Eski Zamanlarda Oluşan Konya İç Denizi ve Hakkında Anlatılan Efsaneler

M. Sabri DOĞAN
Arkeolog-Koyunoğlu Müzesi,

Eski Konya İç Denizi; yani, literatürde geçtiği şekliyle Büyük Konya Gölü, İç Anadolu Bölgesi'nde 37- 38 kuzey enlemleri ile 32- 34 doğu boylamları arasında, Konya, Çumra, Karaman, Ereğli ve Karapınar ovalarını içine alan Büyük Konya Kapalı Havzası'nda yer almaktaydı. Konya Kapalı Havzası'nın tabanı, 1.8 milyon yıl ile 10.000 yıl arasındaki bir dönemde ortalama derinliği 15-20 metre olan ve yaklaşık 4.300 km2'lik bir alanı kaplayan bir gölle kaplanmıştır. Daha sonraki dönemlerde tropikal iklim şartlarının yavaş yavaş ortadan kalkması ve iklimin kuraklaşması ile göl tedrici olarak çekilmiş ve zamanla Konya Gölü'nün sınırları daralmış, günümüzde ise neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır.
Büyük Konya İç Denizi'ni daha iyi anlayabilmek için dünyanın oluşum sürecini bilmek sanıyorum yerinde olacaktır. Bu bakımdan yazımızın başında kısaca dünyan oluşum süreci hakkında çok genel bilgiler vermeye çalışacağız. Buna göre; Günümüzden 225-210 milyon yıl önceki zaman aralığında dünyamızın eski karaları bir arada bulunuyordu. Bu süper kıta "Pangaea" olarak adlandırılmıştır. Bu devirde ise Türkiye'de karasal alanlar kuzey-Anadolu, Marmara'nın doğusu, Biga yarımadası'nın batısıyla güneydoğu Anadolu'nun orta yöreleri ile Anamur ve Bitlis çevreleriyle sınırlıydı. Bu zaman aralığında Türkiye'nin büyük bir bölümü 200 metre derinlikte sığ bir denize sahiptir.
Daha sonra oluşan 170-165 milyon yıl önceki zaman aralığında ise süper kıta Pangaea Gondwna ve Laurasia isimli iki süper kıtaya ayrılmıştır. Bu devirde Türkiye'nin büyük bir bölümü yine sığ bir denizle kaplıdır. 120-100 milyon yıl önceki devirde ise Türkiye'de sığ deniz alanları daha önce kara halinde olan Kuzey Anadolu bölgelerini ve Güney Doğu Anadolu bölgelerini işgal etmiştir. 85-70 milyon yılları arasındaki devirde ise sıcak bir iklim hüküm sürmektedir. Bu zaman aralığında Türkiye'nin Trakya, Marmara, Biga Yarım adası, Bursa Eskişehir civarları ve İç Anadolu bölgesi ilk defa kara haline dönüşmüştür. Diğer yerler ise henüz sığ bir denizdir. 37-34 milyon yıl önceki jeolojik devirde ise Türkiye' nin Batı, İç ve Kuzey Anadolu bölgeleri sıkışma ve yükselme nedeniyle neredeyse tamamen karalaştılar. 28.4-23.5 milyon yılları arasındaki devrede dünya genelinde iklimde belirgin bir soğuma yaşandı ve buzullar artmıştır. Buna bağlı olara deniz seviyesinde dereceli bir düşme yaşanmıştır. Bu yüzden bu zaman diliminde Türkiye'nin büyük ölçüde karalaşması tamamlanmıştır. Bu dönemde Güney Torosların oluşturduğu Aladağ, Bozkır, Bolkar ve Geyik Dağları'nın oluşturduğu yükseklikler, Konya İli'nin güneyinin yükselmesinin daha da artmasına yol açmıştı. Ve böylece yöredeki deniz suyu kuzey-kuzeydoğuya doğru kaçarak burada kapalı bir iç deniz ile çok çeşitli gölleri oluşturmuştur. Güney Toroslardan gelen bol miktardaki akarsular bu iç denizi devamlı surette beslemiş ve sularının tatlılaşmasını sağlamıştır. 23.5-15 milyon yılları arasındaki zaman diliminde ise Türkiye'de Trakya, Marmara, Ege ve İç Anadolu bölgeleriyle Karadeniz Bölgesi'ndeki kara halini alan bölgelerde jeolojik oluşumlar en son şeklini almaya devam etmiştir. Ancak Akdeniz bölgesi Güney doğu ve Doğu Anadolu bölgeleri yeniden sığ bir deniz tarafından işgal edilmiştir. Trakya havzası, Güney Marmara havzaları, İç batı Anadolu Havzalarında iç deniz yağmur gölleri halini almaya başlamıştır. Bu devirde Türkiye'nin büyük bir bölümünde sıcak ve yağışlı, yarı tropikal bir iklim hüküm sürmektedir. Bu evrede başlayan volkanik etkinlik, 15-11 milyon önceleri dönemden başlamak üzere 1 milyon yıl öncesine kadar sürmüştür. Devam eden volkan aktivitesinin yarattığı çukurlukları doldurarak oluşturduğu yükseltiler bir taraftan bölgenin genel yükselmesine neden olurken, bir taraftan da bu yükselmeye bağlı olarak oluşan Bozdağlar gibi doğal setler Konya Gölü Havzası'nı, Tuz Gölü Havzası ve Hotamış Gölü (Konya Gölü) Havzası olmak üzere ikiye ayırmıştır. 11-5.4 milyon yılları arasındaki jeolojik devirde ise Türkiye'nin hemen hemen tamamı karalaşmış ve bugünkü halini almaya başlamıştır. Dünya ölçeğinde küresel soğumaya bağlı olarak deniz seviyesi düşmüştür. Bu zaman aralığında, erken dönemlerde karalar üzerinde oluşan geniş ölçekli göller varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bu dönemde Konya-Ereğli ovaları, Sultan Sazlığı, Beyşehir-Seydişehir arası Tuz Gölü ve batısı Ankara'nın batı ver güney batısı gibi daha bir çok yer geniş göl ve sulak alanlar halindedir. Yaklaşık 2 milyon yıl önce başlayarak 10.000 yıl öncesine kadar süren bu dönemde, son 800.000 yıl içinde 8 kez yinelenen buzul/buzul arası dönemler ve bununla ilgili deniz seviyesinde oynamalar olmuştur. Bu dönemde Konya Ovası yaklaşık 20 metre derinliğinde bir göl halindedir. İklim değişiklikleri ile meydana gelen şartlar bütün dünyada olduğu gibi, memleketimizde de etkili olmuştur. Nemli ve yağışlı dönemlerde göl seviyeleri yükselirken, aşırı sıcak ve kurak şartların hakim olduğu buzullar arası dönemde göl seviyeleri çekilmiştir. Buzul devrinin sona ermesiyle iklimi ılımanlaşmıştır. Bu dönemde vadi tabanları ve havzaların alüvyonlarla dolmaya başlamasıyla göl seviyeleri çekilmeye başlamış ve yüzeye çıkan eski göl tabanları birer ova karakteri kazanmıştır. Bu dönemde görülen küçük göller, iklimdeki kuraklaşmaya bağlı olarak çekilmiş geride bir kaç bataklık bırakarak kurumuştur. Bu bataklıkların en önemlileri; Hotamış, Arap Mezarlığı, Alakova, Ereğli bataklıkları, Aslım ve Akgöl'dür.
Eski Konya Gölü'ne ait kıyı izleri, bugün İç Anadolu'da, özellikle havzanın kuzeyinde Kayacık, Tömek, Sarıcalar, Eğribayat köyleri, Konya-Aksaray yolunun geçtiği Palaveli yaylası Divanlar, Karakaya, Göçü köylerinin doğusu ile İsmil kasabasının doğusunda, Merdivenli, Küpbasan, Tavşançukuru ve Yeniceoba yaylalarında bariz bir şekilde görülmektedir. Ayrıca Konya-Ankara kara yolunun kuzeyinde kuzeydoğu-güneybatı doğrultulu gölün kıyılarının oluştuğu kıyı kordonu mevcuttur. Bu kıyı kordonu Kayacık'tan güneybatıya, Konya şehir merkezine doğru uzanmaktadır. Bu gün bir çok yerde kum ocağı olarak kullanılan bu kıyı kordonu içinde çok miktarda deniz yaratıkları fosiline rastlanmaktadır. Konya'nın batısında, Meram Çayı'nın birikinti konisi kıyı izlerini büyük ölçüde kapatmıştır. Fakat Yaylapınar, Alakova, Çomaklı, Kaşınhanı, Alibeyhüyüğü hattı boyunca kıyı kordonlarına rastlanmaktadır. Eski Konya Gölü'ne ait izler, gün geçtikçe azalmaktadır. Çünkü havzada dış kuvvetlerin tesiri ile aşınma faaliyetleri devam etmektedir.
Eski Konya Gölü'nün varlığı, medeniyetin oluşmasındaki en büyük merhale olan Neolitik Devrim'in Anadolu'da başlamasında çok önemli bir rol oynamıştır. Çünkü ilk insanların yerleşmeleri yönünden buzul göller çeşitli önemler arz etmektedirler. İlkçağ insanlarının büyük bir kısmı o dönemde kurumuş ve kurumakta olan göllerin kumsalları ve kıyılarında, alüvyal ovalarda ve su ihtiyacının kolay sağlandığı birikinti konilerinde yerleştikleri tespit edilmiştir. Konya Havzası'nda da Konya Gölü' nün çekilmesine bağlı olarak bazı yerleşim yerleri kurulmuştur. Bu tarihi yerleşim yerlerinden Çatalhüyük, Çarşamba Çayı'nın birikinti yelpazesi üzerinde ve Eski Konya Gölü kenarındadır. O dönemde Çatalhüyük'ün güneyinde geniş verimli düzlükler bulunurken, kuzeyinde ise Eski Konya Gölü hala mevcudiyetini devam ettirmektedir. Aynı şekilde Karaman yakınındaki Can Hasan, Eski Konya Gölü kenarında kurulmuştur. Can Hasan, İbrala Deresi'nin getirmiş olduğu birikinti yelpazesinin üzerinde bulunmaktaydı. Her iki yerleşim merkezi de o dönemdeki verimli topraklara sahip olduğundan ilkçağ insanlarının temel ihtiyaçlarını karşılamak için de çok uygun yerlerdir. Çünkü göl kıyısında ve bataklık alanlarda bulunan yabani hayvanları avlayarak da geçimlerini sağladıkları gibi verimli düzlüklerde küçük çaplı tarımla da uğraşmaktaydılar. Hititler zamanında bile Büyük Konya Gölü tamamen kurumamıştı ve muhtemelen ovanın bazı yerlerinde kalıntıları bulunmaktaydı. Bundan dolayı Hititler bölgeyi Sulak ülke olarak adlandırmışlardır. Helenistik dönemde ise yazar Xenopon'un On Binlerin Dönüşü adlı kitabından öğrendiğimize göre de bölgenin sulak olması Konya ve civarını o devirde çok önemli bir yer haline getirmiştir. Çünkü Lidya Satrapı II. Darius'un oğlu olan Cyrus'un sefer zamanında, ordunun dinlenmesi için Konya'yı seçmesinin en önemli sebebi bir ordunun ihtiyacını karşılayabilecek kadar bol su kaynaklarının olmasıdır. Aynı şekilde Roma İmparatorluğu hakimiyetinden önce Anadolu'yu gezen Seyyah Strabon'a göre Konya zengin toprakları bulunan bir bölgedir. Strabon'un zengin topraklardan bahsetmesi muhakkak ki suyun bol bulunabildiği anlamına gelmektedir. Aynı önem Romalı yazar Plinius zamanında da devam eder. Çünkü yazar bölgeden "seçkin" ifadesini yakıştırarak söz eder.
Orta Çağ Konya'sında Büyük Konya Gölü artık bir efsane olarak halkın bilgi dağarcığına yerleşmiş olmasına rağmen efsane muhtemelen biraz daha eski bir zaman aralığında ortaya çıkmıştır. Bu efsaneye göre bölge eskiden denizdir. Katip Çelebi, XVII. asırda yazdığı Cihannüma adlı eserinde şöyle demiştir: "...Alaaddin ile Eflatun İlahinin merhadleri Konya Kalesindedir...Konya bühayresi taşıpta İsmil yakınına kadar gelince bütün ovayı su kaplar, Onun için vilayet ahalisi Konya Ovası bir zamanlar deniz imiş Eflatun bir tedbir ile mahvetmiştir, derler" Efsaneye göre Konya Gölü'nü kurutan Eflâtun-u İlahidir. Bu efsanevi bir kişiliktir ve M.Ö.5 yüzyılda yaşamış filozof Eflatunla ilgisi yoktur.
Günümüzde tamamen kurumuş bulunan Büyük Konya Gölü'nün insan hafızasında oluşturduğu anılar geçmişten günümüze hiç azalmadan, hatta artarak ve çeşitlenerek gelmiş olması başka efsanelere de kaynaklık etmiştir. Buna göre; Konya'nın yakınlarındaki Takkeli Dağ tepesinde gemi bağlamaya mahsus halkalar bulunduğundan, Konya vaktiyle su altında-yani büyük bir göl veya deniz iken üzerinde seyrüsefer eden gemilerin buraya yanaşıp bağlandıklarından, dağın yamaçlarında suların husule getirdikleri izlerin hala belli olduğundan, dağın tepesinde bir soğuk pınarla, göl bulunduğundan efsanevi bir şekilde bahsedilir. Bundan başka Konya ve çevresinde Konya Denizi ile ilgili daha değişik efsaneler oluşturulmuştur. Bu efsanelerin başında, Konya Adının nereden geldiğine dair muhtemelen Türk-İslam zamanına ait bir örnek vardır. Bu efsaneye göre Konya Adı şöyle izah edilmektedir. Çok eski devirlerde Konya'nın bulunduğu yer büyük bir denizdir. Bu denizin suyu yavaş, yavaş çekilmeye başlamıştır. Güneyden Rum illerine doğru uçarak sefer eden iki veli, denizin suyu çekilen sahilini görmüşler, bir diğerine "Buraya konalım ve burada konaklayalım" demiştir. Ötekisi ise "Kon ya!" diye bir nidada bulunmuş ve burayı yurt yapmışlar ve az zamanda büyük bir şehir kurulmuş, adı Konya olmuştur.
Diğer bir efsane olarak Eğridir Gölü Efsanesine göre bu sahada gayet kuvvetli bir su vardır. Bu su eğer serbest bırakılacak olursa tüm Konya Ovası deniz haline gelecektir. Onun için Eflatun bir tedbir edip kapatmıştır. Katip Celebi ise Cihannüması'nda bu efsaneyle ilgili "...kenarında enbiye-i kadimden bir bina vardır ki bir azim suyun hurucunu men eder ve binası hukemaya isnad olunur" diye bahsetmektedir. Aynı şekilde Eğridir'de de aynı menkibe biraz değişerek devam eder; "Eflatun Hakim o pınarı kapatmış olmakla beraber fusünkar asası işaret ederek suyun ayağını Eğridir Gölüne akıtmıştır." Bu surette Eğridir Gölü meydana gelmiştir.
Konya Ovası'nın hemen hemen her yerinde eski Konya İç Denizi ile ilgili bir söylenti hala vardır. Bu çok eski hatıraların bu derecede güçlü bir şekilde yaşatılıyor olmasının en büyük nedeni, Konya kapalı havzasının coğrafi özeliklerinde yatıyor olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü eski devirlerden günümüze kadar Eski Konya Gölü'nün alanını işgal eden Konya Havzası, kimi yağışın bol olduğu yıllarda denize herhangi bir akıntı olmamasından fazla yağış çukur bölgelerde adeta bir iç deniz gibi geçici göllere sebep olmaktadır. Bu göllenmelerle ilgili eski kayıtlarda bir çok bilgi mevcuttur. Buna göre; Beyşehir Gölü miladi 1637 yılında taşarak Konya sahrasını kaplamıştır. O kadar ki Konya sahrası adeta bir deniz haline gelip, ulaşım imkanı kalmamıştır. Halbuki o yıl IV Murad Irak seferine çıkacaktır ve saraydan Konya kadısına yazılan bir emir ile göl sularının düzene konulması istenmiştir. Bunun gibi bir başka eski kayıtta ise konunun önemi çok güzel bir şekilde gözler önüne serilmektedir. Ebubekir efendi Coğrafyası'nda şöyle anlatılmaktadır: "...Konya'dan Ereğli sınırına kadar sahradır. Suyun tuğyanı zamanında su basıp ol kaza derya gibi olur"
Sonuçta tarih öncesi zamanlara ait jeolojik bir olayın insanları nasıl etkilediğine dair en güzel örnek Büyük Konya Gölü olgusu olsa gerektir. Çünkü aradan binlerce yıl geçmesine rağmen Konya Denizi efsanesi bugün bile canlılığını korumakta olup, halk arasında sıklıkla anlatılan ve en sevilen efsanelerden birisidir.
Fotoğraflar: Bilim ve Teknik Dergisi, sayı: 468, Kasım 2006

Hiç yorum yok: