Osmanlı Dönemi Konya'sında Medrese Kurucusu Olarak Sufiler ve Âlimler (18.-19. Yüzyıllar) 1.Bölüm

Dr. Yaşar Sarıkaya (Almanya)

Osmanlı Devleti'nin Anadolu'daki önemli vilâyetlerinden birisi, hiç kuşkusuz, daha önce Bizanz İmparatorluğu döneminde hristiyanlar açısından da mühim bir şehir olan Konya'dır. 1 Selçuklu hâkimiyetinde yıldızı parlayan ve 12. yüzyılın sonlarına doğru İslam dünyasının en önemli siyaset, bilim ve kültür merkezi olarak yükselen şehir, Selçukluların dağılmasından sonra önemini yavaş yavaş yitirmiş ve Osmanlılar döneminde de uzunca bir süre çevre şehir (periferi) olarak kalmıştır. Osmanlı hâkimiyetindeki Konya'da, bazı istisnalar dışında 18. yüzyıla kadar yeni eğitim müesseselerinin kurulmamış olması, bu itibar kaybının en çarpıcı göstergesidir. Fakat 18. yüzyıldan itibaren Konya hem siyasî, hem dinî-tasavvufî bakımdan yeniden yükselişe geçmiştir. 1680'lerden itibaren, özellikle eğitim alanında, hızlı bir gelişme kaydedilmiştir. Bunu, sayıları 19. yüzyılda hızla yükselen, çok sayıdaki yeni medrese, mekteb, tekke v.s.'nin kuruluşundan anlıyoruz. Osmanlı döneminde Konya'da kurulduğu tespit edilen toplam 49 medresenin 45`inin kuruluşu, bu dönemde gerçekleşmiştir. 19. yüzyılın sonlarına doğru, Osmanlı Devleti'nde, eğitim-öğretim faaliyetlerine açık en fazla medresenin Konya vilâyetinde bulunduğu, vilâyet sâlnâmelerinin verilerinden anlaşılmaktadır. Medrese kurma çalışmalarında görülen bu patlamanın yanısıra Konya'da aynı dönemde çok sayıda mekteb, tekke, zâviye ve camî'nin ortaya çıktığı dikkati çekmektedir. Bütün bunlara ilaven, 18. yüzyılın başlarından itibaren vilâyetin değişik yerlerinde kütüphânelerin açıldığını, buralara, dönemin geçerli kitaplarının ve İslam bilimlerinin standart eserlerinin vakfedildiğini görmekteyiz. Bütün bu çalışmaların, Konya'yı, yeniden büyük bir eğitim ve kültür merkezi haline getirdiği açıktır.
Konya Vilâyeti'nin bu yükselişinde, yerel bilginlerin ve sufilerin, bilhassa Nakşbendi Tarikati mensuplarının rolü çok önemlidir. Açılan 45 medreseden 38'inin (yüzde 82) kurucusu ve vâkıfı, ayrıca pek çok mekteb, kütüphâne, tekke ve câmî kuruluşlarında da baş rolü alan ulemâ ve/veya sufilerdir.
Osmanlı öncesi Konya medereseleri, tarihi ve kültürel ehemmiyetlerinden dolayı, tarih araştırmalarında büyük ilgiye mazhar oldular.2 Osmanlı devrinde kurulan medreseler ise daha çok Konya kökenli araştırmacıların dikkatini çekti. Cumhuriyet döneminde, Konya yerel basınında, medreseler hakkında çok değerli hatıralar yayınlandı. Bunlardan ilki, Abdülkadir Erdoğan imzasıyla Konyada Eski Medreseler ve Medreseliler başlığı altında 1938 yılında bir yerel yayın organı olan Konya'da yayınlandı.3 Yazar, kendi hatıralarından yola çıkarak kaleme aldığı makalelerinde, medrese eğitimi hakkında çok kıymetli bilgiler sunmaktadır. Erdoğan, ayrıca, okutulan dersler ve kitaplar, bunların hangi sıraya göre okutuldukları, düzenlenen icâzet merâsimleri ve medrese talebelerinin günlük yaşamları hakkında ilginç ve değerli bilgiler aktarmaktadır. Başlık ilk anda, yazarın Konya medreselerini tek tek takdim edeceği izlenimi uyandırmasına rağmen, makale kurumsal bağlamda medreseler ve kurucuları ile ilgili değildir.
Mehmet Önder'in kaleminden 1952 yılında Konya'da yayınlanan Konya Maarifi Tarihi adlı çalışma, Selçuklu döneminden 20.yüzyılın başlarına kadar kurulan medreseler hakkında bilgiler ihtiva etmektedir.4 Eser, âdeta bir Konya medreseleri biyoğrafisi niteliğindedir. Yazar, tespit ettiği medreselerin künyesini sunmakta, bunların kuruluşu ve kurucuları hakkında elde ettiği bilgileri aktarmakta ve mimari özelliklerine değinmektedir. Fakat kitapta, eğitim-öğretimin yapısı ve içeriği ile ilgili pek fazla bilgi bulunmamaktadır.
Konuyla ilgili diğer bir araştırma, İbrahim Kutlu tarafından 1992'de Selçuk Üniversitesi'nde tamamlanan doktora çalışmasıdır.5 XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Konya Medreseleri adı taşıyan çalışma, 19. yüzyılın ilk yarısında eğitim-öğretim faaliyetine açık 33 medreseyi tanıtmaktadır. Çalışma, yapı itibariyle Mehmet Önder'in yukarıda anılan eserine benzemektedir. Burada, medreselerin adları, kuruluşları, kurucuları ve öğrenci sayıları verilmektedir.
Konya medreseleri hakkında en kapsamlı çalışma, Caner Arabacı'nın Osmanlı Dönemi Konya Medreseleri (1900-1924) adlı eseridir.6 Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'ne bir doktora çalışması olarak sunulan eser, bazı ilâveler ile Konya Ticaret Odası tarafından 1998 yılında Konya'da yayınlanmıştır. Eser, her ne kadar 1900-1924 arası bir dönemle sınırlandırılmış görünse de, esasında bütün dönemleri kapsamaktadır. Yazar, incelediği medreseler hakkında, daha önceki çalışmalarda eksik kalan çok değerli arşiv belgeleri ve vakfiyeler sunmaktadır.
Konya tarihinin büyük üstadlarından İbrahim Hakkı Konyalı, meşhur Âbideleri ve Kitabeleri İle Konya Tarihi adlı eserinde, Konya medreselerinin bir bölümüne yer vermektedir.7 Konyalı, kitabına aldığı medreselerin, daha ziyade mimârî ve sanatsal özelliklerine vurgu yapmaktadır. Bu yönüyle eser, bilhassa, Türk-İslam sanatı tarihçileri için çok kıymetli bilgiler ihtiva etmektedir. Yazar kaynak olarak, medrese kitâbeleri, Karaman Vilâyeti tahrir derfterleri (15. ve 16. y.y) ve kısmen de vakfiyeleri kullanmaktadır.
Görüldüğü gibi, Osmanlı öncesi ve Osmanlı dönemi Konya medreseleri bir çok araştırmaya konu olmuştur. Bilhassa medreselerin kuruluş, mekân ve mimârî özellikleri ile ilgli verilen bilgiler çok kapsamlıdır. Medrese vakfiyeleri ve kitâbeleri üzerine yapılan çalışmalar da az değildir. 8 Konya'da 18.yüzyıldan sonra hızla artan medrese kurma faaliyetlerinin arkasında yatan ana nedenler, insiyatif sahipleri ve patronlar sorunsalı ise, bugüne kadar - saptayabildiğim kadarıyla - sistematik bilimsel çalışmalara konu olmamıştır. Yine, bu aktivitelerde din adamları ile Konya ve civarında faaliyet gösteren - özellikle Mevlevî ve Nakşbendî tarikatine mensup - sufilerin oynadığı rol henüz yeterince aydınlığa kavuşturulmamıştır. Bu çalışma, Konya medreselerini işte bu açılardan ele almayı ve henüz yeterince araştırılmamış bu sorulara yanıtlar bulmayı amaçlamaktadır. Önce, 18. yüzyıl ile 20. yüzyıl arasındaki dönemde eğitim veren onlarca medresenin kimler tarafından kuruldukları sorusu üzerinde durulacaktır. Daha sonra, medreselerin kuruluşunda ve diğer eğitim faaliyetlerinde din adamları ile tarikat mensuplarının sözkonusu dönemde hızla artan ilgi, insiyatif ve çalışmaları üzerinde durulacaktır. Kısaca amacımız, 18. yüzyıldan itibaren Konya'da hızla büyüyen eğitim faaliyetlerini ve bu faaliyetlerde ulemâ ve sufilerin oynadığı etkin rolü, bazı medrese örneklerinden yola çıkarak ortaya koymaktır.
Bu çalışma, coğrafî olarak Konya şehri ile sınırlı olacaktır. İncelediğimiz dönemde Karaman Vilâyetine bağlı olan Niğde, Aksaray, Kayserî gibi şehirlerdeki eğitim faaliyetleri, çalışma kapsamı dışında tutulacaktır.
Yukarda zikredilen sorulara sağlıklı yanıtlar vermek için biyoğrafik eserlerde verilen bilgilerin değerlendirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla müracaat edeceğimiz kaynaklardan birisi, Konya'da, 18. yüzyıl ile 20. yüzyıl başlarında değişik alanlarda ün yapmış kişilerin hayat hikâyelerinin yer aldığı biyoğrafiler olacaktır.9 Vakfiyeler ve Konya şer'iye sicilleri ise çalışmamıza temel oluşturan diğer kaynaklardır. 1280/1864 yılından sonra yayınlanmış olan Konya Vilâyet Sâlnâmeleri, cevabını aradığımız sorular için aydınlatıcı bilgiler ve istatistikler içermesi itibariyle, önemli bir kaynaktır. Bu anılan kaynaklar dışında, İstanbul'daki Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde tesbit ettiğimiz bazı belgeler, çalışmamıza ışık tutacaktır.

Merkezlikten Periferiliğe: Önemini Kaybeden Konya

Konya, 13. yüzyılın başlarında Küçük Asya'nın çok önemli bir eğitim ve kültür merkezi idi. Bu dönemde Anadolu'da, güçlü sultanlar ve zaferlere alışık ordular vardı. Sayısız sanat eseri yapılar yapıldı, ihtişamlı medreseler kuruldu. Anadolu Selçukluları, 12. yüzyılın sonlarına doğru, Bizans'a karşı kazandıkları zaferlerden sonra Konya'da siyasî ve askerî açıdan istikrarlı bir yönetim tesis ettiler. Ulemâ'nın temsil ettiği zâhirî (sunnî) İslam anlayışı ile mutasavvıfların temsil ettiği tasavvufu, yani, şeriat ile tarikati uzlaştıran bir sunnî İslam anlayışına destek verdiler. Sunnîliğin Anadolu'da kök salmasını sağladılar. Bir eğitim kurumu olarak medresenin, Konya ve civarında kurumsallaşması bu dönemde oldu. 10. yüzyılda Horasan'da özel insiyatiflerle ortaya çıkan ve daha sonra diğer İslam bölgelerine yayılan, derslik yanında, mescid ve talebe hücrelerini içinde barındıran medrese, Selçuklular tarafından benimsendi ve geliştirildi. Böylece Konya'da, 14. yüzyılın başlarına kadar, bazıları asırlar boyunca ayakta kalan çok sayıda medrese, eğitim-öğretime açıldı.10 Ancak, Seyfiye ve Lâla medreselerinin açılmasından sonra bu dalganın durakladığını görüyoruz.
Selçuklu yöneticilerinin İslam eğitim ve öğretim kurumlarına olan ilgi ve destekleri, daha ziyade 13. yüzyılın ilk yarısında yoğunlaşmış görülüyor. Muhtemelen Selçuklular, kendilerini, sunnî İslam inancını, sapık gördükleri fırka ve mezheplere karşı müdâfa ve muhafaza etmekle yükümlü görüyorlardı. Bu amaca hizmet için medrelere ve din eğitimine büyük önem veriyorlardı.11
Selçuklu sultan ve vezirlerinin büyük ilgi ve destekleri sayesinde Konya, 13. yüzyılda, İslam dünyasının önemli bir eğitim, ilim ve kültür merkezi haline geldi. Doğudan ve batıdan pek çok ünlü din bilgini ve sufinin Konya'ya gelmesi ve buraya yerleşmesi, bu şehrin beyin göçüne sahne olması, bu saptamayı açıkça doğruluyor. Kadı Sirâceddîn Mahmûd el-Urmevî (öl. 684/1285), Sadeddîn el-Konevî (öl. 671/1272) ve Muhyiddîn ibn el-Arabî (öl. 638/1240), Konya'ya gelen dönemin ünlülerinden sadece bir kaçı. Çalışmalarını Konya'da sürdüren ve medreselerde ders veren bu isimler, Anadolu'da yüzyıllarca sürecek derin tesirler bıraktılar.12
Bu dönemde Konya'ya gelen sufi ve din bilginlerinin en meşhuru ve en önemlisi, açtığı tasavvufî yol, verdiği dersler ve yazdığı eserlerle sadece Konya'yı değil, bütün Anadolu'yu etkileyen Celâleddîn Rumî'dir (öl. 672/1273). Bugünkü Afganistan'ın Belh şehrinde doğan bu büyük şâir ve mutasavvıf, 1225 yılında babası Bahâeddîn Veled (öl. 628/1231) ile uzun bir seyahate çıktı. Bağdad ve Şam'a uğradıktan sonra Hicaz'a geldi. Oradan Konya'ya yöneldi. Burada önce babası, başarılı bir müderris olarak ün kazandı.13 Bahâeddîn Veled vefat ettikten sonra, müderrislik vazifesi oğlu Celâleddîn'e geçti. Celâleddîn başta Âltunbâ Medresesi olmak üzere Gühertaş ve Kadı İzzeddîn gibi daha bir çok medresede ders verdi.14
Böylece Konya, 13. yüzyılda, İslam inanç ve düşüncesinin üretilip geliştiriliği, din bilimlerinin ve özellikle hanefî fıkhının en yüksek düzeyde tedris edildiği çok önemli bir ilim, irfan ve kültür merkezi olarak temayüz etti. Halkın konuştuğu Türkçe'nin yanısıra, eğitim ve bilim dili olarak Arapça, şiir ve edebiyat dili olarak da Farsça büyük bir gelişme gösterdi.15 Konya'nın böylesine önemli bir merkez olarak yükselmesinde, ulemâ ve sufilere yakın ilgi gösteren ve onları her alanda destekleyen Selçuklu yöneticilerinin büyük katkısı olmuştur.
Anadolu'da büyük bir medeniyetin kurulmasına vesile olan Selçuklular'ın, 13. yüzyılın sonlarına doğru dağılmasından sonra çeşitli bölgelerde kurulan beylikler arasındaki çekişmelerden kaynaklanan siyâsî çalkantılar eğitim ve öğretim faaliyetlerini de olumsuz yönde etkiledi. Yukarda özetle sunduğumuz gelişme, canlılık ve hareketlilikte duraklama oldu. Selçuklu sonrası kurulan bir kaç medrese bir tarafta tutulursa, 18. yüzyıla kadar kayda değer bir gelişme olmadı. Özellikle Karamanoğulları Beyliği'nin dağılmasından sonra Konya, bir bilim, eğitim-öğretim ve kültür merkezi olma özelliğini giderek kaybetti.16 Bundan sonra, daha ziyade Mevlevî Tarikati sayesinde ismini duyuran Konya'yı yeniden önemli bir merkez yapma girişimleri olmuşsa da, ciddi bir başarı elde edilememiştir. Daha 15. yüzyılda, Selçuklular tarafından kurulan ve dönemlerinde çok önemli birer eğitim merkezi olarak hizmet eden bazı medreseler bakımsızlıktan kullanılamaz hale gelmiş ve sonra da kapanmıştır. Bu yüzyılın sonlarına ait bir vakıf kaydına göre Kadı İzzeddîn Medresesi hasar görmüş, Kadı Müresel Medresesi ise yıkılmıştır.17 Lâla Ruzba Medresesi'nde tedrisat çoktan kesilmişti.18 M. Akif Erdoğru'nun kaynak vermeden verdiği bilgilere göre, Osmanlılar bu dönemde, Konya ulemâsına pek sıcak bakmamışlardır.19 Böylece Konya medreseleri, itibarlarını kaybetmiş, Konyalı talebe için artık İstanbul medreseleri tercih edilir olmuştur.
Bu çöküşte, Karamanoğulları ile Osmanlılar arasında uzun yıllar süren uyuşmazlıklar ve savaşların önemli bir payı olduğu düşünülebilir. Fakat, Osmanlıların eğitim faliyetleri ve yatırımlarını daha çok başkent edindikleri şehirlerde yoğunlaştırdıklarını, büyük medreseleri ve diğer eğitim kurumlarını başkentlerde açtıklarını unutmamak gerekiyor. Her ne kadar taşrada medreseler açılmaya devam etmişse de Konya gibi şehirler, eğitim alanında gereken ilgi ve desteği pek bulamamışlardır.

Konya Eğitiminde Yeniden Yükseliş Dönemi: Âlimler ve Sufilerin Büyük Hamlesi

Osmanlı öncesi döneme ait son medrese, Karamanoğlu Beylerinden İbrahim Bey (1424-1464) tarafından yaptırılan Unkapanı Medresesi'dir.20 Osmanlı döneminde ise, 17. yüzyılın sonlarına kadar, Konya'da eğitim alanında bir duraklama devri yaşandığı görülmektedir. Yaklaşık iki asırlık zaman zarfında bir kaç medrese kuruluşu dışında hatırı sayılır bir gelişme tespit kurulmuştur.21 Uzun süren bir durgunluktan sonra ilk bilinen medrese, 1681 yılında gerçekleşmiştir. Bu tarihte, Sultan IV. Mehmed dönemi vezirlerinden Musâhip Mustafa Paşa (öl. 1097/1686)22, hadis tedrisatı için Taşkapı Dairesi adıyla bilinen Dârü'l-hadis medresesini yaptırmıştır.23 Bunu, 18.yüzyılın ilk yarısında açılan diğer medreseler takip etmiştir.
1703 tarihindeAbdülkerim Efendi tarafından Saraçzâde Medresesi kuruldu. Medresenin kurucusu, köken itibariyle, Konya'da Saraçzâde olarak ün yapan ve daha pek çok âlim ve sufi yetiştiren zengin bir ulemâ ailesine mensuptur. Diğer Konya medreseleri gibi bu medrese de bir vakıf okulu olarak kurulmuştur. Bu sebeple medresede, kurucunun ailesinden gelenler ders vermişlerdir. Örneğin, 1848 yılında burada 18 öğrenciye ders veren Şeyh Ahmed Efendi, bir Saraçzâde'dir.24 Ahmed Efendi'nin vefatından sonra, burada oğlu Derviş Mehmed Efendi (öl. 1318/1901) ders verdi. 1294/1877 tarihli Sâlnâme'ye göre Mehmed Efendi'nin 13 talebesi vardır ve Arapça'nın yanısıra Fıkıh okutmaktadır.25 Medresenin tespit edilebilen son müderrisi, icâzetini, Aladağ'lı Ahmed Rüşdü'den alan Şükrü Efendi (öl. 1342/1924)'dir.26
Bu yeni dönemde kurulan ikinci medrese Zincirli'dir. Konyalı âlim Abdürrahim b. Hüseyin tarafından 18. yüzyılın başlarında yaptırılmıştır.27 On iki hücre, bir mescid, bir avlu ve bir kütüphâneden oluşan medrese, kapısı üzerindeki zincirlerden dolayı, daha sonra Zincirli adıyla anılmaya başlanmıştır. Diğer medreseler gibi Zincirli'nin de bir vakfiyesi vardır. Abdürrahim Efendi, eğitim hizmetlerinin aksamadan verilebilmesi için, medreseye 5 dükkân vakfetmiştir. Dükkânların kira gelirlerinin büyük kısmı, aynı zamanda mütevelli olan müderrise tahsis edilmiştir. Geri kalan kısım, kütüphâne memuru ve medrese içindeki mescitte görevli imam için ayrılmıştır.
Abdürrahim Efendi, medrese bünyesinde bulunan kütüphâne için de 131 cilt kitap vakfetmiştir.28 Vakfedilen kitaplar arasında tefsir ve hadis ilminin önemli yapıtları, İslam ahlakının âbidevî eserleri (mesela: Gazalî'nin İhyâ'sı, Birgivî'nin Tarikat-i Muhammediyye'si), çeşitli fetvâ külliyeleri, fıkıh ilminde okutulan kitaplar, klasik dönem şiirlerini içeren eserler bulunmaktadır. 16. yüzyılda yaşayan ve etkileri, özellikle kendinden sonraki dönemde hissedilen, tasfiyeci, hoşgörüsüz bir din anlayışıyla 17. yüzyıl boyunca Osmanlı Devleti'ni meşgul eden Kadızâdeliler Hareketi'nin esin kaynağı Birgivî Mehmed Efendi'nin (öl. 980/1573) bir çok eserinin vakıf kitaplar arasında bulunması dikkat çekiyor.29
Zincirli Medresesi'nin ilk müderrisi, aynı zamanda imamlık ve mütevellilik görevini de yürüten Halil Efendi'dir. Saraçzâde Medresesi'nden farklı olarak bu medresede müderrislik babadan oğula geçen bir görev değildir. Halil Efendi'den sonra yeni müderrisin, Konya kadısının teklifiyle, müftü, vakıf mütevellisi ve önde gelen diğer din adamlarıyla istişâre sonucunda atanacağı, vakfiyede belirtilmiştir. Vakıf mütevelliliği ise, aile fertlerine tahsis edilen bir haktır.30
1877 yılına kadar, kimlerin Zincirli'de müderris olarak görev yaptıklarını bilmiyoruz. Sözü edilen yılda müderris, Ali Efendi'dir (öl. 1309/1891).31 Ali Efendi, bu tarihte 21 talebeye Akâid ve Fıkıh dersi verirken, 1882 yılında Akâid yanında Arapça ve Mantık dersleri okutmuştur.32 Vakfiyede müderrisliğin babadan oğula geçeceğine dair bir kural bulunmamasına rağmen, 1891 yılında vefat eden Ali Efendi'nin yerine, oğlu Mustafa Efendi geçmiştir. Mustafa Efendi'nin bu görevi 1914 yılına kadar sürdürdüğü anlaşılmaktadır.33
18. yüzyılın başlarında kurulan diğer bir medrese, Fettâhiye adıyla bilinen Gevrâkî Medresesi'dir. Medrese, Abdülfettah Çavuş adlı bir yeniçeri tarafından özellikle Tefsir ve Hadis tedrisatı için kurulmuştur.34 Bundan dolayı medrese, Abdülfettah Çavuş Dârü'l-hadis'i olarak da adlandırılmıştır.35 Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde bulunan bir dokümana göre 1187/1773 yılında müderrislik görevi, Nurullah oğlu Ömer'indir.36 18.yüzyılda görev yapan diğer müderrisler hakkında bilgimiz bulunmamaktadır. Medresede, kaynak yetersizliği nedeniyle 19. asrın başlarında durmuş olduğu tahmin edilen eğitim, daha sonra Abdülkadir Efendi'nin çabalarıyla yeniden başlamıştır. Seydişehir'e bağlı Gevrek'ten Konya'ya göç eden bir babanın oğlu olan Abdülkadir Efendi, tahsilini tamamladıktan sonra Abdülfettah Çavuş Medresesi'ni yeniden imar ettirmiştir. Bundan dolayı medrese, Gevrâkî adıyla anılır olmuştur. Abdülkadir Efendi, yeniden hizmete açtığı medresenin ilk müderrisidir. 1877 yılında sabahları Kelam, öğleden sonra ise Arapça okutmuştur.37 Tatil günlerinde serbest ders vermeye devam eden Abdülkadir Efendi'nin, özellikle Birgivî'nin Tarikat-ı Muhammediyye'sini okutması dikkat çekicidir.38 Konya'da çok az medrese hocasına nasip olan bir rağbetle karşılaşan Abdülkadir Efendi, 1312/1894 yılında müftülüğe getirilmesine rağmen müderrislik görevini ölümüne kadar devam ettirmiştir.
Saraçzâde, Zincirli ve Gevrâkî medreselerinin kurulmasıyla birlikte Konya eğitim tarihinde yeni bir dönem başlamış oluyordu. Çok sayıda yeni medrese, mekteb ve kütüphânenin kurulduğu ya da onarılarak faaliyete açıldığı bu dönem, başta medrese olmak üzere klasik eğitim kurumlarının yeniden revaç bulduğu ve rağbet gördüğü yükseliş dönemidir.. Ulemâ ve mutasavvıflar, eğitim kurumlarıyla donanan şehirde, kendilerini eğitime ve ilmin yaygınlaşmasına vermişler ve sosyal hayat üzerinde belirleyici rol oynamışlardır.
Hakikaten Konya'da, 18. yüzyılın ilk yarısına ait 7 yeni medrese tesbit edilmiştir. Aynı asrın ikinci yarısında kurulan 8 medrese de gözönüne alındığında, bu yükselişin rakamsal değeri daha çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. 1800-1850 yılları arasında 10 yeni medrese kuruluşu daha gerçekleşiyor. Dahası, klasik Osmanlı eğitim kurumlarının çöküşe terkedildiği 19. yüzyılın ikinci yarısında, Konya'da açılan medrese sayısı 20'yi buluyor (bkz. Tabela 1). Konya'da, Avrupa örneğinde ilk modern okul, ancak 1869 yılında açılabiliyor.39 1889 tarihine kadar, bir başka ifadeyle bir İdâdiye40 mektebinin kurulmasına kadar, Konya'da, eğitim sisteminin modernleştirilmesine yönelik hatırı sayılır bir gelişme kaydedilmiyor. Buna karşılık din adamlarının insiyatifiyle medrese kurma faliyetlerinde, daha önce hiç bir dönemde gerçekleşmeyen bir patlama yaşanıyor. Böylesine bir gelişme, Anadolu'nun başka hiç bir vilâyetinde görülmemiştir. Gerçi, aynı dönemde, başka şehirlerde de yeni medreseler kurulmuş, ancak Osmanlı'da modern bir eğitim sisteminin kurulmasına yönelik ciddi adımların atıldığı, bu kapsamda bir dizi reformların gerçekleştirildiği ve yeni eğitim ve öğretim kurumlarının açıldığı bir dönemde diğer vilâyetlerde Konya'dakine benzer bir medrese patlaması yaşanmamıştır. Mesela, önemli vilâyetlerden birisi olan Bursa'da 18.yüzyıldan sonra, yeni medreseler kurulduğuna dair bir kayda henüz rastlanmamıştır.41 Bir diğer önemli şehir Urfa'da ise, 19.yüzyıl boyunca, sadece bir medrese kurulmuştur.42
Konya'da bu büyük ve ilginç gelişmede en büyük pay, ulemâ ve sufilere düşmektedir. Diğer vilâyetlerle karşılaştırıldığında Konya ulemâsının medrese kurma hususunda çok istekli, aktif ve dinamik oldukları görülmektedir. Bursa'da mevcut 46 medreseden sadece 9 tanesinin (yüzde 19) kurucusu ulemâ sınıfına aittir.43 Urfa'da da benzer bir durum sözkonusudur. Burada, Osmanlı döneminde kurulan 17 medresenin sadece 5 inin kurucusu bir âlimdir.44 İstanbul ve Edirne gibi çok önemli iki şehirde de, kurucusu ulemâ sınıfına ait medrese sayısı, diğer sınıflara mensup kuruculara nisbeten azdır.45
Konya'da din eğitimine olan ilginin, medrese kurmayla sınırlı olmadığını görüyoruz. İncelediğimiz dönem dikkate alındığında, Konya'da sıradan halkın, çocuklarını medreselere gönderdiklerini, bu yüzden medrese tahsilinin, seçkin bir sınıfın ilgi alanı olmadığını anlıyoruz. 1889 yılına ait bir istatistiğe göre Konya'da mevcut 53 medresede toplam 2192 talebe öğrenim görüyordu.46 Bu rakam, okuma-yazma oranının da küçümsenemeyecek bir düzeyde olduğunu gösteriyor. Medrese tahsiline olan ilginin, 18. yüzyılda da aşağı yukarı aynı düzeyde yüksek olduğunu tahmin ediyoruz. Zira, Lâle Devri olarak meşhur olan Damad İbrahim'in vezirlik döneminde (1718-1730), Konya'da medrese tahsili yapan öğrenci sayısının binden aşağı olmadığı sanılmaktadır.47
Konya medreselerinin, 18. ve 19. yüzyılda, çevre şehir ve köylerlerden de rağbet gördüğünü, öğrenci göçlerinden anlıyoruz. Özellikle İçel, Antalya, Karaman ve Hadim'den, daha sonra ünleri Anadolu'nun her tarafına yayılan ve saygınlık kazanan öğrenciler geldi. Bunların bir çoğu ilmiye teşkilatında yüksek mevkilere yükseldiler. Bazıları da bulundukları yerlerde müderris, müftü, vaiz, sufi v.s. olarak din eğitimine katkı sağladılar. Bunlardan biri İçel'li Şeyh Mehmed Sadık Efendi (öl. 1287/1870)'dir. Uzun bir ilim yolculuğu çerçevesinde Karaman, Niğde ve Kayseri gibi şehirleri gezdikten sonra Konya'ya gelmiş ve burada dönemin müftüsü Abdülahad Mehmed Efendi (öl. 1264/1848)'den icâzetini aldıktan sonra, onlarca talebe yetiştiren bir müderris olarak ün yapmıştır.48 Bir diğer göçmen öğrenci Abdülbasır Efendi (öl. 1314/1896)'dir. İçel'e bağlı Silifke'de doğan Abdülbasır Efendi, eğitim için Bursa ve Denizli üzerinden Konya'ya geldi. Burada kısa zamanda meşhur oldu. 19. yüzyılın büyük âlimlerden birisi olarak ünü her tarafa yayıldı.49

Kurucular ve İnsiyatorlar

18. yüzyıldan itibaren hızla yükselen bu büyük eğitim hamlesinin arkasında yer alan, onlarca medrese kuran ve Konya'nın yeniden câzibe merkezi haline gelmesini sağlayan insiyatifin sahiplerini biraz daha yakından tanımak yararlı olacaktır.
1681 ile 1900 yılları arasında, Konya'da kurulduğu tesbit edilen toplam 46 medreseden sadece 7'sinin kurucusu, ulemâ sınıfına ait değildir. Yukarda zikredilen Taşkapı Dairesi, Vezir Mustafa Paşa tarafından kurulan bir okuldur. Feyziye, Köprübaşı ve Kütüphâne adlı medreselerin kurucuları ise Ağa'dır. Ovalıoğlu'nu Çelik Mehmed Paşa (öl. 1179/1765)50, Paşa Dairesi'ni de Ebubekir Sami Paşa (öl. 1265/1849)51 kurmuşlardır. Her iki kurucu, Konya'da valilik yapmıştır. Gevrâkî adlı medresenin kurucusu, bir yeniçeri olan Abdülfettah Çavuş'tur. Süleymâniye'nin kurucusunun kim olduğunu şimdiye kadar tesbit edilememiştir. 46 medreseden 38'inin bir âlim ya da sufi tarafından kurulmuş olduğunu daha önce belirtmiştik. (bkz. Tabela 2b).
Kurucusu Ağa olan medreselerden biri olan Kütüphâne'nin üzerinde durmak istiyoruz. Medreseyi, Girit kökenli fakir bir aileden gelen ve III. Selim'in (1761-1808) annesi Valide Sultan'a kethüda olan Yusuf Ağa, Vehhâbi istilası nedeniyle yarıda kesmek zorunda kaldığı hac vazifesinden dönüşte Konya'da ikamet ettiği sırada yaptırmıştır. 1797 yılında açılan medrese,on hücre, bir derslik ve bir kütüphâneden oluşmaktadır.52 Medrese, vakfiyesinden anlaşıldığına göre, çok az okula nasip zengin bir gelir kaynağına sahiptir. Vakfedilenler arasında 269 cilt kitaptan başka, Atina'da çok sayıda zeytin ağacı, bağ ve bahçeler, Midilli Adası'nda içinde bağ, bahçe ve hamamın bulunduğu büyük bir konak, zeytin değirmenleri ve dükkânlar bulunmaktadır.53 Vakfiyeye göre müderrisin ücreti, günlük 60 akçe'dir. Günlüğü 60 akçe olan medreseler, Osmanlı Devleti'nin en yüksek medreseleridir. Dolayısıyla, Kütüphâne Medresesi'nin derecesinin İstanbul'daki altmışlı medreselere denk olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumun, eğitim alanında Konya'nın yükselmesine önemli katkılar sağladığı açıktır.
Kütüphâne Medresesi'nde, ünleri Konya sınırlarını aşan müderrisler görev yapmıştır. Bunlardan birisi Mehmed Efendi'dir (öl. 1297/1880). İçel'li olan ve özellikle Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Kelam ilimlerinde derin vukufiyeti bulunan bu müderris, yerel kaynaklara göre, Nakşbendi Tarikatı'nın önde gelen şeyhlerinden birisidir. İlmî ve tasavvufî etkinlikleri yanısıra Konya Vilâyet İdâre Meclisi üyeliği de yapmıştır.54
Kütüphâne Medresesi, yukarda zikredilen Taşkapı Dairesi'nden sonra, incelediğimiz dönemde, saraya bağlı bir kimse tarafından Konya'da kurulan ikinci medresedir. Bu, Osmanlı Devleti'nin Konya'da, eğitim ve öğretime giderek artan bir oranda ilgi göstermeye başlamış olduğunun bir işâretidir. Hemen hemen aynı dönemde, başkent İstanbul'da, sarayda görevli birisi tarafından yeni bir medresenin daha kurulduğunu görüyoruz. Bu, Ağazâde ismiyle meşhur 16 hücre ve bir derslikten oluşan medresedir.55 Kurucusu, Saray-ı Hümâyûn Hocası olan İsmâil el-Konevî'dir (1195/1781).56
Yukarda zikrettiğimiz gibi, Konya'da medresenin itibar kazanması ve din eğitiminin yükselmesine, burada valilik yapan bazı şahsiyetler de destek olmuşlardır. Kurucusu vali olan medreselerden ilki Ovalıoğlu'dur. 12 hücre ve bir derslikten oluşan medreseyi, Çelik Mehmed Paşa, Konya valiliği sırasında yaptırmıştır.57 Bânisi vali olan ikinci medrese ise, Paşa Dairesi'dir. Tanzimat döneminde Konya valisi olan Ebubekir Sami Paşa, üzerinde ilerde etraflıca duracağımız medreseyi, 1846 yılında yaptırmıştır.
Ancak, Konya'da medresenin ve din eğitiminin itibar kazanması ve yükselmesinde en önemli payın ulemâ ve sufilere ait olduğunu, daha önce yazmıştık. Şimdi burada, medresenin Osmanlı Devleti genelinde itibar kaybettiği bir dönemde, halkı ve sevenlerini mobilize ederek, bu kurumun Konya'da revaç bulmasını ve rağbet görmesini sağlayan âlim ve sufileri daha yakından tanıtmak istiyoruz.
Konya'da medrese kurma bakımından etkin olan ulemâ ailelerinden birisi, bir çok ünlü sufi ve din bilginini yetiştiren Hâdimî ailesidir. Bunlardan en meşhuru, başta Kelâm, Fıkıh, Ahlak ve Tasavvuf olmak üzere çeşitli İslam bilimlerinde önemli eserler kaleme alan ve 18. yüzyılda Hadim gibi küçük bir kazada, Anadolu'nun en büyük eğitim merkezlerinden birini kuran Muhammed el-Hâdimî'dir (öl. 1176/1762).58 Hâdimî, yaşadıkları şehirlerde müftü, vâiz ve müderris olarak görev yapan ve halk arasında saygınlık kazanan çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Torunu Ahmed Efendi (öl. 1248/1832), sadece bir öğretmen olarak değil, fakat aynı zamanda bir müftü ve hayırsever bir medrese kurucusu olarak Konya eğitim tarihinde önemli bir yere sahiptir. Abdullah Efendi'nin oğlu ve Hâdimî'nin torunu olarak doğan Ahmed Efendi, ilk tahsilini babasından aldıktan sonra İstanbul'a gitmiş ve dedesinin yetiştirdiği, Ayaklı Kütüphâne olarak tanınan ünlü Mehmed el-Antakî'de çeşitli İslam bilimlerini okumuştur.59 Medrese tahsilini tamamladıktan sonra Konya'ya gelen Ahmed Efendi, burada, Müftü Bağlıcalı İbrahim Efendi'nin (öl. 1242/1827) kızını alarak, daha sonraki kariyeri açısından önemli bir evlilik yapmıştır.60 İlk meslekî tecrübelerini, Hâdimî'nin diğer torunu Eşenlerlioğlu Seyyid Abdurrahman Efendi'nin 1813'de kurduğu Ziyâiye Medresesi'nde yapmıştır.61 Medresedeki başarıları ve şehrin ileri gelen âlimleriyle kurduğu yakın ilişkiler, onu, kısa sürede Konya Müftülüğü'ne yükseltmiştir.
Ahmed Efendi'nin geriye bıraktığı önemli eserlerden birisi, müftülüğü sırasında yaptırdığı İrfaniye Medresesi'dir.62 30 talebe hücresi ile Konya'nın büyük medreselerinden biri olan İrfaniye, içinde yaklaşık bir asır eğitim-öğretim yapılan bir okul olarak Konya eğitim tarihine geçmiştir. 19. yüzyıl Konya tarihinde önemli yerleri olan bir çok hayırsever, müftü, eğitimci, hattat ve şair bu medreseden yetişmiştir.63
Hâdimî ailesinin, 18. ve 19. yüzyılda, Konya'da medresenin yükselmesinde ve din eğitim ve öğretiminin gelişmesinde önemli bir payı ve katkısının olduğu görülmektedir. Ulemâ insiyatifi, elbette Hâdimî ailesiyle sınırlı kalmamıştır. Medrese kuran, din eğitimi için geliri yüksek mal ve mülk vakfeden başka aileler de vardır.

1 Konya Tarihi ile ilgli bkz.: İbrahim Hakkı KONYALI, Âbideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi, haz.: Enes kitap sarayı, Konya 1997; Mehmet ÖNDER, Mevlâna Şehri Konya, Konya 1962. Konya hakkında kapsamlı bir bibliyografya için: Besim DARKOT, "Konya", İslâm Ansiklopedisi, 6. cilt, ikinci baskı, İstanbul 1967. S. 841-853.
2 Örneğin, ÖNDER, Mevlâna Şehri, S. 121-140; Aptullah KURAN, Anadolu Medreseleri, I, Ankara 1969; Metin SÖZEN, Anadolu Medreseleri, Selçuklu ve Beylikler Devri, İstanbul 1970-1972, 2 cilt; M. Akif ERDOĞRU, "Onbeşinci Yüzyıl Sonlarına Kadar Konya Medreseleri", Yeni İpek Yolu, Konya I: Özel Sayı, Konya 1998. S. 35-39; Zeki ATÇEKEN, Konya`daki Selçuklu Yapılarının OsmanlıDevrinde Bakımı ve Kullanılması, TTK Basımevi, Ankara 1998.
3 Abdülkadir ERDOĞAN, "Konyada Eski Medreseler ve Medreseliler", Konya, 20-27 (1938).
4 Mehmet ÖNDER, Konya Maarifi Tarihi, Konya 1952.
5 İbrahim KUTLU, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Konya Medreseleri, yüksek lisans tezi, Selçuk Üniversitesi, Konya 1992.
6 Caner ARABACI, Osmanlı Dönemi Konya Medreseleri (1900-1924), Konya Ticaret Odası, Konya 1998.
7 KONYALI, Tarih. S. 785-906.
8 Bu saptama, daha çok Selçuklu medresleri için geçerlidir. Yukarda zikredilen çalışmalar dışında şu eserlere de bkz.: J.H LÖYTVED,. Konia, Inschriften der seldschukischen Bauten, Berlin 1907; F. SARRE, Konia. Seldschukische Baudenkmäler, Berlin 1921; Osman TURAN, "Selçuklu Devri Vakfiyeleri - Şemseddin Altun-Aba, Vakfiyesi ve Hayatı", Belleten, XI/41 (1947), S. 197-235; a.mlf., "Selçuklu Devri Vakfiyeleri III. Celâleddin Karatay, Vakıfları ve Vakfiyeleri", in: Belleten, XII/45 (1948), S. 17-170; M. Z. ORAL, "Sırçalı Medrese", Belleten, XXV (1961), S. 355-96.
9 Burada özellikle aşağıdaki eserler sözkonusudur: Veli Sabri UYAR, "Konya Bilginleri", Konya, 118-140 (1948-1950); a.mlf., "Hattatlar Armağanı", Konya, 107-136 (1947-1950); Numan HADİMİOĞLU, Hadim ve Hadimliler Bibliyografyası, Ankara 1983; a.mlf., Hz. Hâdimi ve Hâdimliler Bibliyoğrafyası, Ankara 1988; Hasan ÖZÖNDER, Konya Velileri, ikinci baskı, Konya 1990; Hanefi AYTEKİN, İz Bırakan 100 Ünlü Konya Valisi, Konya 1994; M. Ali UZ, Baha Veled`den Günümüze Konya Alimleri ve Velileri, Konya 1993-1995. Ayrıca şu çalışmalar da biyoğrafik bilgiler içermesi dolayısıyla dikkate değerdir: Macit SELEKLER, "60 Yıl Önce Konya", Şehir Postası Gazetesi, 13. Şubat - 7. Mart 1962; Mahmut SURAL, "50 Yıl Önceden Bu Yana Her Yönüyle Konya", Yeni Konya, 21. Temmuz 1975 - 13. Nisan 1976.
10 Konya'da ilk medresenin 598/1201 yılında Emir Şemseddin Ebu Said Altunba tarafından kurulduğu sanılıyor. Bunu, daha sonra bir dizi başka medrese takip etti. Bunlardan Mevlanâ (Gühertaş), Nizâmiye, Tâc-ı Vezir, Muslıhiye (Sırçalı), Karatay ve Atabekiye Osmanlı döneminde de önemlerini korudular. Selçuklu medreseleri için bkz.: KONYALI, Tarih, 875-906; ÖNDER, Maarif, S. 6-33.
11 Türkiye Selçukluları için bkz.: Ibn BÎBÎ, al-Awâmir; AKSARÂYÎ: Musâmeret ül-ahbâr. Mogollar Zamanında Türkiye Selçukluları Tarihi. Neşr., Osman TURAN, TTK Basımevi, Ankara 1944; Cl. CAHEN, Pre-Ottoman Turkey, London 1968; Osman TURAN, "Anatolia in the Period of the Seljuks and the Beyliks", Cambridge History of Islam, Cambridge 1970, I, 257.
12 Hilmi Ziya ÜLKEN, "Konyada Anadolu Selçukîleri Devrinde İlim ve Felsefe", Konya, 8 (1937), S. 490-497; Yunus Emre TANSU, "XIII. Yüzyılda Bir İlim ve Kültür Merkezi Olarak Konya", Türk Yurdu XVI (1996), S. 34-37.
13 Bahâeddîn Veled'in hayatı ve tasavvuf anlayışı için: Fritz MEIER, Bah_'-i Walad. Grundzüge seines Lebens und seiner Mystik, Leiden 1989.
14 Zeki ATÇEKEN, "Konya Şer`iyye Sicil Kayıtlarına Göre Konya Selçuklu Medreselerinde Osmanlı Zamanında Görev Yapan Müderrisler", Yeni Ipek Yolu, Konya I: Özel Sayı, Konya 1998. S. 53-62.
15 ÜLKEN, a.g.e., S. 492; TURAN, Anatolia, S. 257.
16 Burada Osmanlı iskân siyâsetinin önemli bir rolü olduğu tahmin ediliyor. Zira, ÂŞIKPÂŞA-ZÂDE (Tevârîh-i Âlî Osmân, İstanbul 1332, S. 163) ve Joseph VON HAMMER (Geschichte des Osmanischen Reiches, II, 86f) gibi tarihçilerere göre Konya elitleri, buranın Osmanlılar tarafından alınmasından sonra, aileleriyle birlikte İstanbul'a getirilmişlerdir.
17 KONYALI, a.g.e., S. 417, 421; ERDOĞRU, a.g.e. S. 39.
18 ERDOĞRU, a.g.e. S. 39.
19 ERDOĞRU, a.g.e. S. 39.
20 Metin SÖZEN, Anadolu medreseleri: Selçuklu ve Beylikler Dönemi, İstanbul 1972, II, 238; ARABACI, a.g.e., S. 214.
21 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Cevdet/Maarif, Nr. 2739 ve 7760'ta bulunan belgelere göre Konya'da Vezir-i azam Piri Mehmed Paşa (öl. 938/1532-33)'ya nisbet edilen ve 18.yüzyıl ortalarında tekke'ye dönüştürülen bir medreseden söz edilmektedir. Arşivdeki diğer belgelerde (Mesela: BOA, Cevdet/Maarif, Nr: 3242, 6756 ve 8398) Abdulhalim, Kadı Ahmed Efendi ve Astarzâde isimli kişilerce yaptırılan ve bugüne kadar bilinmeyen 3 medrese daha tespit ettik. Bu medreselerle ilgili ayrıntılı bilgi bulamadığımızdan, bunların 18. yüzyıldan önce kurulup kurulmadıklarını bilmiyoruz.
22 Hayatı için bkz.: İ. Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, Ankara 1951, III/I, 438, 490 - 91.
23 Konya Vilâyeti Sâlnâmesi (KVS) 1332, S. 551; ÖNDER, Maarif, S. 41; Sami AĞAOĞLU, Konya Şer`iyye Sicillerine Göre Şeyh Ahmet Efendi Vakfı, Eserleri ve Vakfiyeleri, yayınlanmamış yüksek lisan tezi, Konya 1996.
24 Şeyh Ahmed Efendi (öl. 1286/1869) tahsilini Abdulahad Efendi'de tamamladı ve ondan icazet aldı. Kendisi, 19.yüzyıl Konya'sının önde gelen Nakşbendi-Halidiyye şeyhlerindendir. Bkz.: UYAR, "Bilginler", a.g.e., 120-121, S. 42.
25 KVS, 1294/1877, S. 143.
26 UYAR, "Hattatlar", a.g.e., 135-136, S. 15.
27 ÖNDER, Maarif, S. 42; KONYALI, Tarih, S. 888; ARABACI, a.g.e., S. 431.
28 Caner Arabacı tarafından açıklanan vakfiye, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi (VGMA), Nr. 582/1, S. 119-121'de bulunmaktadır.
29 Birgivi'nin hayatı ve eserleri için bkz.: BURSALI Mehmed Tâhir Efendi, Osmanlı Müellifleri, İstanbul 1972, I, 284-286; GAL, G II, 440 - 441; Emrullah YÜKSEL, "Birgivî", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1992, VI, 191-194.
30 VGMA, Nr. 582/1, S. 121.
31 KVS, 1294/1878/1877, S. 145.
32 KVS, 1300/1882-83/1882, S. 55.
33 Sâlnâme-i Maârif-i Umûmîye (SMU) 1319, S. 838-839; UZ, Konya Alimleri, I, 179.
34 1131/1718 tarihinde öldürüldüğü için medreseyi oğlu Mustafa tamamladı. Bkz.: KONYALI, Tarih, S. 369.
35 ÖNDER, Maarif, S. 45
36 BOA, Cevdet/Maarif, Nr. 6835.
37 KVS, 1294/1878/1877, S. 141.
38 A.g.e., S. 141.
39 ÖNDER, Maarif, S. 55-56
40 İdâdiyeler 1869 eğitim reformundan sonra açıldı. İlk idâdiye İstanbul'da kuruldu. Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Yahya AKYÜZ, Türk Eğitim Tarihi, İstanbul 1993, S. 111; H. Ali KOÇER, Türkiye´de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi (1773-1923), İstanbul 1991, S. 101-104; Ekmeleddin İHSANOĞLU, "Tanzimat Öncesi ve Tanzimat Dönemi Osmanlı Bilim ve Eğitim Anlayışı", 150. Yılında Tanzimat, Ankara 1992, S. 335-396, burada S. 367-373; Bayram KODAMAN / Abdullah SAYDAM, "Tanzimat Devri Eğitim Sistemi", 150. Yılında Tanzimat, Ankara 1992, S. 475-496, burada S. 485-486.
41 Bkz.: Mefail HIZLI, Osmanlı Klasik Döneminde Bursa Medreseleri, İstanbul 1998.
42 Bkz.: Mahmut KARAKAŞ, Cumhuriyet Öncesi Şanlıurfa`da Kültür ve Eğitim, Ankara 1995.
43 Bkz.: HIZLI, a.g.e.
44 Bkz.: KARAKA¡, a.g.e.
45 İstanbul ve Edirne medreseleri için bkz.: Mübahat S KÜTÜKOĞLU, "1969`da İstanbul Medreseleri", İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, 7-8 (1977), S. 277-392. Rumeli vilâyetlerindeki medreseler için bkz.: M. Kemal ÖZERGİN, "Eski Bir Rüznâme`ye Göre İstanbul ve Rumeli Medreseleri", İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, 4-5 (1973-74), S. 263-289.
46 KVS 1317, S. 69; MEHMED ZİYA: Konya Seyahatı Hatıratından. Dersaaadet 1328. S. 34.
47 KÜÇÜKDAĞ, Lâle Devri`nde Konya, yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Konya 1989, S. 182
48 UYAR, "Bilginler", a.g.e., 118-119, S. 45; UZ, a.g.e., I, 98-99.
49 SURAL, a.g.e., 30 Eylül 1975, S. 2; UZ, a.g.e. I, 103-104.
50 MEHMED SÜREYYA, Sicilli-i Osmanî, İstanbul 1996. Ed. Nuri AKBAYAR, cilt IV, 1047; AYTEKİN, a.g.e., S. 132.
51 A.g.e., S. 124.
52 Bkz.,Yusufağa Kütüphanesi, Tarihçe, Teşkilât ve Kataloğu, (haz.: M. Lütfi İkiz); KONYALI, Tarih, S. 790; ÖNDER, Maarif, S. 44; ARABACI, a.g.e., S. 418.
53 VGMA, Nr. 2131, S. 116; KŞS, Nr. 111, S. 9-10; ARABACI, a.g.e., S. 420-423; Yusufağa Kütüphanesi Kataloğu, S. 16.
54 UYAR, "Bilginler", a.g.e., 123-124, S. 31.
55 Medrese, kurucusuna nisbetle Konevî Hafız İsmâil adını da taşımaktadır.
56 BOA, Cevdet/Maaarif, Nr. 9147; ÖNDER, Maarif, S. 43; UYAR, "Bilginler", a.g.e., 139-140, S. 2; a.mlf., "Hattatlar", a.g.e., 116-117, S. 60; ARABACI, a.g.e., S. 225. İsmâil el-Konevî'nin hayatı ve eserleri için bkz. MURÂDÎ, Silk ad-durar fî a_yân el-qarn es-sânî aşar, Bağdad, Musannâ, tarihsiz, I, 258.
57 BOA, Cevdet/Maarif, Nr. 8876; KVS, 1332, S. 549; ÖNDER, Maarif, S. 42.
58 Bkz. Sarıkaya, Yaşar: Ab_ Sa _d Muhammad al-H_dim_: Karriere und Einfluß eines osmanischen Provinz-Gelehrten im 18. Jahrhundert, 27. Deutscher Orientalistentag 1998 /Bonn (28. September - 2. Oktober 1998); a.mlf., Ab_ Sa _d Muhammad al-H_dim_ (1701-1762): Netzwerke, Karriere und Einfluss eines osmanischen Provinzgelehrten. Hamburg, 2005
59 UZ, a.g.e., I, S. 124.
60 UZ, a.g.e., I, S. 124; HADİMİOĞLU, Hadim, S. 122.
61 Bu medrese için bkz.: ÖNDER, Maarif, S. 44; ARABACI, a.g.e., S. 437.
62 SMU 1319, S. 839; VGMA, Nr. 2181, S. 265; SURAL, a.g.e., 5. Ağustos 1975, S. 3.
63 Bunlar arasında Özdemiri Medresesi kurucusu Karamanlı Mustafa Efendi (öl. 1259/1843), Muhaddis Dairesi adlı medresenin kurucusu Muhaddis Ahmed Efendi (öl. 1255/1839) ve Ereğlili Adil Efendi (öl. 1284/1868) vardır

Hiç yorum yok: