmesine rağmen, geri kalan 25 bin lira bulunamamıştır. Nihayet, Konya Valiliği'nin müracaatı ve Meclis-i Vükelâ'nın kararı ile söz konusu olan 25 bin lira, Teke sancağının 1887 aşar bedellerinden temin edilebilmiştir.

Çok fukara olan kıtlık-zedelere ianeleri verilecek olan unlar hariç, tâvizen dağıtılan zahirenin ileriki tarihlerde geri alınacağı bildirilmişti. Zahire dağılımına başlanmadan önce bir nevi ödüne olarak verilecek olan zahirenin geri ödeme tarihleri de ilân edilmişti. Buna göre geri ödemeler dört eşit taksitle yapılacak ve ilk ödeme 1891 yılı hasat mevsiminden sonra gerçekleşecekti. Diğer taksitler ise 1892, 1893 ve 1894 yıllarında yatırılacaktı. Ancak, ilk taksitlerin ödenme zamanı yaklaştıkça ortada yeni bir huzursuzluk görülmüştür. Çünkü borçlular taksitlerini ödemekte pek istekli görülmedikleri gibi Konya sancağına düşen genel borç miktarında da ihtilâf çıkmıştır. Konu 9 Ağustos 1891 tarihinde Meclis-i Vükelâ'da görüşülmüş ve bu kıtlık sırasında Konya halkına yapılan masrafların toplamının 175.920 Lirayı bulduğu ve bundan genel giderler düşüldükten sonra geri kalan 156.215 lira tutarındaki tâviz karşılığının geri alınması kararlaştırılmıştır.

1. Dünya Savaşı yıllarında da aynı şekilde Konya ve çevresi kuraklıktan kırılmıştır. 1928, 1929 ve 1930 yılları, Konya’da birbirini takip eden kurak yıllardır. Bu yıllarda Ziraat Bankası, köylü üzerindeki alacaklarını tahsil edememiştir. 1932 yılında “Buğday Koruma Kanunu” çıkartılmış ve köylüden muayyen bir fiyat karşılığında hükümet hesabına buğday alınması uygun görülmüştür. Bu yolla köylünün buğdayı, “yok pahasına” satması önlenecektir.

Ziraat Bankası bu dönem piyasa üzerinde düzenleyici bir rol üstlenirken bazı yanlışlar da yapmıştır. Bunlardan birisi de, Konya civarının en büyük zirai müessesesi konumundaki ziraatta yeniliğin teşvikçisi olan Konya Alat-ı Ziraiye Türk A.Ş.’yi kapatmak istemesidir. Ticaret Odası, şirkete sahip çıkarak kapatılmaması için ziraat Vekaleti’ne bir yazı yazmıştır. Zira, esnaf, Oda da dahil herkesi etkileyen bir kuraklık geçirilmiştir. Oda Meclisi, köylülere tohumluk dağıtılması, kurak sahada sulamanın Beyşehir Gölü’nden sağlanması ve Ağnam Resmi’nin indirilmesi amacıyla bir rapor hazırlamıştır. Rapor dönemin tek partisine iletilmiştir (CHP). Rapor ayrıca 1933 Konya’sındaki stok malları da bir komisyon aracılığı ile tespit etmiştir. Buna göre Ticaret ve Sanayi Odası mıntıkası’nda; “buğday ve dengi hububat ile yapağı, tiftik ve kaput bezinden” başka stok mal yoktur.

Tohumsuzluktan dolayı 250’yi aşkın köy tarım yapamamış, yiyecek ihtiyaçlarını temin etmek için hayvanlarını pazara dökmüştür. Hayvanlar yok pahasına satılarak, kesilmiş ve et fiyatları oldukça düşmüştür.

Sulanabilen alanlara dahil olmayan köylerdeki hayvanların, mahvolmaktan kurtulması için, bu hayvan sahiplerine yardım edilmesi, bazı kolaylıkların gösterilmesi gerektiği 1927’de Oda Meclis’inde görüşülüp kararlaştırılmıştır. Ayrıca saman ve ot satanların ilanı ile Odaca, saman ve ot ticaretinin teşviki kararlaştırılıp, durum Ziraat Bakanlığı’na bildirilmiştir. Ancak yine de “köy göründüğü” halde, 1933 şartlarına gelinmiştir.

Catalhuyukten Gunumuze: Telkari


Gümüş yüzyıllardır işlenmekte çeşitli dönemlerde de farklı işleme teknikleri ile insan hayatının bir parçası olarak yerini muhafaza etmekte. Çatalhüyük’ten günümüze İnsanımızın maden sanatına ne kadar önem verdiği her şekil ve kayıtlarda ortadadır. Telkari sanatının da yapılan kazılar sonucu M.Ö. 3000 yılından beri kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Kuyumculuk sektörü endüstriyelleşirken gümüşte bunu takip etmiş ustaları ve sanatçıları günümüze kadar ayakta kalmayı başarmıştır. Bunlarla beraber telkarilik de zor şartlar altında günümüze kadar gelmeyi başarmış. Türkiye çapında telkari Mardin, Ankara ve Trabzon’da yaygın olarak yapılan merkezlerinden. Telkarilik Anadolu’nun bir çok bölgesine ahilik ile kazandırıldığı bilinmekte.
Gümüş telin bükülmesi, şekillendirilmesi ve işlenme sanatıdır. İnce tel halinde dökülen gümüş bükülerek küçük motiflerin bir araya getirilmesi ile ortaya çıkar. Tümüyle el işçiliğinden mütevellit bir el sanatıdır. Telkariden tütün kutusu, aynalar, tepsiler, kemerler, küpeler, broşlar, kolyeler, düğmeler, yüzükler ve çeşitli süs eşyaları yapılmakta. Yapılan sanat eserlerinde tel ne kadar ince olursa kıymeti de o kadar artıyor. Yapılan motifler genellikle Türk-İslam düşüncesi ile yorumlanmış olarak Türk zevkini yansıtmakta.

Telkari Yapımı Tel çekme
Külçe halindeki gümüş veya hurda gümüşler potada eritilerek ince çubuklar halinde dökülüyor. Daha sonra bu çubuklar silindirlerden ve haddelerden geçirilerek istenilen inceliğe getiriliyor.Model tasarlamaYapılacak ürün önce ana hatlarıyla bire bir ölçekte bir kağıt üzerine çiziliyor. Ürünün ana iskeletini oluşturacak parça esas alınarak hangi kısımlarında kaç mikron kalınlığında tel kullanılacağı, iç kısmının ne şekilde, hangi desenlerle doldurulacağı belirlenir ve taslak üzerine geçiriliyor. TavlamaHaddelerden çekilen ve bükülen gümüş süratle sertleşir ve işlemede büyük kolaylık sağlayan yumuşaklığını kaybeder. Bu tellerin yumuşaklıklarını tekrar kazanmaları için asbest bir tabaka üzerinde ısıtılarak tavlanmaları gerekir. Tellerin çekilmeleri ve ürüne işlenmeleri sırasında tavlama işlemi sık sık yapılıyor.KesimHerhangi bir ürün yapılacağı zaman gerekli bütün teller taslak üzerinde belirlenen kalınlık ve uzunluklara göre kesilerek hazırlanıyor.Şekil VermeÜrünü oluşturan ana iskeletin kesilmiş ve yassılaştırılmış parçaları çizilmiş olan taslak üzerine konularak şekillendirilir ve belirli yerlerinden kaynakla birleştirilir. Sonra ince teller yerleştirilerek iskelet tamamlanır ve parçalar ara bağlantılarla birleştirilerek bir araya getirilir. Ayrıntıların yapımıTelkâride bir ürünü oluştururken ana parçaların dışında bu ana parçaları birleştirmede ve süslemede çeşitli parçacıklar kullanılır. Örneğin "geverse" adı verilen minik küreler yapılırken matkap yardımı ile bir çivi üzerine sarılan ince teller makasla kesilir ve küçük halkalar elde edilir. Bu halkalar bir kömür parçası üzerinde ısıtılıp eritilerek minik toplar haline getirildikten sonra iki ağaç blok arasında sıkıştırılıp döndürülerek yuvarlaklaştırılır. Böylece bir veya iki milimetre çapında içi dolu kürecikler elde edilir. Daha büyük küre ve topları yaparken gümüş plaka önce presle değişik çaplarda daireler halinde kesilir. Birleştirme ve KaynakTelkâri tekniği ile yapılan her ürünün tamamı telden yapılır. Bunun için bir ürün binlerce parçadan bükülerek ve birleştirilerek oluşturulur. Bu yüzden bu teknikte kaynak önemli bir yer tutar. Kaynak materyali olarak gümüş - pirinç karışımı bir alaşım kullanılır.Ağartma işlemiBütün parçaları birleştirilmiş bir ürün son şeklini aldığı zaman ısıtma, kaynak ve diğer işlemler nedeniyle kirlenmiş, kararmış ve oksitlenmiş durumdadır. Ürünün doğal parlak rengini alabilmesi için ağartma işlemi uygulanmaktadır. Bu uygulamada bütün ürünler bir bakır kap içine konulur ve üzerlerine nitrik asitli su ilave edilir. Ürünler doğal renklerini alıncaya kadar birkaç dakika süreyle kaynatılır. Daha sonra bol su ile durulanır ve kurutulur.Son İşlemlerAğartılan ürünler deterjanlı (eskiden deterjan yerine çöven kullanılırdı) su ile tekrar yıkanır ve ince telli bir fırça ile iyice fırçalanır. Yüzeydeki fazlalıklar ve kaynak artıkları temizlenir; ürünlerin yüzeyi düz bir çelik parçası ile parlatılır.

Konya’da Girisimciligin Gelecegi


- GİRİŞİMCİ VE GİRİŞİMCİLİK KAVRAMLARI

Girişimci ilk kez ortaçağda kullanılmıştır ve kelime ‘iş yapan’ anlamına gelmektedir. Günümüzün rekabet ortamı ve küreselleşme sürecinde ise girişimcilik, daha çok risk alma, yenilikleri yakalama, fırsatları değerlendirme ve bu sürecin yaşama geçirilmesi olarak kullanılmaktadır. Bu bağlamda girişimcilik sadece ortaya yeni bir şeylerin koyulması değil, yapılan iş dahilinde yeni öğeler meydana getirilerek ortaya yeni bir şeylerin çıkması ile ilgilidir. Girişimci risk alarak yenilik veya geliştirme yapan kişidir.

Girişimcilik girişimcilerin risk alma, fırsatları değerlendirme, ortaya yarar sağlayacak faaliyet çıkarma gibi işlemlerin tamamına verilen isime denilmektedir. Girişimcilik ekonomik büyüme ve kalkınmanın motorudur. Yenilik ve yaratıcılığın kaynağıdır. Bir ülkede “hür teşebbüs” olarak ifade edilen rekabete dayalı özel girişimcilik ne kadar gelişirse o ülkede ekonomik refah düzeyi de o ölçüde yükselir. Özel girişimciliğin olmadığı ve/veya yetersiz olduğu ülkelerde ekonomik refah düzeyinin düşük olduğu gerçeği artık hepimiz tarafından bilinmektedir.

Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde girişimciliğin oynadığı rol çok daha büyüktür. Girişimcilik, yeni kaynaklarla, yeni teknolojilerle toplumu tanıştırır ve bu sayede daha önce kullanılmayan veya daha az kullanılan kaynaklar ekonomiye kazandırılır ve üretimde artış meydana gelir. Yeni açılan bir şirket veya yeniden yapılandırılan bir şirket ülkenin istihdam hacmini arttırır ve tüm bunlar sonucunda da iktisadi kalkınma pozitif bir ivme kaydeder.

Girişimciliğin yarattığı ekonomik refah üzerindeki olumlu etkinin yanında, girişimciliği son dönemde böylesine popüler yapan 2 önemli gelişmeden de bahsetmek gerekir ki bunlar;
§ Girişimciliğin işsizlik için bir çözüm olarak görülmesi,
§ Ekonominin gittikçe güçlenmesiyle değişen iktisadi yapı ve girişimciliğin
ekonomi açısından oynadığı önemli rol.

Girişimci ise, toplumun gereksinim duyduğu
§ ürünleri üreterek,
§ hizmetleri sunarak,
§ ya da ticareti yaparak,
maddi-manevi kazanç sağlamayı hedefleyen, bu amaçla kendi işini kurmak için harekete geçen ve iş fikrini gerçekleştirmek için
§ araştırma,
§ planlama,
§ örgütlenme,
§ ve koordinasyon
çalışmaları yapan, sonuçta
§ gerekli bilgi-beceri,
§ işyeri, eleman, makine-ekipman v.b. işletme girdileri ile
§ finansman kaynaklarını
bir araya getirerek, kendi işini kuran kişidir.

II. GİRİŞİMCİLİĞİN TEMEL ÖZELLİKLERİ

§ Girişimci kar amacı güder, ancak zarar riskinin de sahibidir.
§ Girişimci işinin patronudur, ancak işini yaparken hem çalışan hem patron olmak zorundadır.
§ Girişimcinin hedefleyeceği gelir, işinin sermaye yapısına bağlıdır.
§ İşin kuruluş ve ayakta durma dönemlerinde girişimci önce işini devam ettirmek zorundadır. Kendi kazancı sonra gelir.
§ Her girişim, işin ölçeğinden bağımsız olarak iş hayatında önemli bir yer tutar. Hangi ölçekte olursa olsun iş kuran girişimci özel ve kamu sektöründe bir çok ilişkiye girer.
§ Girişimci kendi işini kurarken belirli düzeyde bilgi ve deneyim sahibi olmalıdır. Sahip olunan bilgi ve deneyimler kendi işini yürütürken hızla artar.
§ Girişimci için “kendine güven” büyük bir silahtır. İş hayatının içinde bu güven giderek artar.
§ Girişimci kendi işini kurma sürecine girdiğinde aynı zamanda birçok farklı alanda olup biteni izleyen etkili bir vatandaş olur.
§ Girişimcilik sürekli kullanılan bir özelliktir. İş kurmak girişimcilik özelliklerinin sürekli kullanılmasını gerektiren bir başlangıçtır.
§ Girişimci kendi işini kurarken tüm ön hazırlık ve programlardan öncelikle kendini sorumlu hissetmelidir.
§ Girişimci kimlerden hangi alanlarda yararlanacağını planlamalıdır.
§ Girişimci belirlediği iş fikrinin uygulanabilirliğine önce kendisi inanmalı, gerektiğinde diğer kişileri (aile, ortak, finansör v.b) ikna edebilmelidir.
§ Girişimci iş fikrine inanmalı, bu işi kurmak için yoğun bir zaman ve para harcamaya yetecek motivasyona sahip olmalıdır.
§ Girişimci kendi işini kurmanın getireceği avantajları isterken, zorluklarını değerlendirmeli ve hazırlıklı olmalıdır.

Girişimcinin İş Kurmak İçin 4 Temel Unsura İhtiyacı Vardır:

1. İş fikri - Girişimcinin piyasada, kendi bilgi ve deneyimine ya da kaynaklarına uygun bir konuyu “iş fırsatı” olarak tanımlaması gerekir.
2. Girişimcilik Nitelikleri - İş fikrini gerçekleştirmek için girişimcilik özelliklerine ve en önemlisi kendine güvenen ve işin gerektirdiği uğraşı vermek için motivasyona sahip olması gerekir.
3. Yönetim Bilgi ve Becerileri - İşin gerektirdiği teknik ve işlevsel yöneticilik becerilerini kazanması, geliştirmesi ya da bu özelliklere sahip kişileri örgütlemesi gerekir.
4. Kaynaklar - İşin kurulması için gerekli insan, bilgi, ürün ve hizmetin sağlanması için girdi olarak gerekli tüm kaynaklara ulaşması gerekir. (finansman, bilgi-beceri, işyeri, işgücü, makine-ekipman, malzeme, zaman)

III. TÜRKİYE’DE GİRİŞİMCİLİK

a. Türkiye’de Girişimcilik Potansiyeli

Türkiye’de girişimciliğin desteklenmesi, Avrupa Birliği’ne giriş süreciyle birlikte başlamış yeni bir olgudur. Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’de girişimcilik oranı oldukça düşüktür.

Uluslararası girişimcilik endeksinde kullanılan 100 yetişkin içinde şirket kuran insanların sayısına bakıldığında Türkiye 29 ülkeden daha az sayıda girişimciye sahiptir. Türkiye'de her 100 yetişkin içinde şirket kuran sayısı 4.6 iken bu sayı Meksika'da 18.7, İrlanda'da 12 ve ABD'nde 11.7'dir. Yeni kurulan şirket sayıları açısından da Türkiye kötü bir performans göstermektedir. OECD üye ülkelerinde yeni kurulan işyerlerinin tüm işletmeler içinde oranı % 11-17, kapanan işyerlerinin oranı da % 9-14 arasında değişmekteyken, Türkiye'de bu oranlar sırasıyla %3,5 ve %0,9'dur.

Diğer bir düşük performans, Türkiye nüfusunun önemli bir girişimci potansiyeli olan kadın ve gençlerin girişimci olarak değerlendirilmemesidir. Tüm işverenler arasında kadınların oranı %3,3 gibi oldukça düşük bir orandır ve 30 yaşın altında bulunan gençlerin %64'ü işsizdir. Girişimci sayısıyla ilgili ilginç bir bulgu, girişimci erkek ve kadınların oranlarıdır. Çıkış ve inişlere rağmen, kendi hesabına çalışan kadınlar toplam kendi hesabına çalışanların %10'u civarındadır. Hem işverenleri, hem de kendi hesabına çalışanları girişimci diye düşünürsek Türkiye'de erkek girişimciler, kadın girişimcilerin 7 katıdır.

Türkiye diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, girişimcilerin önündeki yasal düzenlemeler bakımından da kötü bir izlenim çizmektedir. Türkiye'de vergi yükü, ekonomik gerekçeler gözetilmeksizin sürekli artış göstermektedir. Buna karşılık mükellef sayısında bir gelişme yaşanmaması, yatırımcıları, vergi ortamı içinde yaşanabilir olmaktan uzaklaştırmaktadır.

b. Türkiye’de Girişimciliğe Bakış

Girişimcilik konusunda dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta ise girişimciliğin değer bazında incelenmesi gerekliliğidir. Girişimciliğe ait toplumda 'Girişimci doğulur, sonradan olunmaz', 'girişimciler kumarbazdır', 'girişimciler genç ve enerjik olmalıdır', 'başarılı girişimci iyi okul performansı gösterir' gibi yanlış inanışlar yer almakta ve bu yanlış inanışlar girişimciliği engellemektedir. Girişimcilik şartların meydana getirdiği ve kişinin hedefleri ile ilgili bir olgudur, sadece karakteristik özelliklere indirgenemeyecek kadar kapsamlıdır. Günümüz dünyasında insanlar mevcut şartların değişmesi ile birlikte alternatif düşünceler geliştirmekte ve olaylarla ilgili eylemlerini değiştirebilmektedir. Bu nedenle girişimcilik sadece doğuştan gelen bir özellik olarak ele alınmaması gerekmektedir.

Girişimcilerin “kumarbaz” olduğuna dair inanış, kumarbazın tüm riskleri hesap ederek oyuna başlaması ve oyundan kar hesap ederek ayrılmak istemesi özellikleri ile bir ölçüde bağdaştırılabilir. Fakat olayları en ince detayına kadar sonuçları ile birlikte hesap ederek kişinin ilerleyeceği hedefte yol haritası çizmesi, kumarbazlıktan ziyade adımların akıllıca atılması ve olası seçeneklerin hesap edilerek yola çıkılması, bir strateji olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Girişimcilerin iyi bir okul performansı göstermesi gerektiği ile ilgili inanış, genel geçer bir yargı değildir. Hatta girimcilerin koşullar dahilinde yeni kararları hemen alması ve uygulaması ve risk unsurunu hep bünyesinde taşıması, girişimciyi standartların ötesinde değerlendirme imkanını vermektedir.

Bu analizlerden yola çıkarak, girişimciliğin temelinde olan birçok yetenek, bilgi, tecrübe, kültür ve ilişki ağını yıllar içinde geliştirerek girişimcilik kapasitesinin oluşturulması mümkündür.

c. Türkiye’de Girişimciliğin Geliştirilmesi İçin Yapılması Gerekenler

1. Girişimcilik ile ilgili açık ve net bir vizyon oluşturulmalı, buna bağlı stratejiler geliştirildikten sonra hükümet programlarında öncelikli olarak yer almalıdır.
2. Şirket kuruluşu, işleyişi ve kapanışına ait bürokratik engeller azaltılmalıdır.
3. Vergi işlemleri kolaylaştırılmalıdır.
4. Yeni teknoloji kullanımı yatırım tutarı ne olursa olsun vergilerden yatırım indirimi yapılarak teşvik edilmelidir.
5. KOBİ’lere verilen krediler artırılmalıdır.
6. Finansman seçenekleri artırılmalı, leasing teşvik edilmeli ve risk sermaye sektörü kurulmalı ve desteklenmelidir.
7. Girişimciler ve girişimciliği destekleyen kuruluşların oluşturduğu platformlar/ girişimci ağları kurulmalı ve bu platformlar aracılığıyla koordinasyon sağlanmalıdır.
8. Girişimciliğin desteklendiği bir kültürel ortamın yaratılması için topluma olan katkısı ve ekonomik büyümedeki önemli rolünün anlatılması gerekmektedir.
9. Teknolojik girişimcilik başta olmak üzere her tür girişimcilik performansı düzenli olarak ülke çapında ölçülmeli ve uluslararası ekonomilerle karşılaştırmalıdır.
10. Eğitime yapılan yatırım artırılmalı, girişimci eğitim merkezlerine destek verilmelidir.

Ekonomik büyümeyi başaran ülkeler incelendiğinde görüldüğü gibi, endüstriyel yapının iyileştirilmesi, rekabet gücünün artırılması, ekonomik büyümenin hızlandırılması, istihdamın artması ve gelir düzeyinin iyileştirilmesi için ekonomik yapının girişimci ve yenilikçi olması gerekir. Bu yüzden, ekonomik canlanmayı sağlamak ve sık sık sürüklendiği krizlerden kurtulmak için Türkiye’nin günü kurtaran geçici çözümler değil uzun vadeli bir çıkış yolu bulması gerekir ve bu yol girişimcilikten geçmektedir.

IV. KONYA’DA GİRİŞİMCİLİK

Konya benimsediği medeniyeti, kültürel birikimi, ticari potansiyeli ve insan gücü ile büyük bir şehirdir. İlimiz ticari potansiyeli ile ülkemize örnek gösterilebilecek bir şirketleşme ve dayanışma içindedir. Konya, küçümsenmeyecek ölçüde sanayi ve ticaret alanında kendisini geliştirmeyi başarmış bir kenttir. Bu başarıda ahilik geleneğinden gelen dayanışma faktörünün öneminin göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Konya müteşebbisi dünya ticaretini yakından takip ederek, yüksek teknolojiye önem veren, Konya vizyonunu hayata geçirmiş, ilimiz ve Türkiye ekonomisine büyük katkılar sağlamayı başarmıştır.

a. Geçmişten Günümüze Konya’da Girişimcilik ve Ticari Hayat

Osmanlı Döneminde Anadolu’nun önemli bir merkezi olan Konya, günümüzde de Türkiye’nin önde gelen ticaret ve sanayi merkezlerinden biri konumuna gelmiştir. 20. yüzyılın başında bütün İç Anadolu’nun en büyük şehri olan Konya, en faal ticaret merkezi idi ve Konya’da her çeşit eşya üzerine ticaret yapılmaktaydı. Dönemin belgeleri incelendiğinde, Anadolu’nun önemli ticaret yollarının kavşak noktasında bulunan Konya’nın Türk memleketleri içinde taciri en bol olan şehirlerden birisi olduğu görülür. Özellikle 19. yüzyılın sonlarında demiryolunun Konya’ya ulaşması ile başlayan canlılık, günümüze kadar ulaşmıştır.

Osmanlı Döneminde Konya’da üretim, esnaf tarafından ve küçük işyerlerinde gerçekleştirilmektedir. 1889 yılı Salnamesi’ne göre Konya’da dükkan sayısı 2078’dir. Şehirde 18 han, 88 fırın, 4 eczane, 7 lokanta, 2 adet petrol ve 29 su ile çalışan değirmen, 1 selhane, 3 debbağhane, 1 kasaphane, 3 buzhane ve 7 kervansaray bulunmaktaydı. Konya’da hemen her tür esnaf çarşı ve pazar yerlerinde faaliyet göstermişlerdir. Her esnaf grubunun ayrı bir kısmı, sokağı, meydanı ya da pazar yeri bulunması Konya’da ticarette kümeleşmenin o dönemde başladığının bir göstergesidir. Konya ticaret hayatının temelini oluşturan bu çarşı ve pazar yerinden en önemlileri Bedesten, Uzun Çarşı, Muhacir Pazarı, Ağaç Pazarı, At Pazarı, Buğday Pazarı, Kadınlar Pazarı, Saman Pazarı, Aziziye Pazarı, Kömür Pazarı ve Odun Pazarıdır. İlimizdeki en eski sanayi ürünleri; dokuma ürünleri halı, kilim, ipek, keten, kahve değirmeni, tabanca, makas, her türlü deri ve deri mamulleri, ayakkabıcılık, bezir-susam-haşhaş yağları ve baruttur.

İlk milli banka girişimi de Konya’da gerçekleştirilmiştir. 1909 yılında Konya eşrafı Şirket-i İktisadiye-i Milliye adıyla komandit şirket yapısında milli bir banka kurmuşlardır. Bankanın adı I. Dünya Savaşı sırasında Konya Milli İktisat Bankası olmuştur. Banka bölgesel ticarete katkı amacıyla Konya Ticaret-i Umumiye Türk Anonim Şirketi ve Konya Mensucat ve Emtia Yurdu Osmanlı Anonim Şirketi adıyla iki şirket kurmuştur. Milli İktisat Bankası ve Konya Eşrafının ileri gelenleri 1916 yılının sonlarında Konya’da şeker, deri ve ayakkabı sanayi kurmak amacıyla bir anonim şirket kurmuşlardır. 1917 yılında Ticaret Umum Müdürü Münir Bey İstanbul’dan gelerek bankanın genel kurulunda bir konuşma yapmıştır. Bu konuşma Müslüman Türk İktisadi girişimlerinin merkezinin Konya olduğunu vurgulamaktadır:

“Türkiye’nin merkezi olan Konya’da Hilal-i Osmânî nasıl tecelli etmiş ise, uygarlık yolu olan özel teşebbüs ve ortak girişim fikirleri de bu mübarek iklimden doğarak Osmanlı ülkesinin dört bir yanına örnek olmuştur.”

Gerçekten bu banka Konya’da girişimcilik fikrinin yayılmasına ve küçük sermaye sahiplerinin paralarını saklamak yerine özel girişimlere yöneltmesine yardım etmiştir. Nitekim Konya’da 1908’den sonra kurulmaya başlayan anonim şirket sayısı hızla artmış ve 1920 yılına gelindiğinde Anadolu’da bulunan 76 Anonim şirketin 19’u Konya’da kurulmuştur.

17. yy. sonlarında kurulduğu sanılan barut (güherçile) fabrikası bilinen en eski fabrikadır. Baruttan sonra Konya’da “fabrika” adıyla en çok anılanlar ise un fabrikalarıdır. Konya’da ilk buharlı un fabrikası 1906’da kurulmuştur. Cumhuriyet dönemi ile birlikte Konya ve çevresinde sanayileşmede canlanma görülmektedir. 1926 yılında 23 olan fabrika sayısı 1928 yılında 36’ya ulaşmıştır.

1950'li yıllar Konya'da yenileşme hareketlerinin başladığı ve sanayileşmede temellerin atıldığı yıllar olmuştur. Özellikle 1950’lerde tarımın gelişmesiyle Konya’nın müteşebbis gurubu ithal edilen tarım makinelerini kendi şehrinde üretmeye başlamıştır. Konya’da küçük sanayiden orta ölçekli sanayiye geçiş 1960’lı yılların ortalarında başlamıştır. Bu çerçevede ilk Organize Sanayi Bölgesi 1967 yılında kurulmuştur. Ardından 1976’da 2., 1995 yılında da 3. Organize Sanayi Bölgeleri kurumuştur. Bugün I.OSB’de 150, Konya Organize Sanayi Bölgesi’nde (2. ve 3.) ise 274 adet firma faaliyet göstermektedir. I.Organize Sanayi Bölgesi'nde yaklaşık olarak 3.323 kişi, 2. ve 3. Organize Sanayi Bölgesi'nde ise yaklaşık 12.000 kişi istihdam edilmektedir. Ayrıca Konya merkezde kurulu olan 60'ın üzerindeki küçük sanayi sitesinde ve ilçelerdeki küçük sanayi sitelerinde çalışan sayısı yaklaşık olarak 40.000’dir.

Bugün gelinen noktada Konya Organize Sanayi Bölgeleri ve Özel Organize Sanayi Siteleri ile Türkiye’de en fazla KOBİ’yi bünyesinde barındıran iller arasında yer almaktadır. Türkiye genelinde faaliyet gösteren 200.000 KOBİ’nin 35.000’i Konya’da bulunmaktadır.

b. Günümüzde Konya’nın Girişimcilik Potansiyeli

Konya sanayisi, kendi öz sermayesi ile üretime endeksli bir kalkınma modeli benimseyerek, Türkiye ve bölge kalkınmasına ivme kazandıracak projeler geliştirmiştir. Konya; organize sanayi bölgeleri ve özel organize sanayi ile bünyesinde en fazla KOBİ bulunduran şehirlerin arasında ilk sıralarda gelmektedir. Konya’da şahıs merkezli girişimciliğin ve dolayısıyla daha küçük ölçekli firmalaşmanın varlığından söz edilebilir.

Ölçüm zorlukları ve verilerin bulunmasında yaşanan güçlükler nedeniyle dünyada yapılan girişimcilik çalışmalarının hemen hepsi yeni kurulan şirketlerin sayısını veya girişimci sayısını bir gösterge olarak kullanmaktadırlar. O yüzdendir ki; yenilik yapan ve yapmayan ayırımı gözetilmeksizin tüm yeni şirket kurucuları girişimci olarak kabul edilmektedir. Konya`da her geçen gün mevcut açılan firma sayısı artmakta, yeni açılan işletmelerde yeni istihdam imkanları sunmaktadır.

Türkiye’de illerin girişimcilik performansına inildiğinde Konya girişimcilik kapasitesi hızla gelişen iller kategorisinde yer almaktadır.(Sarı renkli iller)


Girişimcilik değerler alanında kültürel bir kimliğe bürünmektedir. Bu nedenle girişimcilik düzeyleri kentler arasında farklılık göstermektedir. Konya Ticaret Odası tarafından “Orta Anadolu Girişimcilerinin Sosyo-Ekonomik Özellikleri, İşletmecilik Anlayışları ve Beklentileri” isimli yapılan araştırmada, Konya`da işletmelerin %82’sinin özkaynakları dışında fon kullanmadıkları ve dini gerekçelerle banka kredilerinden faydalanmadıkları saptanmıştır. Bu nedenle bir kentin sahip olduğu değerler ve inanışlar, kültürel özelliklere yansımakta ve bu durum girişimcilik potansiyelini etkilemektedir.

Konya’daki firmalar küreselleşmenin getirdiği rekabet koşullarında ayakta kalabilmek ve kendilerinin geliştirmek için fuarlara ve dış ticaret gezilerine katılarak dünyaya açılmaktadır. Dünyaya açılan KOBİ’ler gerekli donanımı ve bilgiye sahip yeni elemanlar istihdam etmektedir. Yeni elemanların ticari bilgiye haiz, kendisini teknolojik ve gelişim yönünden tamamlaması için genç girişimcilerin eğitim ile desteklenmesi gerekmektedir.

c. Konya’da Girişimcilik İle İlgili Çalışmalar

Konya’mız şimdiden geleceğin en önemli ekonomi merkezlerinden birisi olma yoluna girmiştir. Konyalı firmalar yeniliklere açık ve girişimci bir yapıya sahiptir. Konya Ticaret Odası girişimcilik kültürünü yaygınlaştırmak, sanayi ve ticaret ortamını geliştirmek üzere faaliyetlerde bulunmaktadır.

Konya Ticaret Odası olarak Dış Ticaret Eğitimi Kursu, Kurumsallaşma Eğitimi, İnsan Kaynakları Eğitimi, Kalite Yönetim Sistemi, İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimi ve Pazarlama ve Marka Yönetimi Eğitimi başlıkları ile birçok eğitim ve kurs verilmiştir ve mevcut eğitimler KTO`da halen devam etmektedir. Özellikle Konya’da dış ticarete yönelik büyük bir eğilim söz konusudur. Bu çerçevede KTO tarafından talep üzerine sekiz kez açılan Dış Ticaret Eğitimi Kursu dış ticaret alanında çalışmak ve yeni pazarlara açılmak isteyen girişimcilere yol gösterici olmaktadır.

Konya Ticaret Odası ile KOSGEB Konya İşletme Geliştirme Merkez Müdürlüğü İşbirliği Protokolü çerçevesinde kurulmuş olan, Ticaret Odası Bünyesinde faaliyetlerine devam eden Sinerji Odağı’ında 2007 yılında iki kez Genel Girişimcilik Eğitim Programı verilmiş ve 186 kişi bu eğitimlere katılmıştır. Program dahilinde girişimciliği bir seçenek olarak düşünen kişilere, iş planına dayalı iş kurma ve yönetme konusunda bilgi verilmiştir. Bu kişilerin yarısının bile kendi işlerini kurma yönünde adım atmaları Konya’nın sürdürülebilir sosyo-ekonomik kalkınmasına katkıda bulunacaktır.

Bu yıl itibariyle Konya Ticaret Odası’nın da desteği ile Konya Teknokent Üniversiteli Girişimci Yetiştirme Programının oluşturulması ile birlikte, üniversite son sınıf öğrencilerinin, üniversite mezunlarının, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin özellikle yeni ve yüksek teknoloji alanlarında kendi işlerini kurmalarını ve geliştirmelerini desteklemektir.

İlimizde her yıl yaklaşık 7.500 lisans, 1.500 yüksek lisans ve doktora öğrencisi mezun olmaktadır. Bu öğrencilerin bir kısmının yeni ve yüksek teknoloji alanlarında kendi işlerini kurmak üzere yönlendirilmesi halinde bölgemizin ve ülkemizin ekonomik ve teknolojik gelişmesi açısından önemli kazançlar sağlanabilecektir.

Konya`da verilen ve halen devam eden eğitimler ile yeni işadamlarına kendi işlerini kurması için bilgiler verilmekte,yeni işadamlarının sundukları projeler desteklenerek, eğitim programlar sayesinde Konya her geçen gün yeni işadamı sayısı artırmaktadır.

Bununla birlikte, Konya’nın girişimcilik konusunda en önemli eksiği ise kadın girişimcilerin sayısının çok az olmasıdır. Örneğin, Konya Ticaret Odası üye sayısı yaklaşık 23.000 iken 644 kayıt kadınlar üzerine görülmektedir. Ancak kendi işini yapan kadın sayısına bakıldığında bu rakam 40’a kadar düşmektedir.

Türkiye genelinde kadın girişimcilerin sayısını artırmak ve kadın girişimcilere eğitim, kapasite geliştirme desteği ile girişimci fikirlerini hayata geçirmelerinde destek sağlamak üzere TOBB bünyesinde Kadın Girişimciler Kurulu (KAGİK) oluşturulmuştur. Konya Kadın Girişimciler Kurulu’nun koordinasyonu görevini Konya Ticaret Odası üstlenmiştir. Bu çerçevede Konya’daki kadın girişimci potansiyelinin nicelik ve nitelik bakımından geliştirilmesi iş konusunda danışmanlık, eğitim ve seminerler yoluyla sağlanmaya çalışılacaktır.

d. Konya’da Girişimciliğin Geleceği

Günümüzde iş kurmak isteyen girişimcilerin en büyük sıkıntısı hiç kuşkusuz finansman zorluğudur. KOBİ`ler genellikle özkaynakları dışında fon kullanmamakta, finansman yetersizliği için ilk etapta aile içi parasal destek sağlama çabasına girmekte, ikinci bir aşama olarak banka yolunu tercih etmekte veya etmemektedir. Türkiye çalışma yasaları, şirketlere yönelik mevzuatlarda yaşanan sorunlar ve bürokratik engeller yüzünden iş ve yatırım yapmaya uygunluk açısından kötü bir performansa sahip olarak gözükmektedir.

Türk şirketlerinin mali yapısına bakıldığında ise yetersiz kredi hacmi ve risk sorunları nedeniyle birçok büyük firmanın finansman kaynağı olarak kredileri değil ticari borçları kullandığı görülmektedir. Bu nedenle de risk sermayesi ve sermaye ortaklığı gibi modellerin geliştirilmesi gerekmektedir.

Yeterli mali kaynaklara sahip olmayan girişimciler bankalara başvurduklarında ise teminat göstermekte zorlanmakta ve daha işin başında vazgeçmektedirler. Diğer yandan sunulan kredilerin ticari faiz oranlarının yüksek olması nedeniyle de kredi kullanımı olması gerektiği düzeyde değildir.
Paranın maliyetini tabii ki hesaplamak lazım ama uzun vadeli fonlardan yararlanmadan kısa vadeli borçlanma ile orta vadeli krediyi çevirmek hele uzun vadeli kredi kullandırmak yüksek maliyet nedeniyle mümkün değildir. Uygulanan finansman modeli yanlıştır. Bankaların sağladığı KOBİ’lere yönelik kredi kullandırdıkları kredinin %5′i bile değildir. Ayrıca bilindiği üzere, bankaların sunduğu kredilerin vadeleri kısa, miktar genelde düşük, faiz ise yüksek olmaktadır. Oysa girişimciliğin yeşereceği iklim için uzun vadeli (minimum 60 ay) ve düşük faiz oranlı destek kredisi kullandırılmalı, yatırımlarda tercihen en az ilk iki yıl vergiden muaf tutulmalıdır. Hatta bazı illerde uygulamaya geçilen “mikro kredi” çalışmalarına Konya’da da başlanmalıdır.

Girişimcilik ile işsizlik sorununa önemli bir çözüm bulunmakta ve ülkenin ekonomik büyümesinin dinamosunu girişimciler oluşturmaktadır. Konya’da girişimciliğin geliştirilmesi için öncelikle girişimci olma fikrinin çocukluktan itibaren kişilere aşılanması gerekmektedir. Bunun temelinde de birey ve onu yetiştiren ailenin hayata bakış açısı, toplumsal değerleri, eğitim ve inanç ve özgüven açısından artıları ve eskileri yatmaktadır. Gelişmiş batı ülkelerinde ve özellikle Amerika’da ailede verilmeye başlanan eğitim ana okullarında şekillenmektedir. Bu nedenle gazete dağıtan, limonata satan, çocuk bakan- kendi masrafını çıkarmak veya para kazanmaktan öte girişimde bulunması ailesi tarafından teşvik edilen çocuklar çoğunluktadır. Bunun ülkemizde de uygulanması ve ailelerin bu yönde teşvik edilmesi gerekmektedir. Ayrıca girişimcilikle ilgili yanlış inanışların geçersiz olduğuna ilişkin KOBİ’leri bilgilendirici eğitim faaliyetleri düzenlenerek, bu eğitimlerle KOBİ’lerin girişimci bir yapıya bürünmeleri sağlanabilir.


Hüseyin ÜZÜLMEZ
KTO Yönetim Kurulu Başkanı
TOBB Başkan Yardımcısı
(Anadolu'da Girişimcilik Kültürü Sempozyumu sunumu)

Hz.Mevlana ve Sanat


6 senedir Yeni İpek yolu dergimize hiç ara vermeden kültür, sanat ve gezi yazılarıyla (Semerkanttan,Tibet, Moğolistan ve Çin’e, Nil’den Tuna’ya, Ergenekon’dan Estergon’a ve Kosova’dan Yemen’e yani bizim coğrafyamızda Türk Sanatı) ile iletişim yoluyla herkesin istifadesine sunan Fahri Özparlak Kültür Bakanlığı aracılığı ile Topkapı Sarayına büyük ücretler ödeyerek telif hakkını alarak Konya İl Kültür Müdürlüğünce basılan (2006 Konya) Hz. Mevlana ve Sanat kitabında:

Hattatlara meşk, ressamlara renk, musikişinaslara ilham veren insanlığın piri, sönmeyen ışık Hz. Mevlana düsturu ile Mevlevilik ve Sanat, İslamiyetin ibadet telakkisi, Mevlevilikte musiki.. Fildişi oymacılığı.. Kağıt oymacılığı.. Mevlevi saatler.. Mevlevi zarafeti, Sevakıb-ı Menakıb.. Mevlana’dan hatıralar ve Minyatür Sanatı (Topkapı Sarayı Kütüphanesi arşivinden telif hakkıyla alınan 22 adet minyatür resimleri) ihtiva eden Fahri Özparlak’ın bunun yanında basılmış ve basılmayı bekleyen 48 adet kitabı bulunmaktadır.

Konya Icin Bes Yildizli Oteller Onemli


Rixos Otel’de gerçekleştirilen KTO’nun Nisan ayı Aylık Olağan Meclis Toplantısı’nda konuşan KTO Yönetim Kurulu Başkanı TOBB Başkan Yardımcısı Hüseyin Üzülmez;

“Konya İçin Beş Yıldızlı Oteller Önemli” Konya Ticaret Odası’nın Nisan ayı Aylık Olağan Meclis Toplantısı Rixos Otel’de gerçekleştirildi. KTO Meclis Başkanı Dr. Seyit Karaca Başkanlığı’nda toplanan Konya Ticaret Odası Meclisi gündem maddelerini görüştükten sonra Rixos Otel tarafından verilen akşam yemeğine katıldı.

Programın başında Rixos Hotel Konya Genel Müdürü Ali Zengin otelleri hakkında bilgi aktardı. Rixos Otel Konya’yı, 2006 yılının Haziran ayında devraldıklarını belirten Zengin, 2 yıl içinde yaklaşık 2 milyon dolarlık yatırım yaptıklarını belirtti. Rixos Hotel Konya’nın Rixos oteller zinciri içinde müşteri memnuniyeti açısından yüzde 98 birinci sırada yer aldığını belirten Zengin, Konya’nın tanıtımına katkı sağlamak için de değişik ülkelerdeki fuarlara katıldıklarını aktardı. Zengin, odalarda fitness salonunda ve otelin diğer yerlerinde düzenlemeler yaptıklarını da belirtti.

SOSYAL SORUMLULUĞUMUZUN FARKINDAYIZ

Rixos olarak sosyal sorumluluklarının da bilincinde olduklarını kaydeden Ali Zengin, 2 yıldır 680 personelle Kızılay’a kan bağışında bulunduklarını ve bunu geleneksel hale getirdiklerini dile getirdi. LÖSEV’li çocukları otellerinde ağırladıklarını ifade eden Zengin ayrıca Yaşılar Haftası’nda da yaşlılara yönelik program düzenlediklerini belirtti. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda yine çocuklar için program düzenlediklerini aktaran Zengin, TEMA vakfı ile birlikte çalışanlar ve müşteriler adına otelin bahçesine 400 sedir ağacı diktiklerini ifade etti. Hz. Mevlana’nın Konya için önemli olduğuna da değinen Ali Zengin, “Hz. Mevlana’yı, Sema’yı ve Mevleviliği anlatan küçük bir kitap bastırdık. İçinde Konya şekeri ve Mevlana ve Mevleviliği anlatan bir CD bulunduğu hediye çantasını otelimize gelen müşterilerimize hediye ediyoruz. Bu hediye paketinden tam 100 bin tane hazırlattırdık” ifadesini kullandı.

KONYA İÇİN BEŞ YILDIZLI OTELLER ÖNEMLİ

Programda konuşan KTO Yönetim Kurulu Başkanı TOBB Başkan Yardımcısı Hüseyin Üzülmez ise, şehrin gelişip büyümesinde ve tanıtımında beş yıldızlı otellerin önemli olduğuna dikkat çekerek Rixos Konya otelinde özellikle şehrin tanıtımına büyük katkı sağladığını ifade etti. Konya’da iki tane 5 yıldızlı otelin olduğunu, üçüncüsünün de geleceğinin duyumunu aldıklarını kaydeden Üzülmez, her yeni açılan beş yıldızlı otelin şehrin büyümesine katkı sağlayacağını belirtti. Otellerin kar amaçlı kuruluşlar olduğunu, ancak sosyal sorumluluklarını yerine getirerek halkla bütünleşip büyüyebileceklerini ifade eden Üzülmez, “Rixos Konya’nın bugüne kadar birçok sosyal sorumluluk projesini gerçekleştirmiş. Bundan sonra da bu programlarına devam edeceğine inanıyorum” dedi.

Programda, Konya Ticaret Odası Meclis başkanı ve Vekilleri ile Yönetim Kurulu Başkan ve üyelerine Rixos Otel’e verdikleri destek nedeniyle teşekkür plaketi verildi. Üzülmez’in plaketini Ali Zengin verirken, oda üyelerini plaketini ise Üzülmez takdim etti.

Artuklu Sikkelerinde Çift Başlı Kartal Figürü


Madeni para anlamına gelen sikke, Arapça, akçe üzerine darb olunan nakış, damga demektir. Sikke, ağırlığı ayarlanmış, yetkili idarenin ya da devletin arma veya işaretini taşıyan, küçük bir metal parçasıdır.
Tarihte ilk sikkeler, Lidya’da altın-gümüş alaşımlı doğal elektrumdan yapılmıştır. İlk zamanlar düz, sonra çizgili, sonra resimli sikkeler, Krezus döneminde saf altından da basılmaya başlanmıştır.
Batı Anadolu’da Lidyalılar tarafından M.Ö. VII. yüzyılın ikinci yarısında icat edilen sikke, çok kısa bir süre içinde bütün Ege ve Batı Akdeniz’e yayılmıştır. Aristokrat kesim tarafından basılan ilk sikkeler, aslında gündelik ticaretten çok askerlerin maaşlarının ödenmesi için kullanılmıştır.
XII, XIII. ve XIV. yüzyıllarda Anadolu’da egemen olan Türkmen devletleri kendilerine ait sikkeler darp etmişlerdir. Beyler arasında yapılan anlaşmalara göre bazen birinin, diğerinin üstünlüğünü kabul ettiğini göstermek için, bazen de paraların her iki ülkede geçerliliğini sağlamak amacıyla ortak üretilen sikkelerde bir yüz bir devlete, diğer yüz diğer devlete aittir. Selçuklu-Eyyübi, Selçuklu-Ermeni, Artuklu-Selçuklu, Artuklu-Eyyübi, Cezire Atabeki-Selçuklu, Artuklu-Selçuklu-Eyyübi, Zengi-Eyyübi ve Osmanlı-Saruhanoğlu devletlerine ait ortak sikkeler kullanılmıştır.
Artukoğulları, Hasankeyf, Diyarbakır, Harput ve Mardin’de kurulmuş Ortaçağın en önemli Türk devletlerinden birisidir. Üç kol halinde Hısnkeyfa (Hasankeyf) ve Amid (Diyarbekir), Mardin ve Meyyafarikin (Silvan) ve Harput’ta hüküm sürmüşlerdir.
Hanedanın atası ve isim babası olan ve Oğuzların Döğer boyuna mensup bulunan Eksük oğlu Artuk, Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın kumandanlarındandır. Anadolu’nun fethinde, Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında önemli katkıları olmuştur.
Artuklular, Büyük Selçuklu Devleti'ne tabi olduklarından, devlet teşkilatı, müessesesi ve idare tarzı Selçuklulara benziyordu. Devletin temel siyaseti cihad ve Haçlılarla mücadele idi. Artukluların hakim oldukları bölgelerde Türklerden başka Arap, Süryani, Rum, Ermeni ve Yahudi vardı. Her millet, kendi lisanını konuşurdu.
Artuklu hükümdarları saray ve şehirlerde kurdukları kütüphanelerde, binlerce ciltlik kitaplar toplamışlardır. Artukluların inşa ve imar faaliyetleri, mimari eserleri çok meşhur idi. Artuklular, Orta Asya ve İslam alemindeki mimariyi birleştirip kaynaştırarak, kıymetli eserler inşa ettiler. Artuklu ülkesindeki iktisadi yükselişe paralel olarak, ihtiyaca ve lüzumuna göre; hükümdar, devlet adamları, hanedan mensupları ve hayırseverler; cami, medrese, imaret, zaviye, türbe, hastane, hamam, çarşı, han, köprü, kervansaray, kale ve surlar ile medeniyet diyarı haline getirdiler.

FİGÜRLÜ ARTUKLU SİKKELERİ
1. Hükümdar Tasvirleri

Hükümdar tasvirli sikkeler, Figürlü Artuklu sikkelerinin en büyük grubunu oluşturmaktadır.
Tahta oturan hükümdar tasviri;

Mardin Müzesi, Envanter No: 2033
Nasreddin Artuk Arslan’a ait H.628 tarihli sikkenin ön yüzünde; Taht üzerine bağdaş kurarak oturmuş, sol eli ile göğsünde küre tutan hükümdar tasviri bulunmaktadır. Başın sağında ve solunda yıldız motifi işlenmiştir. Tahtın sağında Artuk Arslan, solunda Nasreddin ibaresi vardır.
Sikkenin arka yüzünde; Billahe El İmam El Mustansır Emir El Mü’minin El Melik El Kamil Muhammed. Darbı Sene Semane ve Aşrin ve Sittemain ibareleri bulunmaktadır.

Büst Şeklindeki Hükümdar tasviri;

Mardin Müzesi, Envanter No. 2088
H.611 tarihli sikkenin ön yüzünde Defne dalları ile süslü sola dönük, büst şeklinde hükümdar tasviri etrafında; Nasreddinya veddin Artuk Arslan Mekliki Diyarbekir ibaresi bulunmaktadır.
Arka yüzde ise Ebu El Abbas Ahmed El Nasreddin Allah Emir El Mü’minin El Melik El Adil Ebu Bekir Bin Eyüb. Ahid Aşere ve sittemie yazısı vardır.
Aslana Binen Hükümdar Tasviri;
Mardin Müzesi, Envanter No: 2262
H.606 tarihli sikkenin ön yüzünde aslana binmiş hükümdar sola doğru tasvir edilmiştir. Etrafında ise El Melik El Alim El Adil Nasreddin Artuk Arslan Meliki Diyarbekir ibaresi yer almaktadır.
Arka yüzde ve sitte El İmam El Nasreddin Allah Emir El Mü’minin, Sene Mie Etrafında ise El Melik El Adil Seyfeddin Ebu Bekir Bin Eyüb Darbı Bi Mardin Sene yazısı bulunmaktadır.

2. Melek Tasviri
Mardin Müzesi, Envanter No: 206
H.571 tarihli sikkenin ön yüzünde Başı Haleli fantastik bir Melek tasviri bulunmaktadır. Figürün Sağında-Sene Ahede ve sabaiyn Solunda-ve Hamsemie yazıları vardır.
Arka Yüzde Melik El Ümera Muhammed Bin Kara Arslan Bin Davud Bin Sökman Bin Artuk Nasır Emir Emir El Mü’minin. Sağda-El İmam Solda-Allah El Müstezi Bimar (din) ibaresi mevcuttur.

ARTUKLU SİKKELERİNDE ÇİFT BAŞLI KARTAL FİGÜRÜ

Çift başlı kartal ilk kez Mezopotamya’da mühürlerde M.Ö.3. bin’in sonu ile 2. bin’in başlarında görülmektedir. Daha sonra bütün Ön Asya’ya yayılmıştır. Hemen hemen bütün Anadolu ve Türk medeniyetleri tarafından sevilerek kullanılmıştır.
Çift başlı kartal motifi pek çok sembolik anlamda kullanılmıştır. Yakutlar göğün üst katında efsanevi bir çiftbaşlı kartal bulunduğuna inanmışlardır. Hayat ağacıyla beraber, gökyüzüne açılan kapının bekçisi simurg olarak da betimlenen çift başlı kartal, mezar taşlarında ise ölünün ruhunu veya ona refakat eden kuşu sembolize etmektedir. Orta Asya’da çok yaygın olan kartal kültünde tek ve çift başlı kartalı koruyucu, nazarlık, tılsım, aydınlık-güneş sembolü ve havayı tayin eden unsur olarak görülmektedir. Sikkeler üzerinde bulunan çift başlı kartalın anlamı ise bazı hükümdarlarca arma-sembol, bazılarınca da kendi gücünü sembolize etmektedir. Çift başlı kartal figürü, hükmetme gücünü destekleyen, pekiştiren bir motiftir.

Berlin Müzesi, Envanter No: 17.
Rükneddin Mevdud’a ait olan sikke H.621 tarihlidir. Ortada daire içinde çift başlı kartal figürü etrafında, darbı bi Amid sene 621 ibaresi bulunmaktadır. En dış bordürde ise El Melik El Mesud Rükneddin Mevdud Bin Mahmud Bin Artuk yazısı kare bordür arasında kalan boşlukları doldurmaktadır.

Mardin Müzesi, Envanter No: 359
Nasreddin Mahmud’a ait sikke bronzdan yapılmıştır. Ön yüzünde çift başlı, tek gövdeli kartal figürü bulunmaktadır. Anatomik olarak bozukluluklar vardır. Özellikle kartalın çift başı çizgi halinde belirtilmiştir. Sikkenin arka yüzünde El İmam El melik …ibaresi okunabilmesine karşılık oldukça tahrip olduğu için yazının devamı getirilememektedir.

Mardin Müzesi, Envanter No: 599
Bronzdan yapılan sikke, Nasreddin Mahmud dönemine aittir.
Sikkenin ön yüzünde çift başlı, tek gövdeli kartal figürü bulunmaktadır. Çift başlı kartalın ve sikkenin arka yüzündeki yazı kuşağının etrafını noktalı daire kompozisyonu çevirmektedir.

SONUÇ
Çift başlı kartal figürlü sikkeler, Artuklu döneminde ilk defa Hasankeyf ve Amid Artuklularından Nasreddin Mahmud tarafından hasankeyfte darb edilmiştir.
Artuklu döneminde çift başlı kartal figürlü sikke bastıran bir diğer hükümdar ise Rükneddin Mevdud’dur. Dairesel bir rozet içine yerleştirilen çift başlı kartal figürü Nasreddin Mahmud’un sikkesi ile çiftbaşlı kartalın işlenişi ve stil bakımından paralellik göstermektedir.
Çift başlı kartal figürlü sikke bastıran son Artuklu hükümdarı Mardin Artuklularından Şemseddin Salih’tir.
Artuklu sikkelerinde olduğu gibi Anadolu Selçuklu ve Artuklu yapılarında; surlarda, cami ve medreselerde, saraylarda koruyucu ve hâkimiyet sembolü olarak çift başlı kartalın yaygın olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Konya'da Yüksek Öğrenimin Geleceği


''Konya'da Yüksek Öğrenimin Geleceği'' toplantısı Selçuk Üniversitesi'nde yapıldı Konya Üniversiteler şehri olmalı

Konya'da yüksek öğretimin geleceği toplantısında idareciler Konya'nın üniversite şehri olmasını istediklerini belirtti. Selçuk Üniversitesi Rektörlük Senato Salonu'nda yapılan “Konya' da Yüksek Öğretimin Geleceği" konulu toplantıya, Vali Osman Aydın, Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Okudan, Konya Milletvekilleri, Milli Eğitim Bakanlığı'ndan yetkililer, YÖK'ten yetkililer, daire müdürleri ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve Konya'ya üniversite kurma çalışmaları olan Konya Ticaret Odası adına KTO Başkan Yardımcısı İsmail Hakkı Kolat katıldı.

Konya''da Selçuk Üniversitesi'nin son yıllarda büyük atılımlar gerçekleştirdiğini belirten Vali Osman Aydın, "Bugün burada Büyükşehir olan Konyamız gelecekte yüksek öğrenimde nasıl bir rol alacak onu tartışacağız. Konya''ya yeni üniversitelerin kurulması için ne gibi çalışmalar yapıp, şehrimizi üniversite kenti haline getireceğiz onun üzerinde durarak hareket edeceğiz" dedi.
Yeni üniversiteler kurarken her türlü imkanı sağlamak gerektiğini ifade eden Rektör Prof. Dr. Süleyman Okudan ise, "Birlikte hareket etmenin yanı sıra öğrencilere her türlü eğitim ve bilişim imkanını sağlamak gerekir. Selçuk Üniversitesi'ni her gün bir adım daha ileriye atmak için bir çok çalışma yaptık ama ilk yaptığımız özgür bir üniversite olmaktı, bunu başardık. Kimsenin özel hayatına fazla karışmadık, siyasi taraf olmadık. 4 sene boyunca üniversite için elimizden geleni yaptık. Bugün üniversitemiz Türkiye'de ilk 15'te yer alırken, dünyada da yarışır hale geldi" şeklinde konuştu.

Konya'da üniversite öğrencileri için her türlü imkanı sağladıklarını dile getiren Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek de şöyle konuştu: "Konya bir üniversite kenti olmalı. Biz üniversite kenti olması için her türlü çabayı sarf ediyoruz. Selçuk Üniversitesi'nde öğrencilerimizin rahat etmesi için raylı sistemi kampüs içerisine döşedik. Ulaşımda bir sorunları kalmadı. Başarılı, ihtiyacı olan, ailesi parçalanmış, gazi ve şehit yakını örencilerimize, burs vererek onlara katkı sağlamaya çalışıyoruz. Rektörümüz bugün Selçuk Üniversitesi'nin başarısından bahsediyor. Biz de bu başarının artması için elimizden geleni yapıyoruz. Bu başarı artık Türkiye'nin her yerinden belli oluyor. 25 şehirde yaptığımız bir araştırmada, öğrenciler ve velileri Konya'yı tercih ediyor. Konya bir üniversite şehri olmalı."
Konya'nın üniversite şehri olması için bu toplantılardan ilkini Ankara'da yaptıklarını hatırlatan AK Parti Konya' Milletvekili Sami Güçlü de, "Aksaray, Karaman ve Konya milletvekillerimiz harekete geçti, Konya neden üniversite şehri olmasın diye. Bugün bunu tartışıyoruz, yeni üniversitelerin kurulmasını ve başarılar elde etmesini arzuluyoruz" diye konuştu.
Toplantıda Konya'ya üniversite kurma çalışması olan K.T.O'nun projesini KTO Başkan Yardımcısı İsmail Hakkı Kolat anlattı.

Kolat, Selçuklulardan Osmanlı dönemine kadar mektep ve medreseleri ile ün yapan, ilim ve sanata önem veren Konya'nın Osmanlı döneminde yine önemli bir eğitim merkezi olduğunu, 19. yüzyılın sonlarında Konya'da 60 civarında medresenin eğitim verdiğini, bu yüzyılın sonlarına doğru batılı anlamda bölgenin en önemli okullarının da yine Konya'da kurulduğunu belirterek “Cumhuriyet döneminden sonra da Konya'da eğitim öğretime yine büyük önem verilmiş, yüksek öğretim alanında tek ama geniş bir üniversite ile diğer ilk ve ortaöğretim alanlarında da bir çok okul eğitim ve öğretime kazandırılmıştır. 1975 yılında Selçuk Üniversitesi kurularak bugün ulaştığı geniş yapısıyla, ülkemizin ve bölgemizin en önemli üniversiteleri arasına girmeyi başarmıştır.” dedi.

Üniversitelerin ülkelerin gelişme düzeyiyle büyük ölçüde ilişkili olduğunu belirten Kolat, Konya'ya teknik eğitim alanında hizmet verecek üniversitelerin kazandırılması gerektiğini, bu anlamda Konya Ticaret Odası'nın projesi olduğunu söyledi.

Proje ile ilgili bilgi veren Kolat şunları söyledi “Artık Konya'nın ikinci bir üniversiteye ihtiyacı olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz.Hatta imkan olsa da daha çok, ama altyapısını tamamlayarak çeşitli alanlarda üniversite kurabilsek ve bugün üniversite kapısında bekleyen neredeyse bir milyon gencimize buralarda eğitim verebilsek. Ama eğitiminde maddi imkanlar ölçüsünde gerçekleştirilebildiğini biliyoruz. Bu bilinçle hareket eden Konyalı iş adamlarımız, hayırseverlerimiz hep eğitim öğretimde bir adım önde olmuş, düzenlenen kampanyalarla rekor sayılabilecek eğitim öğretim merkezleri kurmuşlardır. Eğitimin önemini çok iyi bilen Anadolu sanayicisi artık gelişmek ve rekabet edebilmek için eğitime ayırdığı payı artırmaktan kaçınmıyor
Konya'nın birkaç yıldan beri gündeminde olan ikinci üniversite talebine Konya Ticaret Odası Eğitim ve Sağlık Vakfı olarak cevap veriyoruz. Bu amaçla iki yıldır özel bir vakıf üniversitesi kurmak için çalışma yapıyoruz. Bizi böyle bir çalışmaya iten, şehrin yeni üniversite ihtiyacı ve şehrin gelişme dinamikleri oldu.

Konya'nın tarım, hayvancılık ve sanayi kenti olmasının yanı sıra, eğitim merkezi yapılması yolunda bu gayretin gösterilmesi şart. Konya tarihine bakarsak, Konya'nın bir üniversiteler şehri olduğunu görürüz. Osmanlı'nın en kötü zamanlarında bile Konya 500'den fazla medrese ile eğitime devam etmiş bir şehir. Bu bağlamda üniversite kurma çalışmaları Konya'nın tarihi misyonuna yeni bir başlangıç olarak nitelendirilebilir.

Üniversite-sanayi işbirliğine büyük önem verdiğimizi söylüyoruz. Ancak üniversitelerin bugün sanayimizin ihtiyaçlarına tam anlamıyla cevap verdiğini söylemek zor. Bunun geçerli sebepleri olduğunu da biliyoruz.. Ödenek yetersizliği belki de bu nedenlerden en önemlisi. Kurulacak özel üniversiteler ile böyle bir sıkıntı yaşanmayacak böylece üniversiteler kendilerinden beklenen hizmeti en iyi biçimde verebileceklerdir. Ayrıca kurulacak üniversite, özellikle Konya sanayi için önemli bir kazanım olacaktır.

Konya Ticaret Odası olarak yola çıkış noktamız, öğrenciyi 4 yıl boyunca okula kapatan sistemden; öğrencinin iş alanı ile ilgili konuda sanayi ile devamlı temasta olduğu yani uygulamanın içinde olduğu bir sisteme geçmektir. Böylelikle hem sanayimizin ihtiyaç duyduğu eleman ihtiyacına cevap vereceğiz, hem de öğrencilerimize gerçekten okumaktan zevk alacağı ve kendilerini ispatlayabilecekleri bir ortam sunmuş olacağız.

Amacımız kuracağımız üniversitede öğrencilerin, çağdaş bilgilerle donanımlı olarak ulusal ve uluslararası alanda rekabetçi, mühendislik alanlarında başarılı, analitik düşünme, problem çözme ve tasarım yeteneğini kazanmış, girişimci, yaşam boyu öğrenmeyi kendine hedef edinmiş, modern araçları kullanma yeteneğine sahip bireyler olarak yetiştirilmesini sağlamaktır.
Konya Ticaret Odası olarak sadece teorik değil aynı zamanda uygulamaya yönelik eğitim verecek olan üniversite projemizi başlattık. Bu kapsamda öncelikle Konya Ticaret Odası tarafından yürütülen Vakıf Üniversitesi kurma çalışmaları kapsamında önemli bir yeri olan KTO Eğitim ve Sağlık Vakfı'nın kuruluşu gerçekleştirildi. Proje ile ilgili fizibilite çalışması yapıldı. KTO Eğitim ve Sağlık Vakfı adına Akabe Mahallesinde arsa alındı. Projemizin 94 bin metrekarelik bir alanda kurulmasını planlanıyoruz. Ayrıca herhangi bir problemle karşılaşmadığımız takdirde 3 ay içerisinde bu projemizin temelini atmayı hedefliyoruz.

Üniversitenin kurulması planlanan bu bölge Karatay Kent Merkezinin oluşacağı bir alan ve bu alanda bir tarafta adliye binası, yanında Araştırma ve Yüksek İhtisas Hastanesi, bitişiğinde üniversite onun yanında Adalet Parkı ve 2700 dairelik toplu konut hamlesi, ayrıca orta öğrenim kampüsünün bulunduğu devasa bir alan karış karış doldurulmuş durumda olacak. Bu tabii ki Konya ekonomisine de önemli bir canlılık sağlayacaktır.”

İsmail Hakkı Kolat ayrıca İllerimizin kalkınmasının yegane itici gücünün üniversiteler olduğunu belirterek “ Modern ve gelişmiş sanayi altyapısı ve 35 bine yakın KOBİ varlığı ile Konya, ikinci bir üniversiteye ihtiyaç duymaktadır. Üniversite-sanayi işbirliğini büyük ölçüde sağlayacak olan bu üniversitenin teknik bir üniversite olmasının önemi büyüktür. Teknik ve mühendislik konularında deneyimli ve deneyimini sanayide en verimli şekilde kullanacak gençlerimiz, bu sayede sadece ilin ekonomisini canlandırmakla kalmayacak, ülke ekonomisinin de kalkınmasına büyük katkı sağlayacaktır.” şeklinde konuştu.

Toplantıda, Konya'ya yeni devlet ve özel üniversitelerinin kurulması, alt yapı ve öğrenciler için Konya'nın durumu tartışıldı.

Fuarlar Konya Ekonomisini Canlandırıyor


TÜYAP Fuarcılık Grubu önderliğinde Konya'da yapılan fuarlar ekonomiye önemli oranda katkı sağlıyor. Yapılan fuarlar sayesinde hem Konya ekonomisi gelişiyor, hem de şehrin tanımı yapılıyor

EKONOMİYE KATKISI BÜYÜK

TÜYAP fuarın Konya ekonomisine önemli oranda katkı sağladığını belirten Konya Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı TOBB Başkan Yardımcısı Hüseyin Üzülmez, Konya'nın İstanbul'dan sonra Türkiye'nin en önemli fuar kenti olduğunu söyledi. Üzülmez, fuarlara katılım sayısının her geçen gün arttığını dile getirdi.

Üzülmez, “ Şehrimiz coğrafi konum itibariyle Anadolu'nun her köşesine açılıyor. Tarihin çok eski dönemlerinden beri Anadolu'nun en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Konya, özellikle son yıllarda fuarcılık alanındaki etkinliği ile adından sıkça söz ettirmeye başlamıştır. ” dedi. TÜYAP fuarının Konya'nın tanıtımına ve ekonomisine önemli oranda katkı sağladığını dile getiren Üzülmez, “Konya'mız için büyük önem taşıyan, tanıtım ve pazar alanlarımızın genişlemesine büyük katkıları olan fuar alanımız artık sadece şehrimiz için değil, İç Anadolu Bölgesi ve Türkiye'nin gururu olmayı başarmış, düzenlediği uluslararası fuarlarla ilimize ve bölgemiz için önemli bir ticari canlılık sağlamıştır” dedi.

Fuarlar sayesinde Konya Yurtiçi ve Yurtdışında önemli bir tanıtım atağı yaptı.
TÜYAP Konya Fuarcılık A.Ş. Genel Müdürü İlhan Ersözlü KTO-TÜYAP Uluslararası Fuar Merkezi sayesinde Konya'nın yurt içi ve yurt dışında önemli bir tanıtım atağı yaptığını belirterek Mart ayı içerisinde düzenlenen Anadolu Moda Show ve Yapı Malzemeleri, Yapı Teknolojileri ve İş Makineleri Fuarı ile Tarım, Hayvancılık, Tavukculuk ve Süt Endüstrisi Fuarı'na 150 bin ziyaretçinin katıldığını söyledi.

Konya'ya gelen fuar ziyaretçilerinin aynı zamanda Konya'yı tanıyarak turizm ve ticaretini de canlandırdığını dile getiren Ersözlü, Bazı Avrupa ülkelerinin Fuarlar sayesinde dünyaca tanındığını, bu avantajı dış ticarette en iyi şekilde kullandıklarına dikkati çekerek "Konya'da ileriki yıllarda fuarlar sayesinde tanınan ve dış ticareti bu alanda hızla artan bir şehir haline gelecektir" dedi

Zafer Çeşmesi

Konya’mızın en güzide alanlarından birisi de Mevlana ve hükümet alanlarından sonra Zafer Meydanıdır. Bilhassa Cumhuriyet’ten sonra Konya’nın seçkin ailelerinin oturduğu bir semt olarak ün yapmıştır. Daha sonraları ise neredeyse Konya’nın merkezi olmuş ve mihenk taşı görevini görmüş, zamanla da lüks mağazaların işgal ettiği bir çarşı alanına dönüşmüştür. Ayrıca Zafer Meydanı’nın Alaaddin Tepesi’ne, Gazi Lisesi’ne, Nalçacı Semti’ne, Tren Garı’na, Hükümet Meydanı’na ve Mevlana’ya ve eskiden beri Belediye binalarına çok yakın oluşu, adeta Konyalılar için bir buluşma, dinlenme ve gezinti yeri olarak görev görmesine sebep olmuştur.

Şehrin daha eski yerlerine nazaran daha çok Cumhuriyet’le özdeşleşen Zafer Meydanı adını da burada bulunan Zafer Çeşmesi’nden almıştır. Bugünkü yazımızda Zafer Çeşmesi’nin kısa tarihine değineceğiz. Buna göre; Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Cumhuriyet’in ilk belediye meclisi, 1923-1927 yılları arasında, savaşta şehit olanların ruhlarına ithaf etmek üzere Belediyece şehrin münasip bir yerine bir çeşme yaptırılmasını düşünmüş ve bu işle zamanın belediye mimarı merhum Falih Bey görevlendirilmiştir. Böylece Zafer Çeşmesi eski Kız Orta Okulu binasının 15 metre doğusuna yaptırmıştır. O tarihte şehre ilk defa getirtilen Mukbil Suyu da bu çeşmede akıtılmıştı. Yaklaşık 50 seneden beri suyu kesilmeden akan çeşme 1972 yılında, rahmetli Nalçacı’nın ölümü ile Yılmaz Kulluk’un seçilmesi arasında geçen iki ay içerisinde, bir gecede kim vurduya gitmiştir. Buranın park haline getirilmesi amacı ile kaldırılmış, kitabesi de fuarın kuytu bir köşesine atılmıştır.

1972 yılında, Selçuk Es çeşmenin böyle bir muameleye tabi tutulmasından son derce üzülmüş ve öfkelenmiştir. Bazı gazetelerde çeşme ile ilgili Belediye yetkililerini uyaran yazılar yazmıştır. Tarihini tespit edemeyeceğimiz bir zaman aralığı sonunda uğraşısı sonuç vermiş ve çeşme tekrar hayata geçirilmiştir. Bu konu ile ilgili daha geniş bilgi; çeşmeyi yaptıran ve Cumhuriyet’in ilk belediye başkanı olan Kazım Gürel’in oğlu araştırmacı-yazar rahmetli Selçuk Es’in Koyunoğlu Müzesi’nde saklanan arşivlerinde bulunmaktadır.

İşte Zafer Çeşmesi’nin kısacık tarihi böyledir. Günümüze geldiğimizde Zafer meydanı 10 yıl içinde 2 düzenlemeye tabi tutulmuş, her iki düzenlemede de Zafer Çeşmesi yerini korumuştur. İlk düzenlemede Nutuk Parkı olarak düzenlenen meydan gayet güzel bir anlayışla yapıldığı için Konyalıların sevgisini kazanmıştır. Son olarak Büyükşehir başkanı Tahir Akyürek tarafından yeni bir düzenlemeye tabi tutulmuş, eskisinden de daha güzel ve muhteşem olmuştur. Ve Zafer Çeşmesi bu yeni düzenlemenin tam merkezine oturtulmuş, adeta önemle vurgulanmıştır. Bu yeni düzenlemede çok güzel bir Selçuklu Anıtı dikilmiş, ayrıca sığ bir havuz etrafında bugüne kadar kurulan Türk Devletleri ile ilgili bayrak ve kabartmalarla süslü sütunlara yer verilmiştir. Dikilen Selçuklu Anıtı gayet güzel olmuş ve görenlerin takdirini kazanmıştır. Çünkü Konya’nın bir zamanlar Selçuklu Devleti’nin başkenti olduğunu vurgulayan ilk modern abide olmuştur.
Sonuçta belediyemizin güzel bir düzenlemesiyle, Zafer Çeşmesi, gerçek değerine yakışır bir biçimde, Zafer Meydanı’nda çok güzel bir şekilde teşhir edilmektedir. Yalnız bir soru kafamı kurcalamaktadır. O da; Acaba bu çeşmeyi görenler Kurtuluş Savaşı’nda ölen şehitlerimizin ruhlarına ithaf olmak üzere yapıldığını biliyorlar mı, sorusudur. Zan ediyorum ki, eskiler dışında bu konuyu bilen yoktur. Onun için, kitabesin de “Zafer Çeşmesi, İstiklal Harbi Şehitlerinin ervahına ithafen belediyece inşa edilmiştir, 1340” ibaresi bulunan bu çeşmenin yanına tanıtıcı ufak bir levha koymakla şehitlerimize karşı görevimizi tamamen yerine getirmiş olacağız, düşüncesindeyim.