KONYAMIZ HAKKINDA GENEL

Firuze kubbeli camileri, Mevlevi dervişlerinin bilgeliği ve ören yerleriyle Konya, insana aşkın ve inancın kutsallığını fısıldayan bir Anadolu kenti.

Eski çağlardan kalma bir yerleşim olan Alaeddin Tepesi etrafında gelişen Konya, insanoğlunun ilk toplu yerleşimlerine ev sahipliği yapan Çatalhöyük’ün yanı sıra; Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerini yansıtan türbeleri, medreseleri, çeşmeleri, camileri ve en önemlisi Mevlânâ Müzesi sayesinde her yıl yüz binlerce turisti kendine çekiyor. Mevlânâ’nın “Gel, ne olursan ol yine gel...” sözleriyle özetlenen öğretisinden etkilenerek yaşamının kalan bölümünü Konya’da geçirmeye karar veren çok sayıda yabancı yaşıyor kentte. Özü, insan ve Tanrı sevgisine dayanan Mevlevilik öğretisinin merkezi kabul edilen Konya için 17 Aralık tarihi çok önemli. Zira, Hakk’ına 17 Aralık 1273’te Konya’da kavuşan ve ölüm gününü ‘Şeb-i Arus’, yani düğün gecesi olarak adlandıran Mevlânâ, her yıl bir hafta süresince çeşitli etkinliklerle anılıyor. Sema gösterileri, söyleşiler, paneller ve tasavvuf müziği dinletilerinin gerçekleştirildiği anma törenleri, bu yıl ilk defa 1-17 Aralık tarihleri arasında yapılıyor.

HAYALİ DOĞU

Konya’nın tarihi mirasını tanımak için ilk durağımız, Karatay Medresesi. Karatay Çini Eserleri Müzesi adıyla da anılan Alaeddin Tepesi’ndeki 1251 tarihli medrese; kesme taş ve sırlı mermer tuğlanın uyumunu yansıtan mimarisi, çinili kubbesi ve zengin bezemeleriyle ortaçağ Türk sanatının başyapıtlarından biri. Karatay Medresesi’nden Mevlânâ Dergâhı’na uzanan yol, Hükümet Konağı’nın önünden geçip Konya’nın eski çarşısının bulunduğu caddeye çıkıyor. “En yeşil kubbe” denilen firuze çinilerle kaplı Kubbe-i Hadra’nın on altı dilimli muhteşem kubbesinin önünde fotoğraf çektirmek, turistler için bir ritüel. Ortaçağda Selçuklu sarayının gül bahçesi olan müzenin avlusunda gezinirken, mis kokulu güller, konuklarına Mevlânâ’nın sevgi dolu dünyasını hissettiriyor. İçerisinde konuşmanın hoş karşılanmadığı Mevlânâ Dergâhı, kendine özgü huzur dolu atmosferiyle bugüne dek görebileceğiniz en etkileyici müze belki de. Türbede, derviş mezarlarının yanı sıra; tarihi Kurânlar, el yazmaları, levhalar, sema ayinlerinde kullanılan otantik enstrümanlar, derviş kostümleri ile Mevlânâ’nın kişisel eşyaları sergileniyor. Mevlânâ semti olarak anılan müzenin arkasındaki tarihi mahalle; bir yanda türbeleri, minareleri, çeşmeleri; öte yanda taş konakları, antikacıları, sarrafları, aktarları, halıcıları, otantik lokanta ve kahvehaneleriyle insanı rüyalar alemine sürükleyen hayali bir Doğu imajı çağrıştırıyor. Semtin restore edilmiş taş konaklarının büyük bölümü; hat, çini, ebru ve tezhip kurslarına ayrılmış. Asırlarca İslam süsleme sanatlarının merkezi olan Konya’da, bu kursların yaygın olması hiç şaşırtıcı değil.

BOZKIRIN MODERN YÜZÜ

Şehir merkezindeki en büyük alışveriş ve eğlence merkezi Afra, modern Konya’nın sembolü. Şehir merkezinde tramvaydan sonra en çok kullanılan ulaşım aracı, bisiklet ve motosiklet. Kentin ortasında bir eski zaman mücevheri gibi parıldayan İnce Minareli Medrese ile ünlü Zafer Caddesi, kentin genç ve Batılı yüzü. Cumbası, geniş bir avluya açılan odaları, kafesli pencereleri ve antika mobilyalarıyla tarihi bir konakta hizmet veren Osmanlı Çarşısı Nargile Kahvesi, caddenin turistik adreslerinden. Caddenin paralelindeki Form Bulvarı, şık ve markalı ürünler satan mağazaların, kafelerin ve en çok da pastanelerin yoğunlukta olduğu bir yer. Kentin ortasında yemyeşil bir adayı anımsatan fuar parkı; göleti, sergi salonları, kültür merkezi, lunaparkı, kafeleri ve hediyelik eşya dükkânlarıyla dev bir gezi alanı. Fuarın çıkış kapısı, Alaeddin Tepesi’ne açılıyor. Zirvesine taş basamaklarla tırmanılan tepe, dümdüz bir ovada kurulan kentin en yüksek noktası. Tepenin kuzeyindeki Alaeddin Camii, Anadolu Selçuklu mimarisinin en eski mabetlerinden. Kentin hemen her yanında karşınıza çıkacak çift başlı kartal figürü, Konya’nın ortaçağda başkentliğini yaptığı Selçuklu Devleti’nin askeri arması aslında. Kentteki en zarif Selçuklu yapılarından biri de Sırçalı Caddesi’ne adını veren medrese. 12. yüzyılda Doğu’nun bilim ve sanat merkezi özelliğini kazanan Konya, sadece camiler ve medreseler kenti değil elbette. Şehir merkezindeki Aziz Pavlus Kilisesi, ihtişamlı gotik stiliyle bölgedeki Hıristiyanlar kadar Müslümanların da merakını cezbediyor.

MEVLÂNÂ SOFRASI

Selimiye Camii’nden beş dakikalık yürüyüşle ulaşılabilen Akçeşme Mahallesi’ndeki geleneksel Konya evleri, bir labirenti andıran dar ve kıvrımlı yollar boyunca, kalın avlu duvarlarının ardına gizlenmiş bir sırra benziyor. Sokaklar boyunca kesintisiz uzanan avlu duvarları ise bu sırrı gizleyen bir sur görünümünde. Tek kanatlı ahşap kapılarla dışa açılan evlerin, taş kemerli kalın kerpiç duvarları toprakla sıvanmış. Evlerdeki en dikkat çekici ayrıntı, pencerelerdeki oymalı demir kafesler. Tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerinin yanı sıra, Konya’yı başlı başına bir gurme seyahatine dönüştürmek de mümkün: Bamya çorbası, kuzu tandır, Mevlânâ böreği, tirit, etli ekmek, fırın kebabı, arapaşı çorbası, etli yaprak sarma ve hoşmerim gibi geleneksel Konya yemeklerini, sufî müziği eşliğinde deneyebileceğiniz mekânları bulmak hiç zor değil şehir merkezinde. Larende Caddesi üzerindeki Arkeoloji ve Etnografya Müzeleri, kentin kronolojik tarihini tanımak isteyenlere göre. Konya turunu çevre gezileriyle zenginleştirmek için bölgede birçok seçenek var. İnanın bir sürü sırla ayrılacaksınız Konya’dan. Türk edebiyatının ünlü ismi Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi: “Tıpkı bozkır gibi kendine özgü esrarlı bir güzelliği vardır, Konya’nın...”

Hiç yorum yok: