Hat Sanatı; (el Hattü hendesetün ruhaniyetin, yani: Cismani vasıtalarla yapılan ruhani hendese olup, sonsuz Allah'ımın Kalem Suresinde "Kalem üzerine andolsun" ayetiyle, "Kalem Vardır altın, kalem vardır kamış kalem de vardır hak aşkına susamış") dizeleriyle kalemin gücü ve siyah Nur'un hikmetine mazhar olmaktadır.
"Konya Kitabeleri ve Hat Sanatı" yazıma Konya Karatay (Çini Eserler) Müzesinden başlıyorum:
Karatay Medresesi, Sultan İzzettin Keykavus II. Devrinde, Emir Celaleddin Karatay tarafından, 649 H. (1251 M.) yılında yaptırılmıştır. Mimari bilinmemektedir. Osmanlılar devrinde de kullanılan medrese XIX. Yüzyılın sonlarında terk edilmiştir.
Anadolu Selçuklu devri çini işçiliğinde önemli yeri bulunan Karatay Medresesi, 1955 yılında "Çini Eserler Müzesi" olarak ziyarete açılmıştır.
Medrese Selçuklular devrinde Hadis ve Tefsir ilimleri okutulmak üzere "Kapalı Medrese" tipinde inşa edilmiştir. Tek katlıdır. Giriş doğudan gök ve beyaz renkli mermerden yapılmış kapı ile sağlanmaktadır. Kapı Selçuklu devri taş işçiliğinin şaheser bir örneğidir. Yazı ve desenlerle süslenmiştir. Kapının üzerinde Sülüs hatla yazılmış medresenin yapımı ile ilgili kitabesi yer almaktadır. Kapının diğer yüzeylerinde ise seçme Sülüs hat ayet ve Hadislere kabartma olarak yer verilmiştir.
Kapıdan, önce kubbe ile örtülü (şimdi üzeri açık) bir avluya buradan da bir kapı ile medreseye girilir. Medrese salonunun üzeri, merkezinde fener bulunan ve mozaik çinilerle kaplı kubbe ile örtülüdür. Kubbe kasnağında duvarların üst kısımlarındaki bordürlerde ve hücre kapıları üzerideki panolarda ayetler yazılıdır. Binanın batı yönündeki beşik tonozlu eyvanının kenarında Celî Sülüs Besmele ve Ayetel Kürsi yer almaktadır. Kubbeye geçiş elemanı olan üçgenler de ise Muhammed (S.A.V.), Musa (A.S.), İsa (A.S.), Davut (A.S.), peygamberlerin isimleri ile dört halifenin, Ebubekir (R.A.), Ömer (R.A.), Osman (R.A.) ve Ali (R.A.)'nın Kûfî hat sanatıyla yazılmış isimlerine yer verilmiştir. Eyvanın solundaki kubbeli hücre Celâleddin Karatay'ın türbesidir.
Medrese duvarlarındaki mozaik çinilerin geçmişte büyük bir kısmı dökülmüştür. Çinilerde kullanılan renkler, turkuaz (firuze, lacivert ve siyahtır).
Burada şunu da belirtmeden geçemeyceğim, Karatay Müzesi vitrinlerinde, Beyşehir Gölü kenarındaki Kubadabad Sarayı buluntuları arasında olan duvar çinileri, çini ve cam tabaklar ile Konya ve yöresinde bulunan Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait çini ve serâmik tabaklar, kandiller ve alçı buluntular da sergilenmektedir.
Sırçalı Medrese Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında 640 H. 1242 M. Yılında Fıkıh ilmi okutulmak üzere, Beddin Müslih tarafından yaptırıldığı, portali (giriş kapısı) üzerinde taş kabartma cel'î sülüs hüsni hat'dan anlaşılmaktadır. Medrese'nin içi turkuaz, kahverengi, mor ve siyah renkli çinilerle süslü olduğu için, Sırçalı ismini almıştır.
Eyvan kemerine ait nişin solunda ve yan kısmında bir madalyon içinde Medresenin mimarına ve çini ustasına ait şu kitabeler yer almaktadır: "Tuslu Mimar Osman Oğlu Mehmed bunu yaptı". Bu kitabenin karşıtı olan yüzeyde, Farsça olarak şu kitabe yazıl iken, zamanla çoğu dökülmüştür. Kitabenin Türkçesi (sülüs Hüsni Hat) "Hatıra olsun diye bu süslemeyi yaptım; Ben ölürüm, bu yâdigar kalır."
Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus II. Devrinde, vezir Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından, Hadis ilim okutturulmak üzere 125879 yılları arasında İnceminare (Taş ve Ahşap Eserler) Müzesi mimar Abdullah bin Keluk'un nezaretinde inşa edilmiştir. Doğusunda yer alan taçkapı Selçuklu devri taş işçiliğinin en güzel örnekleri arasındadır. Taçkapı Celi Sülüs Hüsnü Hat'la "Fetih" ve "Yasin" sürelerinden ayetler ile bitkisel ve geometrik motiflerle süslüdür. Kubbe kasnağında Kûfî yazı ile "ElMülkülillah"ile avlunun da kapıları ve pencere alınlıkların da geometrik ve bitkisel motiflerle bezenmiş "Ayetel Kürsi" yazılıdır.
Müzede Selçuklu, Karamanoğlu ve Osmanlı devirlerine ait, taş ve mermer üzerine oyma tekniğiyle yapılmış geometrik ve bitkisel motiflerle yapı ve tamir kitabeleri, Konya Kalesine ait yüksek kabartma rölyefler, mermer üzerine işlenmiş mezar şahidesi ve sandukalar vardır.
Başkenti Konya olan Selçukluların çift başlı kartal ve kanatlı melek figürlerinin en güzel mermer kabartma mimari örnekleri de vardır.
ALÂEDDİN CAMİ'İ: Alâeddin Mamuresi, adını verdiği tepenin kuzey doğu köşesine, köşkünün güneyine kurulmuştur. Çeşitli devirlerin mimari örneklerini, (Mahvüispat) yoluyla meydana getirilen bir çok ilavelerini bu camide barındıran mamurenin mecrası Osmanoğullarının İstanbul'daki Topkapı Sarayı'ninkine benzer. Mamurede tek, muntazam bir plan aranmamalıdır.
Kapının üstünde güzel bir sülüs ile şu üç satırlık kitabe okunur: kitabenin tarih mısrasının noktalı harfleri Ebced hasasına vurulunca 1037 rakamını buluruz. Alâeddin Cami'nin tamir kitabesidir. Mâbeddde yer yer gedikler açıldığı ve münderis olduğu için 1037 H., 1889 M. Yılında II. Abdülhamid'in zamanında Konya Valisi Surirî Paşa'nın teşebbüsü ile tecdit edilmiştir.
Kitabedeki (münderis) ve (tecdid) kelimelerine dikkat etmek lazımdır. 95 sene önce cami çok harapmış. Kitabenin üstünde bir madalyon içinde II. Abdülhamidin (Elgazi)'li bir tuğrası vardır.
Kuzey cephede 3 kapı ile altı kitabe vardır:
Birinci kapı: Zarif bir mermer sövesi bulunan bu kapının eni 1,67 m. dir. Şimdi kapının eşiği yerden 3,50 m yüksekte kalmıştır. Kapının zıvanalı kemerlerinin üstünde sekiz şualı bir yıldızın ortasında güzel bir Selçuk Celi sülüsü ile dört satır halinde şu Arapça kitabe okunur: ("Bu mübarek caminin tamamlanmasını; emirelmüminin'in burhanı büyük sultan fetih babası KılıçArslan zade şehit Sultan Keyhüsrev'in oğlu Alâeddin Keykubad emretti.")
İkinci Kitabe
Birinci kapı kitabesinin sağına yerleştirilen beyaz mermere iki satır halinde şu şekilde oyulmak suretiyle yazılmıştır.: (Cel'i Sülüs) tercümesi şudur: (Mamurenin mütevellisi Atabeyî Ayaz'dır. Şam'lı Havlan oğlu Mehmed yaptı) yani Alâeddin Caminin mütevelli ve mimar kitabesidir.
İkinci kapı: Bundan sonra mabedin 4,70 m. genişliğinde asıl tak kapısı gelir. 2,15 m eninde olan kapı şimdi zeminden 2,40 mt yukarıda kalmış ve sonradan örülerek kapatılmıştır. Kapının iki tarafında birer payanda vardır. İki payandanın arasındaki açıklık 9 mt dir. Kapının iç çerçevesi morca mermerdendir.
Somak mermerden ikinci bir çerçeve birincisi sarar. Bu çerçeve Karatay kapısına benzemektedir. Kapıyı üç tarafından 42 yapraklı bir süs sarar. Her yaprağının içine Celi Süslü Hat'la Fetih Suresinin bir kelimesi yazılmıştır. Besmele'de kapının sağındaki üçüncü çerçevenin alt tarafına oyma olarak yazılmıştır. Kapının iki tarafında helezoni süslü iki gömme sütuncuk görülür. Başlıklarında yapraklar vardır.
Tak kapının mor ve beyaz mermerlerin birbirlerine yarım daire şeklinde geçirilmesiyle meydana gelen büyük kemerinde Türk taşçılık sanatının en yüksek örneğini görüyoruz. Dantelleşen bu kemerin iki tarafına mor ve beyaz mermerden kitabe şeklinde geniş süsler yapılmıştır. Karatay Medresesi kapısının kemeri ve yazıları ihtiva eden çerçevesi aynen bu kapıdan kopya edilmiştir. Yalnız buraya üç de göbek yerleştirilmiştir. Denilebilir ki bu kapı müsveddedir. Karatay'ınki bunun temize çekilmişidir.
Üçüncü Kitabe: Bu muhteşem kemerin altında devrinin nefis bir celi sülüsü ile kabartma halinde üç satırlık Arapça kitabeye göre
Bu cami mütevelli Atabeyi Ayaz'ın elinde I. Alâeddin Keykubad zamanında 617 H. 1220 M. Yılında tamamlanmıştır.
Tak kapının solunda bir kitabe yuvası vardır. Bu yuva iki mini mini sütunun ortasında ve dantel gibi zarif bir kemerin altındadır. Kitabenin üstünde altı köşeli taştan bir mozaik süs vardır. Tam ortasındaki altı şualı bir yıldıza müsenna hatla (Muhammed) kazılmıştır. Bunun etrafındaki altı beyaz mozağide kabartma olarak Sülüs Hat'la (Lâilahe İllallah Muhammedürrasulullah) yazılmış olup, bu mozayik Selçuk taşçılık sanatının çok muvaffak olmuş bir eseridir.
Dördüncü Kitabe: Bu süsün altındaki 1,90 enindeki taşta beş satır halinde şu kabartma okunur. Bu kitabeye göre bu caminin inşasını 616 yılı aylarında I. Keykavus emretmiştir. Mabedin inşasınada Mütevelli Atabeki Ayas nezaret etmiştir.
Beşinci Kitabe: Bu kitabe tek kapının sağındadır. Güzel bir kemerle süslenen bir çerçevenin içindedir. Kitabenin üstündeki mor bir taş hendesi şeklinde oyulmuş ve aralarına beyaz mermerden işlenmiş süslü parçalar geçirilmiştir. Bunların ortasında açılmış gül şeklinde bir göbek vardır. Altında da şu dört satırlık eski Türkçe Cel'i Sülüs hat kitabe görülür.
Kitabeyi şöyle tercüme edebiliriz: (Bu mescidin ve türbeyi mutahherenin yapılmasını; Emirelmüminin yardımcısı Fetih babası, Kılıçarslan zade Şehit Sultan Keyhüsrev'in oğlu Alâeddin Keykubad; Ayaz Atabeki'nin tevelliyeti ile 616 senesinde emretti.)
Üçüncü Kapı: Bu kapı muhteşem duvarın sonundan kuzeye açılmaktadır. Bu kapının üstünde burç dişleri yoktu. Bu kapı köşkün ayakta kalan eyvanının karşısına rastlanmaktadır.
Altıncı Kitabe:Kapının kemeri üstündeki mermere yerleştirilmiş bir tabak halinde yuvarlak bir çini kitabe vardır. Kitabe iki daire şeklinde o kadar güzel olmayan bir Selçuk Cel'i Sülüsü ile yazılmıştır. Dış dairede irice yazı ile yukarıdan başlamak suretiyle yazılan şu parça vardır. İç dairede okuduğumuz daha küçük yazılı kitabe dış dairedekini tamamlamaktadır. Kitabede vaktin hükümdarı Sultan Alâeddin anıldıktan sonra (Bu, peygamberin hicretinin 617. yılı aylarında Kerimüddin Erdişah tarafından yapıldı) denilmektedir.
Dördüncü Kapı: Bu kapı kuzey duvarının bittiği noktadan 16,30 m mesafede ve topraktan 1,16 m yüksekliktedir. Sövelerinde başka bir eseri mimariden alındığı anlaşılan iki taş kullanılmıştır. Sağına da üstünde yedi satırlık Yunanca kitabe bulunan bir taş yerleştirilmiştir.
Altıncı Kitabe: Kapının kemeri altındaki mermerde Selçuk Hüsnü hat Sülüsü ile bu tarihsiz kitabede yalnız [Alâeddin'in adı anılmıştır.]
Yedinci Kitabe: Mabedin dışarıdan yedinci Selçuklu kitabesi yerden 1,40 metre yükseklikte 1,60 m eninde kemerli ve içerlek bir yere konmuştur. Burası sıvandığı için bir kapı veya pencere yerimidir, yoksa bir kitabelik mi bilinemiyor. Kemerin altındaki mermerle güzel bir sülüs ile şu üç satırlık kitabe vardır:
Mihrabın üç tarafını nefis bir Selçuk, Hüsnüi Hat Sülüsü besmele ve Kürsi Ayeti sarmıştır.
Mermer mihrabın üstünde Hüsn'ü Hat Osmanlı Sülüsü ile (KÜLLEMÂ DEHALE ALEYHA ZEKERİYYAELMİHRÂB sene 1307) yazılıdır.
Çini mihrabın üstünde kûfi bir yazının çiçeklendiği, sağır kubbede şaheser Selçuk çinileriyle yıldızlı gökler aksettirilmiştir.
Bu çinilerde semânın rengi olan mavi hakimdir. Muhtelif üçgenlere ayrılan satıhlardaki mavi, ak, siyah renklerle işlenmiş zeminlere hendesenin en zor şekillerinden süsler yapılmıştır. Bu şekillerin içinde dokuzar şualı yıldızlar görülür. Kubbenin askı köşelerindeki ikişer köşede üçgen de Dübbi Eker, Dübbi Asgari tanzim ediyormuş gibi beşer şualı, yedişer ve sekizer yıldızdan müteşekkil burçlar vardır. Bediî zevki yüksek insanlar bu manzaranın karşısında heyecanın en tatlısını tadarlar.
Kapının kemerinde sanatkârın eli sert ağacı bir dantel gibi işlediği görülür. Kemerin üstündeki levhaya nefis bir kûfi ile bir satırlık kitabe yazılmıştır.
Kapının söve boşluklarındaki ve üstündeki meyillere Selçuk Neshi ve noktasız harflerle sonradan bir kitabenin işlendiği görülür.
Minberin sağ ve sol korkuluklara yukarıdaki kollardan başlayarak nefis bi Kûfî Besmele ile Kürsî ayeti ve Âli İmran Suresi ayetleri işlenmiştir.
İslâm yazısının, Batı'da plastik sanatlar içinde değerlendirilmesi oldukça yenidir. Clement Huard' ın 1908'de Paris'te yayımlanan "Müslüman Doğunun Minyatür ve Hat Sanatçıları" Leş Calligraphes etle Miniaturistes de (Orient Musulman) adlı kitabından buyana, zaman zaman İslâm Sanatı üzerine küçük incelemeler yayımlanmıştır. Ancak 1950' lerden sonra, hat sanatına lâyık olduğu önem verilmeye bağlanmış ve hat sanatı "şarkiyatçıların" (Oriontalistes) ilgi alanının dışında, sanatın evrensel nitelikleri göz önünde tutularak değerlendirilmiştir.
Yazının sanata dönüştüğü iki uygarlık vardır yer yüzünde. Uzakdoğu (Çin ve Japon) ve İslâm Ülkeleri.
Bu ülkelerden yazı, Batı'daki resim gibi, gerçek bir sanat durumuna gelmiştir: sözcüklerin anlamından çok yazının kendisi estetik bir anlam kazanmıştır. Ancak söz konusu yazı sanatlarını Batı resmiyle karıştırmamak ve karşılaştırmamak gerekir. Söz konusu resim, hat sanatına çok yakın soyut resimler olduğunda bile.
Resim ana öğesi renktir. Ne renk ne de resmin diğer öğeleri ışık "açıkkoyu" lekeler, tonlar hat sanatında vardır. Renk söz konusu olduğunda ancak süsleyici bir nitelikte olur. Dolayısıyla, hat sanatına resim gözüyle bakmak yanlıştır. Doğuşu, gelişmesi, amacı ve kuralları, resim sanatının dışında olmuştur. Yazı, resme dönüşüp bir sureti (bitki, hayvan, insan) yansıttığında bile resim değildir. Bir "yazı resimdir."
İslâm hat sanatı içinde, Türk Hat sanatının ayrı bir yeri vardır. Arap alfabesiyle, İslâmlığı kabul etmeleriyle karşılaşan ve bu dini kabul ettiklerinde de alfabesini de (büyük ölçüde) kabul eder. Türklerde hattın bir sanat durumuna gelmesi ve özellikle "Türk Hattı" diye nitelenebilecek bir yazı üslubunun ortaya çıkışı Fatih Sultan Mehmet döneminde gerçekleşmiştir.
Uzmanlar bu anlamda, Türk Hat sanatını Şeyh Hamdullah ile başlatırlar. Yakut Mustasnî'nin yazı kurallarını gözden geçiren ve onlara yeni biçimler, yeni ölçüler getiren, dolayısıyla yep yeni bir yazı üslubu ortaya koyan ilk Türk hattatı kuşkusuz Şeyh Hamdullah'tır (14361520). Hat sanatında yol açan büyük ustalardan biri de Ahmet Karahisarî'dir (14621556). Bu hattatların hat sanatına getirdikleri yeniliklere, kişisel üsluplarına baktığımızda onları yalnızca Türk Hat sanatının kurucuları olarak görmüyoruz. İslâm Hat sanatında yepyeni bîr "el" yepyeni bir üslup olarak görüyoruz. Yazılarının bir "Besmele" (Allah'ın adıyla başlarım) ya da Kuran'dan bir âyet olması, ya da Kuran'ın bir cüzü ya da tümü olması hiçbir şeyi değiştirmiyor. Çünkü bizi (hiç değilse bugün) ilgilendiren, sözcükleri değil, yazıdır,
İslâm Hat sanatında çeşitli yazı türleri vardır. Talik, Nesih, Sülüs, Kufi, Müsenna hat, Muhakkak, Rikka, Reykanî, Divani, Tuğra hat, Küfi...
Bu türlerin de bazıları birleşerek yeni bir yazı türü oluştururlar: CelîTalik, Celî Divanî, Celî Sülüs gibi. Bu arada Yunus Emre'nin şiirlerinden tarafımdan HAT SANATI'na alıntıları yazmadan geçemeyeceğim.
(Türk hattatları şu dizelerdeki duyguyu) Çizginin Gücü: Doğrusuyla, eğrisiyle
"Menzili ırak bu yolun
Bu yola kim varası
Müşkülü çok bu yolun
Bunu kim başarası"
( Yunus. Dergâh 413. s. 126 )
Çoğun Birliği Birin Çokluğu:
"Adım adım ileri
Bu âlemden içeri
On sekîz bin 'alemi
Gördüm bir dağ içinde"
(Yunus, 12.s. 110 Değişimin Dengesi)
"Gönül yüksekte gezer
Daima yoldan azar
Dışyüzüne o sızar
İçinde ne varsa ise"
(Yunus 17. s. l 17 )
"Onun nuru karanlığı
Sürer gönül hücresinde
Beş karanlık nur ile
Bir hücreye nice sığar"
(Yunus, Divan 286.S )
"Sakıngil yarin gönlün
Sırçadır sınmayasın
Sırça sındıktan gerü
Bütün olası değil"
(Yunus 45. s. 152 )
Arayış:
"Çeşmelerden bardağın
Doldurmadan kor isen
Bin yıl orada dursa
Kendi dolası değil"
(Yunus 45.s. 152)
Bazı kitabelerde: İçinde bir araya getirmişlerdir. Örneğin birinci satır Sülüs, ikinci satır Muhakkak üçüncü satır Nesih üslüpta yazılmıştır.
Tuğra ve Divanî yazı ise Türklere özgü hat türleridir.
Gerek Tuğraların, gerek Kuran'ın, gerek l8. yüzyıldan sonra gelişen levhaların tezhipleri de Türk hat ve kitap sanatı İçinde bir özellik taşır.
İslâm sanatında, özellikle "Hat'ta Rönesans (yeniden doğuş) Osmanlı Türk toplumunda ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Saraydan Tekkelere uzanan, camî levhalarında, kitabelerde, saray, çeşme süsleme seramiklerinde, mezar taşlarında, sanduka ahşaplarında, dokuma kumaşta, işlemede ve yazmada kendini gösteren hat sanatı, Osmanlı Türkü'nün en önemli sanatlarından biri (belki de birincisi) durumuna gelmiştir.
Türk hat sanatında on binlerce yaptığım inceleme ve araştırmalarımda hattın şu eski tarifi olan Cismanî vasıtalarla yapılan ruhanî hemdese ve Yunus Emre'nin şu dizelerini çağrıştırdı:
"Alimler ulemalar
Medresede bulduysa
Ben harabat içinde
Buldum ise ne oldu."
Yunus, Divan 103s.242
"Girdim gönül şehrine
Daldım derinlere
Aşk ile seyrederken
İz buldum can içinde."
(Yunus 13. s.110)
Hattat yazıya başlarken, Rabbiyessir velâtüassir rabbitemmin bilhayr'la başlar. (Allah'ım zorlaştırma kolaylaştır. Hayırlısıyla sona erdir.) Bundan sonra gerek kağıda ve gerekse taş kitabelere hat' tın bir tarifi olan ruhani hendese başlar.
"Konya Kitabeleri ve Hat Sanatı" yazıma ileriki bir tarihte Abdülaziz Mescidi, Abdülmümin Mescidi, Akıncı (Aslantaşı) Mescidi, Aksinne Mescidi, Alevi Sultan Mescidi, ve Türbesi, Amberreis Camii ve Türbesi, Aziziye Camii, BaşarebeyFerhuniye Mescidi, Beyhekim mescidi, Bulgurdede Mescidi, Sadreddin Konevi Camii ve Türbesi, Sahibata Larende Camii, Sahibata Mescidi(Dön Baba Tahirle Zühre Mescidi vs. ile TÜRBELER (Akıncı Türbesi, Kalender BabaŞeyh Ebu Bekir Türbesi, Mevlana Müzesi, Siyavuş Türbesi vs. gibi ), MEDRESELER ve DARÜLHADİSLER (İplikçi (Altunba) Medresesi, Türbei Mevlana Medresesi, Medresei Celaliye vs.) TEKKE ZAVİYEHANKAHLAR (HızırilyasAyabakan Tekke ve Türbesi, Şemsi Tebrizi Zaviyesi ve Mezarlığı vs.) DARÜLHUFFAZLAR (Akif Paşa Mektebi, Hacı Ali SeyrafiMuallimhane, Hasbeyoğlu dar'ül huffası vs.) İMARETHANELER (İbrahimbey imareti, Sultan Selim İmareti vs.) KONYA ÇEŞME Kitabeleri, HANLAR ve KERVANSARAYLAR, Konya HAMAM SARNIÇ, KÖPRÜ, DEĞİRMEN ve KÜTÜPHANE ve MÜZELERİNDEKİ Konya kitabelerini ilerideki sayılarda yayınlanabilmesi için araştırmama vesile olan Ali cenap insan, nazik ve nazenin gönül adamı, aziz dost, sanatsever Yrd. Doç. Dr. Caner Arabacı Beyefendiye teşekkürü bir borç bilirim.
KAYNAKÇA
KONYALI İbrahim Hakkı (Yeni Kitap Basımevi) Konya Tarihi
Kitabelerin Yerinde Tarafımdan incelenmesi Konya; 1964
ALPARSLAN, Ali, Osmanlı Hat Sanatı Tarihi, İstanbul 1999.
ALPARSLAN, Ali, Ünlü Türk Hattatları, Ankara, 1992.
ARSEVEN,Celal Esad, Türk Saat Tarihi, Menşeinden Bugüne Kadar, Mimari, heykel, Resim, Süsleme ve Tezyini Sanatlar, İstanbul, tarihsiz.
AYVERDİ, Ekrem Hakkı, Fatih Devri Hattatları ve Hat Sanatı, İstanbul, 1953.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Md.lüğü Tanıtım Broşürleri
BALTACIOĞLU, İsmail Hakkı, Türklerde Yazı Sanatı, Ankara 1958.
DERMAN, F. Çiçek, "Osmanlı Asırlarında Üslup ve Sanatkarlarıyla Tezhip Sanatı", Osmanlı, II. Cilt, Ankara, 1999. Derman M. Uğur, "Osmanlı Türklerinde Hat Sanatı", Osmanlı, II. Cilt, Ankara, 1999.
DERMAN M. Uğur, Türk Hat Sanatının Şaheserleri, İstanbul 1982.
EDGÜ Ferit, Türk Hat Sanatı (Karlamalar Meşkler), İstanbul tarihsiz.
HABİB Bey, Hat ve Hattattan, İstanbul, 1305 (1888)
RADO, Şevket, Türk Hattatları, İstanbul, (1984)
SERİN, Muhiddin, Hat Sanatımız, stanbul, 1982.
SERİN, Muhiddin, "Osmnlı Hat Sanatı", Osmanlı, II. Cilt Ankara, 1993 (Soru)
ÜLKER, Muammer, Başlanıcından Günümüze Türk Hat Sanatı, Ankara, 1987.
ÜNVER, A. Süheyl, Türk Yazı Çeşitleri ve Faideli Bazı bilgiler, İstanbul 1953.
YAZIR, Mahmud Bedreddin, Medeniyet Aleminde Yazı ve İslam Medeniyetinde Kalem Güzeli1,I, Ankara, 1972, 1972; II, Anakra 1974; III, Ankara, 1989.
Konya Kitâbeleri ve Hat Sanatı
zaman: 01:57
Etiketler: eski konya, hat sanatı, kitabe, konya, konya tarihi, konyamız, tarihi eserler
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder